Mimari, resim, heykel sanat dünyasının üç silahşorudur. Beraber olmazlarsa yapamazlar, birbirlerini tamamlar birbirlerini güzelleştirirler. Sanatçılar bunlara üç büyük sanat diyorlar: Mimari, resim ve heykel (Architecture, peinture et sculpture). Türkiye’de bunun böyle olduğunu pek söyleyemeyiz. Faizdeki Nas gibi resim ve heykel de Osmanlı İmparatorluğunda yasaklanmıştı. Fatih ve bazı diğer padişahlar resimlerini yaptırsalar da bu zevk halka maalesef yansımamıştır. İmparatorluğun son zamanlarında resim eğitimi için Avrupa’ya (Özellikle Paris’e) öğrenci gönderildiğini görüyoruz. Osman Hamdi Bey de bunlardan biridir. Son halife Abdülmecit Efendinin de çok iyi bir ressam olduğunu biliyoruz. Osman Hamdi Beyin Ülke kültürüne büyük hizmetleri olmuştur. İlk müzeyi ve Güzel sanatlar mektebini açan (1879) da Osman Hamdi Bey olmuştur. Bu okula Türklerden çok azınlıkların rağbet ettiğini söylemek isterim. Örneğin, ilk yıllarda mimarlık bölümüne müracaat eden Türk öğrenci hiç olmamıştır. Sonraları pek çok ünlü mimar, ressam ve heykeltıraşımız bu okulda yetişmiştir.
Antalya’ya geldiğim günden beri güzel kamu ve özel binalarına resim ve heykel koydurabilmek için çaba sarf eder dururum. Son zamanlarda Antalya’da Sevgili Şevket Altındal’ ın eseri olan pek çok güzel yapı var. En büyük özellikleri resim ve heykelden yoksun olmaları. Konyaaltı Belediye binası, Atso, Asat binaları bunlardan birkaç tanesi. Muhittin Böcek, Çetin ve Davut başkanların yakın tanıdıklarım olmasına rağmen maalesef binalarına resim astırmakta başarılı olamadım. Konyaaltı Belediye binasına ve ATSO’ya birer resim hediye ederek en azından kendimi tatmin etmiş oldum.
Antalya Filarmoni Derneği’nin son yıllardaki en önemli faaliyetlerinden biri de ilkokullarda korolar kurmak oldu. Bu vesile ile çocukların ve ailelerinin müzik ile alakaları geliştirildi. “Sanat ilkokulda başlar” sloganı ile çocuklarda en azından bir farkındalık yaratmayı başardılar. Geçen yıl bir, bu yıl da üç okulda korolar kuruldu. Çalışmalar devam ediyor. İnşallah dönem sonunda konserlerle meyvelerini almış olacağız. Çocukların çok hevesli ve yetenekli olduklarını da bu arada belirtmek isterim. Koro kurmak öyle pek kolay bir iş değil.
- İlk önce okul müdürlerinin bu işe ilgi göstermesi ve kabul etmesi şart.
- Kulak taraması yapılarak yetenekli çocukların seçilmesi gerekiyor.
- Çalışmaların yapılacağı bir yer ve bir piyano lazım.
- En önemlisi de iyi bir koro öğretmeninin bulunması.
Milli Eğitim Müdürlükleri özellikle mali konulara hiç bir şekilde karışmıyorlar. Aslında bütün bunlar bir derneğin başarabileceği şeyler değil. Aslında korolar birkaç okulda değil bütün ilkokullarda olmalı. Sanat bütün ilkokullarda tanıtılmalı. Şu an dernek bir “sene sonu temsili” gibi korolar kuruyor. Hâlbuki bu bir eğitim aracı olmalı ve bütün Türkiye’ye yayılmalı. Bu da ancak Devletin işe el atması ile ola bilir.
Koroya başlayan okullardan birine çalışma yeri bulamadığımız için; Semih başkanın himmeti ile, Nazım Hikmet Kültür Merkezinde (Şevket Altındal eseri) 60 m² bir yer bulduk. İki haftadır burada çalışıyoruz. İşgüzar olan bendeniz; çocuklar çıplak duvarlara karşı şarkı söylemesinler diye, bu sınıfa üç resim asmak cüretini gösterdim. Kültür Merkezi yöneticileri hemen sınıfı bastılar ve azarlarcasına “Resim asmanın yasak olduğunu ve derhal kaldırmamızı, Kültür Merkezinde hiçbir yerde resim asılı olmadığını ” söylemezler mi? Bu bir AKP belediyesinde olsa belki anlayabilirdim. Ama yüzünü batıya dönmüş CHP de bu işler nasıl oluyor? anlayamıyorum. Bu kadar yazıyı işte bu olay anlatmak için yazdım. Kusuruma bakmayın.
Bu ülkede bir şeyler eksik ama ne olduğunu bir türlü tam olarak bulamıyorum.