DUAYEN

Atatürk’ü Anarken

Her yıl olduğu gibi bu yıl da Atamızı 10 Kasımda hasret, sevgi ve saygıyla andık. Atatürk’ü sevenler kadar; “İstiklal harbini keşke Yunanlılar kazansaydı” diyecek kadar, sevmeyen aşağılık insanlar da vardır. Atatürk ismini şahsi çıkarları için kullanan bir sürü insanın olduğunu da biliyoruz. En ilginci de; az da olsa, Atatürk’ü’ çok sevmelerine rağmen hainlikle suçlananlar da var. Ben, maalesef bu son kısma giren zavallılardan biriyim. Her anma merasimde bu ilginç anımı içim burkularak hatırlarım.

Olay Isparta’da Süleyman Demirel Üniversitesi Mimarlık bölümünde geçti. Bir sömestr; öğretmen kıtlığından, rahmetli Kamran Başar ve beni mimarlık tasarım dersi vermek üzere Isparta’ya davet ettiler. Bölümde bizden çok genç bir meslektaşımız; yandaşı eski öğrencilerini yanına alarak ve sanırım rektörden de desteğiyle, bir cunta kurmuş. Mesleki kalitesi de olmayan bu arkadaşın maalesef astığı astık, kestiği kestik. Öğrencilerin üzerinde tam bir terör havası estiriliyor. Bizim göreve başlamamızla bu havanın biraz bozulduğunu tahmin ediyorum.

Bir gün derste okul projelerini tartışırken ben, “ Mimar olarak bahçe tanzimini de kendileri tarafından yapılması gerektiğini, bayrak direğinin, büstün nereye konulacağına; idarecilerin değil, bir mekân kompozisyonu içinde kendilerinin karar vermesi gerektiğini” söylemiş ve “maalesef konulan Atatürk büstlerinin de çok çirkin hatta iğrenç olduğunu” da ilave edivermiştim.

Bu arkadaşlar yememişler içmemişler beni; Atatürk’e hakaret ettiğim gerekçesiyle, savcılığa şikâyet etmişler. Savcılık pek yüz vermeyince arkadaşları olan Denizli “Atatürkçü Düşünce Derneği” başkanına durumu bildirmişler.  Onlar da Ankara’ya merkeze durumu anlatmışlar. Merkez boş durur mu? Hemen Isparta savcılığına bir dilekçe ile şikâyette bulunmuş. Savcılık; çaresizlik içinde, mahkemeye çıkmam gerektiğini bana bildirmek durumunda kaldıklarını bildirdi. İlk önceleri pek yüz vermedim. Sonradan; Konuyu bilenler, delil göstermezsem okkanın altına gidebileceğimi söylediler. Öğrencilerimi şahit gösterdim. Kitaplarımdan düşüncelerimi anlatan örnekler verdim. İki-üç yıl bu işle uğraştıktan sonra nihayet beraat ettik. Herhalde en büyük delil de, Okula başladığımız ilk günlerde, yine çok çirkin olan okuldaki “Atatürk Köşesinin” mimarlık bölümüne yakışmadığını, öğrenciler arasında bir yarışmayla yeniden yapılmasını ve tüm masrafları da kendim karşılayacağımı teklif etmem oldu.

Ülkemizde bu ve buna benzer durumlardan hapse girenleri düşündükçe yüreğim sızlıyor.

Sırası gelmişken söylemeden edemeyeceğim. Dumlupınar Bulvarı ile Atatürk Bulvarının kesiştiği kavşaktaki polyester, hiçbir sanat değeri olmayan, şahlanmış at üzerindeki Atatürk heykelini Antalyalılar nasıl içlerine sindirebiliyorlar anlayamıyorum. Sanata, güzelliğe bu kadar önem veren bir lidere bu hiç yapılır mı?

Belki de söylemekten korkmakta haklıdırlar!

Yayın Tarihi
14.11.2021
Bu makale 1167 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!