Yaşlıların en etkileyici özellikleri arasında mütevazılık, iyimserlik ve hoşgörü ilk sırada gelir. Hâlbuki onların bunlara sahip olmalarını gerektirmeyecek o kadar çok sebepleri var ki. Toplum tarafından yok sayılmak, kenara itilmek, yaşam randımanlarının değerinin inkâr edilmesi ve daha pek çok sebep. Ne zaman yaşlıyı görmezden gelen birini görsem ki çok görüyorum, ona, “Bir yaşlı gördüğünde, onunla alay etme, unutma ki, onlar olmasaydı, sen de olmayabilirdin, kendin yaşlandığında, seni de görmezden gelebilecek insanların olabileceğini unutma” demek geçer içimden.
Bir yaşlıda göremediğin, hissedemediğin, düşünmediğin kocaman bir hayat var, diyesim gelir. Yaşlı onu sırtında taşıyor. Onun bedensel özelliklerine aldanarak, “güçsüz” zannetme. O, senin varsaydığından daha güçlüdür, diye haykırmak isterim.
Bir yaşlının yüzündeki hayat çizgileri, bugün insanları rahatsız ediyor. Özellikle kendilerinde ilk kırışıklıkları görenleri bir keder sarıyor. Öyle öğretildi. Yaşlılık kırışıklığı utanılacak bir iz olarak algılanıyor. Hayatının izlerini suratından sildirenlerin, o suni, muşambayı andıran yüzleri ne kadar da iticidir. Sanat dünyasından siyasi dünyaya uzanan silikon suratlılar, gerdirmekten yüzü tanınmaz hale gelenler, bir kaşık çorbayı yudumlamayı becerecek dudaklarını yitirenler, suratlarında hayat izi kalmayanlar, etrafımızı sarıyorlar ve farkında olmadan çevreyi kirletiyorlar. En sonunda o kadar silikon nerede depolanacak? İnsan ölünce bile hayatta kalanlara ve geriden gelen nesillere faydası dokunur. Fakat silikonlu toprağın hiçbir faydası yoktur.
Yaşlılarda, mütevazılıktan dolayı dile getirmedikleri neşe, hüzün, heyecan ve umutlar gizlidir. Katlandığı zorluklara rağmen hayata hâlâ gülümseyerek iyimser bakarlar. Giderek yaklaşan ölüm bile onlarda hoşgörü ile tanışır. Bir yaşlının ağzından dökülen “kader” kelimesinin anlamını, onu anlarsan anlayabilirsin. Ancak öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, kaderini, azgın kapitalizmin dikte ettiği bir yaşam ile sınırlı görenler çoğalıyor. Kölelik yok olmadı, sadece şeklini değiştirdi. Dünyanın dört bir yanında azgın kapitalizmin köleleri, Batılı efendilerine kıyafetler, gözlükler, çantalar imal ediyor, kahve, kakao, mango yetiştirip gönderiyor. Çoğu, ucuz işçi denilen çocuk kölelerin nasıl bir yaşlanma sürecinden geçeceği ve onları nasıl bir yaşlılığın beklediği, Batılı Gerontologların umurunda bile değil. Onlar sadece kendi yaşlısının kaderi ve kederi ile ilgilenmekle yetinip, kendi yaşlanma ve yaşlılık kültürünü dünyaya en iyisi olarak tanıtmanın hevesiyle hareket ediyorlar. Kapitalizmin üretebildiği şeylere sahip olmayı “talihli kader”, onlardan yoksun olmayı “talihsiz kader” olarak tanımlıyorlar.
Biz de kaptırdık kendimizi buna. Bir yaşlı kaderin her türüne alışık olduğu için, kader türleri arasından en anlamlılarını seçebiliyor. İyimserliği ve hoşgörüsü de zaten buna dayanıyor. Ama gelecekte, bugünkü gençlerin yaşlılığında, hayat izlerini göremeyeceğiz. Onlar, kendilerine “en iyisi” denilen, ama sonunda yalnızlık olan bir yaşlanma kültürüne doğru hızla yaklaşıyorlar. Parayla satın alınabilecek her şeyin anlamını yitirdiği yaşam döneminde kaderine razı olmuş, geride kalana kafa yormayan, ileriye bakarak kısalan geleceğini anlamlı bir şekilde geçirmenin yollarını arayan yaşlılarla alay edenlerin, yaşlılığı hem daha uzun hem daha kötü olabilir.
Bu risk giderek artmaktadır. Sayıları çoğalıyor, teknolojik bilgi ve becerileri artıyor, maddi olanakları iyileşiyor, buna rağmen onları bekleyen gelecek parlak değildir. Çünkü yaşlılığı yok sayma eğilimi ileride daha da artacak. İnsanlar, yaşlı olmaktan utanır hale gelecekler, ölmek isteyip ölemeyecek olanların çoğalacağı bir geleceği tasavvur edebilenler, bu gelecekten haklı olarak ürküyorlar.