Virüs krizini hallettik, şimdi sıra geldi kriz sonrasına! Genel kanaat bir kırılma olacağı ve dünyada büyük değişiklikler meydana geleceği yönünde. Dindar kesim bütün bunları; tarihte de pek çok kavimleri yok eden, Allah’ın yeni bir işareti ve ikazı olarak görüyor. Sosyalistler, Vahşi Kapitalizmin çökeceğini düşünüyorlar. Amerika’nın gücünü kaybedeceği ve Çin gibi yeni güçlerin ortaya çıkacağı söylenenler arasında. Dünyanın daha totaliter bir şekilde idare edileceğini iddia edenler de var. Sayın Cumhurbaşkanımız geçen dün yaptığı konuşmada, Daha adil bir dünya kurulacağını ve gelir eşitsizliğinin ortadan kalkacağını yani zengin ülkeler ile fakir ülkeler arasındaki uçurumun azalacağını söyledi. Bu söz üzerine, dışarıdan birisi Sayın Erdoğan’ nın başında bulunduğu ülkeyi “Gelir dağılımı iyi olan” bir ülke sanabilir. Hâlbuki OECD ülkeleri arasında sondan üçüncüyüz. Bizden sonra Şili ve Meksika geliyor. Bu konuda her akşam bir sürü yorum dinliyoruz. Geçen akşam da Celal Şengör ve İlber Oltaylı hocaları dinledik. Her ikisi de bu salgının nüfus artmasından, şehirlerin aşırı kalabalık lığından ve cehaletten ürediğini söyledi. Şengör hoca “Bilim ve teknolojiden” uzaklaştıkça insanların başına daha çok felaketler geleceğini üstüne basa basa belirtti. Bu ister istemez bana Aldous Huxley’ in; 1932 yılında yazdığı ve 2500 yıllarında dünyanın nasıl olacağını anlattığı, “Cesur Yeni Dünya (Brave New World)” kitabını hatırlattı. Bu kitabı okumanızı şiddetle öneririm. Ben Yine de sizlere kısa bir özet vermek istiyorum.
Huxley’ ın bir karşı- ütopya olan romanında, baskıcı bir devleti ve mağdur edilen kitleleri anlatır. Yazarın öngörüsünde bireyselliğin yok olduğu, ailenin, dinin, sanatın hatta ulus devletlerin olmadığı bir düzen vardır. Yeni dünyanın toplumu; montaj hattının mucidi olan Ford’a atıfla, Fordizm adlı bir sisteme bağlıdır. Fort tanrı, yönetici her şeydir. Bu toplumda seri üretim ve tüketim insanların kendilerine yabancılaşmasına sebep olmuştur. Eski tip duygusal toplulukların vahşi olarak dışlandığını görürüz.
Huxley’e göre bu günkü batı dünyasının ve romandaki toplumların başarı saydığı şeyler insanlığa ait bütün değerleri yok etmektedir. Tüketim kültürü ve yabancılaşma insan uygarlığının sonunu hazırlamaktadır. Böyle giderse “Yeni dünya” gerçek olacaktır. Eser 480 yıl sonrayı anlatsa da şimdiden pek çok şeyin gerçekleştiğini görüyoruz. “
Diğer bazı özellikleri şöyle sıralayabiliriz:
- İnsanların vücut dışı döllenmeyle seri bantlarda üretilmeleri Fordizmin biyolojik bir uygulamasıdır. Nüfus kontrolüne gerek duyulmamaktadır.
- Toplum bilinçaltı telkinler, mesajlar ve soma adı verilen uyuşturucuyla düzene sokulmaktadır. Soma ile hayata duyulan kaygılar unutulmaktadır.
- Yenidünya devletinde “Özdeşlik ve istikrar” hâkimdir. İnsanın doğumundan ölümüne kadar tüm gelişim evrelerine müdahale edilir. İnsanlar kendilerine belirlenmiş olan rolleri yerine getirmek için seri halde üretilmektedir. Yapay insanların hayatları da yapay olur. İnsanların, bir makine gibi sosyal rolleri belirlenir ve hiç kimse bu sınıflardan dışarı çıkamaz. Katı bir kast sistemine sahip olan toplum Alfa, Beta, Delta, Gama ve Epsilon olmak üzere beş sınıfa ayrılmaktadır. Sınıflar arası geçişin olmadığı toplumda herkes kendi görevine şartlanmıştır ve durumundan çok memnundur.
- Devletin ürettiği bu insanlara belirlenenden fazla boş zaman bırakmak onları düşünmeye sevk etmek demektir. Bu da toplumda huzursuzluk yaratır. Yeni dünyalılar, düşünmemek, sorgulamamak, çözüm üretmemek üzere üretilmişlerdir. Her şeye devlet karar vermektedir.
- Yenidünyada eğitim uyku esnasında şuur altından verilmektedir.
- Sıkıntı ve hüzün oluştuğunda soma adlı uyuşturucudan içmek gerekir. Öfkeyi yatıştıran, insana sabır ve dinginlik veren soma mutluluk demektir.
- Herkesin herkese ait olduğu bu dünyada, onarım yerine yenisinin alındığı bir düzen vardır. Tamamen mal odaklıdır. İnsan da bir mal olarak tasavvur edilmiştir.
- Anlık zevk görüşü hâkimdir. Gelecek ve geçmiş kaygısı olmadan günün keyfini çıkartmaya çalışılmaktadır.
- Kişinin yalnız ve boş kalmaması için çalışılmaktadır. Çünkü insan yalnız kaldığı ve yapacak bir işi olmadığında düşünür. Düşünce şüpheye yol açar. İstikrarı bozabileceğinden sistem için bir tehdittir. Bireylerin birbirlerini tüketmeleri teşvik edilerek meşgul edilirler.
- İnsanların ölümleri de acı çekmeden özel hastanelerde; soma alarak ve televizyon seyrederek, mutlu bir şekilde gerçekleşir.
Tabii bütün bunlara mutluluk denebilirse.
Eğer, “ Bilim ve Teknoloji” ; uygulandığı gibi, bizi böyle bir dünyaya götürecekse insanlık yandı demektir.
XVI. asırda yaşayan yazar Rabelais’ nin çok beğendiğim güzel bir sözü var. Rabelais şöyle diyor: “Vicdansız bilim ruhun iflasından başka bir şey değildir”. (La science sans conscience n’est que ruine de l’âme) Bilimin de ahlaka ve bilince ihtiyacı vardır. Başımıza gelen pek çok felaket; dindarların dediği gibi, Yaratanın bir cezası değil, İnsanların teknoloji uğruna doğayı mahvetmelerindendir. Ben buna, “İlahi programın yanlış kullanılması” diyorum (23.02.2020 tarihli yazım).