Ağustos sıcağı ve rutubetinden kurtulmak için kendimizi Korkuteli’nin Bayat köyüne attık. Bayat meyve bahçeleri, bol oksijeni, serin yayla havasıyla bulunmaz bir belde. Tabii, artık köyler de eski köyler değil. Traktörler ve tarım aletlerinin çıkarttığı gürültüler, tarım ilaçlarının havayı kirletmesi ve o pis kokusu bazen insanı bezdiriyor. Beni en çok rahatsız eden de kerpiç evlerin yerini alan çirkin beton binalar. Değişim muhakkak ki kaçınılmaz. Ama bunu biraz daha güzel yapamaz mıyız? diye düşünüyorum. (Bu ayrı bir yazı konusu olacak).
Ben bunları düşünürken kader ağını başka türlü örüyormuş. İki hafta önce, perşembe günü sabah kahvaltısından sonra büyük bir göğüs ağrısı ile palas pandıras hastaneye gittik. Oradan ver elini Antalya Yaşam hastanesi. Otuz yıl önce değiştirdiğimiz bir damar %98 tıkanmış. Hemen ameliyat masasına yatırdılar ve bu damara bir sten taktılar. İleri teknoloji sayesinde basit gözüken bu ameliyat aslında çok önemli ve de hayat kurtarıyor.
Şimdiye kadar hep hastalıklarla mücadele ettik. Bundan sonra sanırım “Çürümeyle” uğraşacağız. Bunun da pek tedavisi yok. Artık, direkten döndüğümüze göre işimize devam edebiliriz…….