Terör örgütü PKK geçen hafta bütün silahlı güçlerinin Türkiye sınırlarının dışına çıkarılacağını açıkladı. Üst düzey örgüt yöneticilerinin ve son model silahlarıyla 25 kadar militanın katıldığı tiyatral gösteride örgüt adına konuşan KCK Yürütme Kurulu Üyesi Sabri Ok, bu süreçten ne beklediklerini bir kere daha belirtti: “Sürecin gerektirdiği bütün hukuki ve siyasi yaklaşımlar gecikmeksizin gerçekleştirilmelidir. Bu çerçevede PKK’ya özgü geniş hukuki düzenleme esas alınmalı, demokratik siyasete katılabilmek için gerekli özgürlük ve demokratik entegrasyon yasaları gecikilmeden çıkarılmalıdır”.
Onun ardından konuşan diğer sözcü bu istekleri daha da ayrıntılı ve küstah bir dille sıraladı: “Öcalan’ın barış projesini uygulama yolundayız. Bu nedenle diğer taraf Türkiye’nin, siyasi değişiklikler yapması ve projenin hayata geçmesi için uygun bir ortam hazırlaması gerekiyor.
Hükûmetin baskı ve zulmüne maruz kalmış olan insanların, Türk siyasetine adapte olabilmeleri için demokratik entegrasyon yasaları oluşturulmalı. Türkiye anayasası Kürtleri haklarından mahrum etmemeli. Anayasa Kürtlerin yabancılaşmayacağı tarzda yeniden yazılmalı. Ayrıca Türk ordusu Irak ve Suriye’de geniş arazileri işgal ediyor; barış için samimiyseler bu bölgelerden çekilmeli. Askeri üsleri güçlendirmek, Bashur'da, yani Irak ve Suriye’de askeri üsler kurmak barışla birlikte olmaz.”
DEM partinin iki eş genel başkanının çeşitli vesilelerle yaptıkları konuşmalarındaki ifadelerle, örgüt sözcülerinin dillendirdiği istekler önemli ölçüde örtüşüyor. DEM, terörsüz Türkiye sloganını özellikle kullanmıyor; barışın yasal ve anayasal değişikliklerle demokratik toplum oluşturulmasıyla sağlanacağını iddia ediyor. Öcalan’a fiziki özgürlük ve serbest çalışma ortamının sağlanmasını, umut hakkının tanınmasını, bu projenin yürütücüsü yapılmasını istiyor.
Yarım asırdır Türkiye’nin en büyük sorunu olan terörün son bulması, toplumsal huzurun, bütünlüğün, kardeşlik ortamının oluşması milletimizin en büyük isteğidir, ortak dileğidir. Ama bunun kolay olmayacağını biliyoruz. Değişik tarihlerde sorunu çözmek amacıyla yapılan girişimler neden başarıya ulaşamadı? Bu sorunun cevabını objektif göstererek etraflı şekilde düşünüp sebeplerini bulmaya çalışmalıyız.
Terör örgütünün “bütün silahlı güçlerimizi Türkiye sınırlarının dışına çıkarıyoruz” mesajı taktiksel bir manevradır. 2015 Haziran ayında Suriye’deki kazanımlarından cesaret alarak, “devrimci halk savaşı ilan ediyoruz" diyerek, sınır hattındaki 15’e yakın, il ve ilçemizde başlatmaya yeltendikleri halk ayaklanması girişiminin sonuçları ortadadır, güvenlik güçlerimiz terör örgütünü tek kelimeyle ‘ezdi’. Bölgede silahlı eylem yapma kabiliyeti kalmayan terör örgütü, militanlarını sınır ötesine taşıyarak güvenceye aldı. Bunu lütufmuş gibi sunarak diyetini istemeye kalkışmak maskaralıktır.
Örgüt sözcülerinin istekleriyle DEM’in isteklerinin örtüşmesi doğaldır. Çünkü hepsi KCK’nın alt birimleridir; Sabri Ok, Besi Hozat gibi sözcüler, KCK’nın Yürütme Kurulu Üyesi sıfatını taşıyorlar. PKK’nın kendini feshetmesi şekli bir eylemdir; KCK ile hiyerarşik ilişkileri aynen sürüyor. Öne sürdükleri istekler, soruna şimdiye kadar neden çözüm getirilmediğini işaret ediyor. Sürekli ikili oynuyorlar, evrensel hukuk, demokratik toplum, hak ve özgürlüklerle ilgili değerleri esas hedeflerini gizlemeye yönelik kamuflaj malzemesi gibi kullanıyorlar.Terör eylemleriyle Devleti etkisiz hale getirerek, bölgede fiili egemenlik kurarak statü yani özerklik edinmek isteyen PKK, Türkiye hudutları içerisinde bu amacına ulaşamayacağını gördü. Suriye’deki gelişmelere paralel olarak stratejisini değiştirmeye yöneldi. Öcalan bunu “yeni paradigma" diye tanımlıyor. Silah zoruyla, terör yöntemiyle hedeflerine ulaşamayan “etnikçi fitne" siyasi kanallar üzerinden sonuç almak istiyor. Bu dönemde örgüt sözcülerinin “öteki taraf" dedikleri Devlet’in, TBMM kanalıyla yapmasını istedikleri anayasal ve yasal düzenlemelerin ayrıntıları henüz açıklanmadı. Ama bazı başlıkları devamlı vurguluyorlar:
1) Öcalan’ın fiziki özgürlüğü. Ada’da her türlü temas ve faaliyeti yapabileceği ortam sağlanmalı.
2) Yeni bir anayasa yapılması, vatandaşlık tanımının etnik grupları içerecek tarzda yazılması.
3) “PKK’ya özgü” yasal değişiklikle cezaevlerindeki örgüt mensupların tahliyesi.
4) Örgüt mensuplarının şerbetçe siyaset yapabileceği yasal ortamın düzenlenmesi.
5) Suriye’de Kürt örgütlerinin özerklik elde etme girişimlerine müdahale edilmemesi.
Şu ana kadar yetkili devlet organlarının Öcalan, DEM ve diğer gruplarla yürüttüğü ifade edilen temasların hangi aşamada olduğunu bilmiyoruz. Ayrıca sona yaklaştığı belirtilen komisyondan ne tarzda bir rapor çıkacağını (ya da çıkmayacağını) muhtemelen yıl sonuna kadar ancak görebileceğiz. Fakat yasal düzenlemeleri Meclis yapacaktır. Bunların çapının ve içeriğinin ne olacağına Cumhurbaşkanı Erdoğan ve siyasi iktidar karar verecektir. İktidarın terörsüz Türkiye idealini benimsemeyen, 40 yıl boyunca yapılan terör eylemlerini kesinlikle terör olarak görmeyen, tam tersine bunları devletin baskı ve zulümlerine karşı meşru bir direniş hareketi olduğunu savunan kesimlerle makul bir uzlaşma yapılması düne kadar mümkün olmadı; kimse hayal kurmasın bugün de olmaz. Keşke etnik mensubiyet kriterlerinden, dört bölgede federatif Kürdistan ütopyasından sıyrılarak, evrensel hukuk, özgürlük, temel haklar üzerinden bakış tarzıyla el sıkışabilseler.