Sayın Fazilet Por Hanımın Suna Kan ve Leyla Gencer hakkındaki yazılarını büyük bir keyifle okudum. Böyle, uluslararası başarılar insanı ne kadar gururlandırıyor. Ülkemizden yetenekli sanatçıların çıkması sadece gururmuz değil aynı zamanda ülkenin büyük bir zenginliği ve teşvik kaynağı. Ali Doğan, Suna Kan ve Leyla Gencer gibi müzisyen aristokrat bir aileden gelmiyor. Konyalı, ticaretle uğraşan bir babası ve ev kadını olan bir annesi var. 1934 doğumlu. Annesini küçük yaşta kaybediyor ve babası çocuklarını yatılı bir okula vermek mecburiyetinde kalıyor. İki yaş büyük olan ağabeysi Sinan benim Galatasaray’dan sınıf arkadaşımdı. Biraz lakayt olan Sinan yerine, Ali Doğanın ufak tefek problemleri ile ben ilgilenirdim.
YETENEK: Akıl ve yetenek Allah vergisi. Bunlar Ali Doğan’da fazlasıyla vardı.
VESİLE: İlkokulda müzik hocası İsmail Hakkı Bey bu yeteneği görür ve Seyfettin Asal ve Ali Sezin’den keman, Demirhan Altuğ ve Tahir Sevenay’ den solfej ve armoni dersleri almasını sağlar.
İNAT, KARARLILIK ve ÖĞRENME AZMİ: Ortaköy’den, Ortaokul için Beyoğlu’na geldiği zaman; derslerinin yanında müzik çalışmalarına da devam eder. Besteler yapar. Ama bunları eleştirecek ve tavsiyelerde bulunacak kimse bulamaz. O zamanlar ben dokuz, Ali Doğan da yedinci sınıfta. Ünlü bestekârımız ve orkestra şefimiz Cemal Reşit Rey’in Galatasaraylı olduğunu biliyoruz. Bir ağabeyimiz olarak gidip onunla konuşmaya karar veriyoruz. Bir Pazar günü sabah erkenden ellerimizde notalar; okula uzak olmayan, evine çat kapı gidiyoruz. Cemal Reşit Bey üstünde pijaması ve robdöşambrı ile kapıyı açtı. Biz iki tıfılı karşısında görünce şaşırmadığını söyleyemem. Büyük bir tevazu ile bizi içeri aldı oturttu. Çikolata falan ikram etti ve ne istediğimizi sordu. Ali Doğan elindeki notaları vererek bir senfoni bestelediğini ve bu hususta fikrini almak istediğini söyledi. Üstat notaları dikkatle inceledikten sonra uzun uzun nasihatler verdiğini hatırlıyorum. Bu gün bile buna nasıl cesaret edebildiğimize inanamıyorum.
ÇALIŞMA ve MERAK: Lise sonrası Almanya’ya mühendislik tahsili için gider. Yoğun dersleri arasında müziği bırakmaz. Lise yıllarında ilgi duyduğu çağdaş müziği Almanya’da daha derinlemesine araştırma imkânı bulur. Darmstadt Müzik Enstitüsünde Scherchen, Madema, Boulez, Ligetti, Stockhausen gibi yeni müziğin ünlü şahsiyetlerini tanımak imkânını bulur.
ÜRETİM ARZUSU: Yurda döndükten sonra bir müddet aile şirketlerinde yöneticilik yapar. Müzikle ilişkisin hiç kesmez. 1973 yılında “Mevlana Oratoryosunu” besteler. 1980 yılında işinden ayrılarak kendisini tamamen müziğe verir. Kendi özgün üslubunu geliştirerek Senfoniler, konçertolar, süitler, sonatlar besteler. Çağrı adlı bir bale müziğini ve Bağdat Hatun adlı operasını besteler.
Yukarıda verdiğim başlıklar bence başarının ana öğeleri. Maalesef Türkiye’ de binlerce yetenek; diğer öğeler eksik olduğu için, heba olup gidiyor.
Ankara radyosunda Ali Doğan’ın bir parçasını dinlediğim ve Gürel Aykal’ın bir sohbetinde Ali Doğanın bestelerinin çok güzel ve çok zor parçalar olduğunu söylediği anlar hayatımın en mutlu dakikaları olduğunu söyleyebilirim. Herhalde benim de biraz katkım olduğu için.
(Youtube’a Ali Doğan Sinangil ismini girerek bestekârın eserlerini dinleyebilirsiniz.)