GERONTOLOJİK BAKIŞ

Yaşlılık Krizi

İnsanların birçoğu kendi yaşlılığını bir kriz olarak yaşar, ama ender hallerde durumunu bir kriz olarak telaffuz eder. “İnsan kendini kaç yaşında hissediyorsa o yaştadır” gibi sözler birey olarak yaşanılan krizi gizlemek için kullanılan avuntulardan biridir. Kriz yerine sosyal problem, bezginlik veya sosyolojik terim olarak deprivasyon (yoksunluk) da diyebiliriz. Bu terimlerin hepsi aynı anlama geliyor (Opp, 1978).

Yaşam beklentisinin uzadığı çağımızda belki en önemli değil, ama en anlamlı ödevlerden biri de, insanı yaşlılık krizinden kurtarmak olmalıdır. Yaşlılık krizinden etkilenenlerin kim olduğu sorusuna kesin cevap vermek imkânsızdır. Kişiden kişiye değişen bu krizin nasıl, neden ve ne zaman ortaya çıktığı sorusu da karmaşık bir sorun olarak görünmektedir. Şu varsayımdan yola çıkılabilir: “Yaşlılık krizinden hiç kimse muaf değildir, yaşlılık krizi riski herkes için vardır.”

Yaşlılık krizi, sadece bireysel değil, aksine aynı zamanda sosyal bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Kriz kavramını yeterli miktarda kolektif ürün üretememek olarak tanımlarsak, kolektif üründen ne anladığımızı da belirtmemiz şarttır. Kolektif üründen, çok insanın çok insan için ürettiği, kimsenin bunlardan yararlanmasının engellenemeyeceği ürünleri kastediyorum (Opp 1978). Mesela kamu taşımacılığı kolektif bir üründür ve bu üründen kayıtsız şartsız herkes yararlanmalıdır, ama birçok yaşlı ve engelli insanın kamu taşımacılığı dediğimiz kolektif ürünü kullanma olanaklarının kısıtlı olduğunu biliyoruz.

Kolektif ürünlerden yararlanamamak bir kıtlık durumudur. Yaşlılar kolektif ürünlere erişimde sorun yaşıyorsa, onların bakış açısından bu bir kıtlık durumudur, ama kolektif ürünlerden yararlanmada sorunu olmayanların, bu kıtlığın farkına varması oldukça zordur. “Tok açın halinden anlamaz” sözü bu bağlamda doğru bir şeye parmak basmaktadır. Bu yüzden bazı sosyal grupların kolektif ürünlerden yararlanamadıkları şikâyetlerine karşı çıkanların sayısı da kabarıktır. Bu açıdan bakıldığında yaşlılık krizi, kolektif ürünlere erişimi engelleyen engellerin ortadan kaldırılması olarak tanımlanırsa, yaşlılığı bir kriz olarak yaşayan insanlara yardımcı olmanın önü açılır.

Yaşlılık krizinin önemli kaynakları olarak yoksulluk, ikamet koşullarının yetersizliği, sağlık sorunları, engellilik, günlük yaşam etkinliklerinde yardıma ve bakıma muhtaçlık durumlarıdır. Bu sorunlar gerontolojik literatürde sık sık dile getirilmektedir, ama çözümler genellikle yetersiz kalmaktadır. Bunun nedenleri bir taraftan çözümlerin kendisinde, diğer taraftan Gerontolojinin diğerleri tarafından bilinçli olarak göz ardı edilmesinde yer almaktadır. Bir taraftan Gerontoloji bölümlerinin, diğer taraftan işsiz Gerontologların sürekli çoğalmasını başka türlü yorumlamak, gerçeğe gözleri yummak olacaktır. Hem Gerontologlar kendilerini daha iyi anlatmalıdır, hem de onların anlattıklarını dinlemek isteyenlere ihtiyaç vardır. İletişim daima çift yönlü bir süreçtir.

Şunda şüphe yoktur: Nüfusumuzda yaşlı sayısı ve oranı sürekli artmaktadır. Gelecekte çok daha yaşlı bir toplum olacağımız konusunda hepimiz hemfikiriz. Sadece bu gelişmeye nasıl bir tepki ile karşılık verilmesi gerektiği konusunda fikir ayrılıkları vardır. Gerontolog olarak benim görevim kastettiğim anlamıyla, yaşlılık krizinin artacağına dikkat çekmek ve çeşitli türleriyle başa çıkmak zorunda olduğumuzu belirtmektir. Buna verilecek tıbbi (özellikle geriatrik) psikolojik ve psikiyatrik, sosyal, ekonomik ve politik tepkiler konusunda yapabileceğim bir şey yoktur. Bu tepkilerin toplumuzun geleceği açısından önemine dikkat çekmem mesleğimin bir gereğidir.

Yaşlılık krizini cildin kırışması, saçların ağarması, bel-sırt ağrıları olarak görmekten vazgeçip, bunun kaynaklarını kurutmaya yönelmeliyiz. Cildinizi gerdirebilirsiniz, sarkan göğüslerinizi silikonla dikleştirebilirsiniz, beyaz saçlarınızı boyayabilirsiniz, zindeliğinizi spor yaparak en azından belli bir süre daha koruyabilirsiniz, ancak yaşlılık krizini önlemek için herkesin kolektif ürünlerden yararlanması için bütün bunlar yeterli gelmeyecektir.

Artık yaşlı toplumun ihtiyaçlarını karşılayan ve yaşlıları topluma entegre eden sosyal ve hukuk devleti ile tam olarak örtüşen sosyal politikalara yönelmekten başka çare yoktur. Bunda herkese sorumluluk ve görev düşmektedir. Görev ve sorumluluk konusunda kıtlık yoktur. Kıtlık, bunları yerine getirmek isteyenlerde, üretilen kolektif ürünlerden yaşlıların da yararlanmasını sağlayan girişimlerde, bununla ilişkili niyet ve maksatlarda hâlâ kıtlık vardır. Ne diyelim. Böyle buyuruyor Gerontoloji. Bizden söylemesi…

Yayın Tarihi
29.09.2022
Bu makale 571 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!