Yaşlılara yaşam durumlarını sorduğumuzda, genelde beklemediğimiz olumlu cevaplar veriyorlar, ancak tarafsız bir gözle bakıldığında, bunun mütevazı bir cevap olduğu anlaşılıyor. Yaşam sürecinde sanki fazla bir şey değişmemiş gibi yapıp, olumlu bir yaşam bilançosu çıkaranlarda ise, normalin üzerinde bir mutluluk mutabakatına varıldığı izlenimi oluşuyor. Alçakgönüllü Anadolu insanının bu özelliğini sosyal politikada çok fazla zorlamamak, yaşam koşullarını iyileştirmek gerekiyor.
Gerontolojinin amacı, içimizi rahatlatan ebedi, mutlak hakikatlere erişmek değildir. Sadece yaşlanma ve yaşlılık olgularını uygun şekilde tarif etmek, sebepleriyle açıklamak ve yaşlanma ve yaşlılığın geleceği hakkında öngörüler ortaya koymak ister. Yaşlanma ve yaşlılıkla ilişkili sorulara verilen cevapların temelinde iyi gerekçeler yer almalıdır. Bireysel tecrübe ve bilgilere dayanan spekülatif cevaplar, güvenilir ve sağlam değildir. Bu yüzden Gerontoloji alanında iyi yetişmiş bilim insanlarına ihtiyaç vardır.
Yaşlılığın biyografik perspektifi ve toplumun belirlediği yaşlılık döneminden söz edilebilir. Bunların birbiriyle bağlantıları dikkate alınarak yaşlılık dönemi incelenebilir. Genç ve yaşlı kuşakların karşılıklı ilişkisi, yaşlılığın strüktürel değişimleri de önemli konulardır. Sosyal tabaka ve kesimlerin spesifik farklılıklarının yanı sıra, etnik ve cinsiyete özgü yaşlılığı belirleyen faktörler de dikkate alınmalıdır.
Nüfus istatistiklerine bakılınca, ileri yaşlılar arasında kadınların çoğunluğu meydana getirdiği görülmektedir. Bu durum, yaşlılığı kadının spesifik bir sorunu olarak ele almayı ve kadının yaşlılığını farklı açılardan aydınlatmayı gerekli kılmaktadır. Yaşlılık ve sosyal eşitsizlik arasındaki bağlantılar da, Gerontolojinin önemli bir araştırma alanıdır. Ayrıca yaşlılıkta topluma katılım konusu da, araştırmaya değer konulardan biridir.
Yaşlılıkta sağlık ve bakıma muhtaçlık, en çok konuşulan ve tartışılan konuların başında gelmektedir. Bunun sebebi, tüm olumlu gelişmelere rağmen 80 yaş ve üzeri nüfusta bu sorunların yoğunlaşmasıdır. Yaşam süresi uzadıkça, en hızlı artış da bu nüfus kesiminde meydana gelmektedir.
Saydığım konu başlıkları, yaşlılığın çeşitliliğini ortaya koymaktadır. Bu çeşitlik nasıl araştırılmalı ve incelenmelidir? Bugün en çok kullanılan teorik yaklaşım “yaşam durumu” tezidir. Yaşam durumları sosyal, ekonomik ve kültürel perspektiflerinde dinamik olgulardır. Buna karşın sadece büyük uğraşlar sonucu değiştirilebilecek perspektifinde statiktir. Dış koşullar; üretim düzeyi, iş paylaşımı türü ve tarzı, mesleki farklılaşma, sosyal ve politik gücün kurumsallaşması, imtiyaz dağılımı (gelir, güç, bilgi, saygınlık) tarafından belirlenen ekonomik, sosyal, kültürel ve politik koşulların sonucu olarak ortaya çıkmaktadırlar.
Yaşam durumları, yapısal niteliği bakımından toplumsal ve tarihsel gelişim süreçlerinin ürünüdür. Ama aynı zamanda insanların yorumları ve eylemlerinin yapılandırdığı yaşam ve var oluş alanlarındaki farklı bilinç biçimleri, bilinç içerikleri, ihtiyaçlar, tecrübeler, yetenekler ve planların da ürünüdürler.
Bu yüzden insanın ve insan gruplarının (strüktürel) gelişiminin koşullarını ve çıkış noktasındaki durumları belirlemektedir. Yaşam durumları, sosyal eylemlerimizin başlangıç koşullarıdır ve aynı zamanda eylemlerimizin ürünüdür (Amann 1994, s.323 vd.).