İlk aklıma gelen şunlar:
• Kişi başına düşen milli gelir
• Yıllık alınan patent adedi
• Bilim alanında yazılan makalelerin miktarı
• Nobel gibi alınan başarı ödülleri
• İnsanlara yapılan testlerle alınan sonuçlar
• Ürünlerindeki üstünlük (çikolata, cep telefonu vs.)
Başka bir yöntem daha var. Bence, sanat insanların ve milletlerin kalitesini en iyi gösteren şeydir. Mimari ise tam bir mihenk taşıdır. Son yıllarda yapılan Camiler (Çamlıca, Sinan, Ankara Diyanet camileri) bayramda sıkça gündeme geldi. Bu camilerde devlet büyükleri Bayram namazı kıldılar, cami çıkışında gururla mülakatlar verdiler. Genellikle 50-60 bin kişilik bu devasa yapılar acaba sanat eseri mi? diye aklınızdan geçmiştir herhalde. Ben bu işlerle biraz uğraşmış yaşlı bir mimar olarak soruyu cevaplandırmayı kendime bir ödev saydım. Bir tek cümleyle ifade edeyim: Kocatepe’den başlayıp Çamlıca camiine kadar bu üslupla yapılan tüm camiler Cumhuriyet Türkiye’sinin bir yüz karasıdır. Osmanlıyı, Mimar Sinan’ı taklit ederek sanat yapılmaz. Yapılan hem bir sahtekârlık hem de Mimar Sinan’a saygısızlıktır. Bu yapıların hiç birini mimari literatürdegöremezsiniz. Belki kötü örnek olarak gösterilebilir. Büyüklük ve gösterişin ise sanatta yeri yoktur. Bütün sanatlarda olduğu gibi önemli olan uyum (armoni) ve orantıdır. Selimiye Ayasofya’dan 15 asır sonra yapılmıştır. Bazı şaşkınlar Selimiye’nin kubbesinin Ayasofya’dan büyük olduğunu söyleyerek övünürler. Ne kadar büyüktür biliyor musunuz?Tamı tamına 60 santim. Eğer Sinan isteseydi; o günkü teknoloji ile, çok daha fazlasını yapabilirdi. Ama Sinan büyüklük ile değil oranla ilgilenmiştir.
Bazı mimari unsurları hamasi anlamlarla betimlemek ise tam bir ilkelliktir.
• Altı minarenin İslam’ın altı şartını ifade etmesi (Ben bu şartı 5 olarak biliyordum)
• 4 minarenin 1071 cm. olması Malazgirt savaşını ifade etmesi
• 72 metre yüksekliğindeki kubbenin İstanbul’daki 72 milleti temsil ettiği
• Kubbe çapının 34 metre olması da İstanbul’un plaka numarası olmasından kaynaklanması
Aklınıza gelmeyecek daha nice saçmalıklar……..Bunların estetikle ve sanatla hiçbir ilgisi yok. Eski yapılarda ebcet diye bir şey vardı onun da estetikle ilgisi yoktu ama bir zarafeti vardı.
Ne kadar üzücü değil mi? İnanın el aleme alay konusu oluyoruz. Bunları yaptıranlar bir gün yanlışlıklarını anlayacaklar ama bu harcanan paralar ne olacak, bu çirkinlikler nasıl ortadan kalkacak?
Maalesef büyüklükle güzellik olmuyor. Fransa’da Ronchampkasabasında Le Corbisier’ nin küçücük; 200 kişilik, bir şapeli vardır. Ama bu yapı hâlâ dünyanın en güzel mimari eserlerinden biri sayılır.
“Geleneksel mimari” tarzı (Neoklasism) Türkiye’de iki kez uygulandı (1900-27 ve 1940-50). Bu kadar bağnazı ve çirkini hiç görülmedi. Japonya’ da geleneklerine çok bağlı bir ülkedir ama mimaride bir numaradır. Geleneksel olmanın da bir yolu yordamı vardır. Bilgi ve yetenek ister. Bunu beceremezsen ilkel olursun.
Çok üzücü olan bir husus daha var: O da ülkemizde; dünya çapında, çok iyi mimarların bulunması. Bu da insanın içini daha fazla sızlatıyor. Ne diyeceğimi bilemiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımızın anlamadığım “İtibarda tasarruf olmaz” diye bir sözü var. İtibar saygı görmek demek, yani saygı görmek için masraf mı yapacağız. Saygı gösterişle değil başarıyla kazanılmaz mı? Bu orta çağ düşüncesiyle saygı göreceğiz derken komik olduğumuzun farkında mıyız acaba?
Bu yönden bakıldığı zaman Türkiye; dünya sıralamasında herhalde; hakkı olmadığı halde, yine sonlarda sürünüyordur.