Komünist Rusya’ sında şu olayı anlatırlar: Bir soba fabrikası üretimde rekorlar kırar. Fabrika müdürü ödüller alır. Birkaç yıl sonra; bir teftiş sırasında, fabrikaya yeni binalar yapıldığı fark edilir. Araştırılınca bu yapıların soba depoları olduğu anlaşılır. Satılamayan sobalar bu depolarda stoklanıyormuş. Tabii müdürün sonu da pekiyi olmaz. Bu olaydan şu sonuçları çıkarabiliriz:
- Satılmayan mal üretilmeye devam edilmez. Üretimi tüketim belirler.
- Kar etmeyen bir müessese muhakkak iflas etmeli veya işi bırakmalıdır. İflas olmayan yerde ticaret de olmaz.
- Yardım (Başka bir yazımda bunu da anlatmak isterim) ile üretimi (ticareti) karıştırmamak gerek. Ticaretin verimli olabilmesi için sürdürülebilir, karlı ve büyüyebilir olması gerekir. Bunlar da bilgi, yetenek ve sermaye gerektirir. Dünyanın en iyi buğdayını da yetiştirseniz sınırlı ve aklınıza esince yapıyorsanız buna ticaret denmez.
- Her iş bir düzen içinde yapılmalı ve bu da kontrol edilmelidir. Kontrol edilmeyen iş dejenere olmaya her zaman mahkûmdur. Örneğin özel fırınları belediye kontrol ediyor da “Belediye fırınını” kim kontrol edecek?
Ben şahsen; şehirde yeterli fırın varken kamunun ekmek üretilmemesine de karşıyım. Rahmetli dostum Metin Kasapoğlu ile bunu uzun uzun tartışmıştık. Sonunda ikna edemedim ve fırın yapıldı. Geçenlerde eski ANSİAD başkanlarından biri de “Ana tüketim maddesi olan ekmeği belediye üretmeli “ demez mi? Daha o kadar çok ana tüketim maddesi var ki! Stratejik mallar ve hizmetler dışında her şey özel sektör tarafından yapılmalı ve kamu tarafından ciddi bir şekilde kontrol edilmelidir. Belediyeler ekmek üreteceğine nasıl ekmek yapmak gerektiğini araştırsın. Türk halkının; gurur duyarak ürettiğimiz, ekmekle zehirlendiğinin farkında değiliz ( katkı malzemeleri, beyaz un…).
Maliyet yok, fizibilite yok, kâr yok, zarar yok, iflas etmek yok, kontrol yok buna üretim mi diyeceğiz? “ Üretici belediyecilik” adına yapılan işler “Dostlar alış- verişte görsün “ den ve “Kendi kendini tatminden” başka bir şey değildir. KİT’ lerden Türkiye çok çekti. Özal bunları anlatmaya çalıştı ve pek çok ülke gibi Türkiye de KİT’ leri özelleştirdi. Maalesef bunu da beceremedik. Üretim yerine ranta dönük özelleştirmeyle birçok fabrikamızdan olduk.
Belediyelerin işi genelde imar ve alt yapı inşaatlarıdır. Bunlar da çok kolay işler değildir. Ana görevini doğru dürüst yapamazken ve her taraftan kötü kokular gelirken buğday, susam yetiştirmek biraz fantezi gibi gözükmüyor mu? Attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya değiyor mu? Olsa olsa belediyelerin arpalık olmasını sağlıyor. Bütün bunların “Başarıymış” gibi anlatmasını da bir türlü anlayamıyorum.
Deprem ve kentsel dönüşüm, çevre kirliliği, enerji ve su tasarrufu, iklim değişiklikleri, kent estetiği, trafik gibi dev sorunlarla kim ilgilenecek acaba?
Bayramınız kutlu olsun.