Son günlerde; Ukrayna savaşı nedeniyle, sık sık işittiğimiz bir sözcük var: Ruslar yine sivilleri vurdu, sivil bölgeler bombalandı gibi. Sanki sivilleri vurmak günah ama askerleri istediğin kadar öldürebilirsin gibi bir düşünce var. Hâlbuki askerler de ana kuzuları, anneleri babaları, eşleri, çocukları var. Acı hep aynı acı. Ordu ekseriyeti sivillerin askere alınması ile oluşuyor. Çoğu asker neden savaştığını bile bilmiyor. Ateş etmek bir yana ellerine silah almaktan nefret edenler var. Kısaca, harp her iki tarafa da ziyan veriyor iki tarafa da; sivil olsun asker olsun, acılar yaşatıyor. Harp, insanları koyduğu bir kural olsa da ölenler düşman askerleri olunca sevinmeyi biraz garipsiyorum.
Bir konuyu iyi anlamak için bazen doğa kanunlarına bakmak faydalı oluyor. Hayvanlar âleminde öldürmenin bir tek kuralı var: Hayatını devam ettirebilmek. Karnı doyan bir aslan yanından geçen bir karacaya bakmıyor bile. Doğa her canlıya da kendini savunma imkânı vermiş. Kirpinin dikenleri, bukalemunun renk değiştirerek saklanması gibi. Demek ki öldüreceğin avına savunma hakkını da vereceksin. Pusu kurmak yok. Pusu bir insan buluşu. İyi avcılar ancak avlarını kaçırdıktan sonra onlara ateş ederler ( Bu da işin tesellisi herhalde). Bir de hayvanlar insanlar gibi gruplar halinde ordularla savaşmıyor. Kurt, çakal gibi bazı hayvanların üç-beşli gruplarla saldırdığını biliyoruz. Çok nadir de olsa; 1934 yılında kartal ve leylekler arasında olduğu gibi, hayvanlar da büyük gruplar kurabiliyor. O tarihte leylek yavrularına dadanan 30-40 kadar kartala karşı, üç yüze yakın leylek birleşerek büyük bir mücadele vermişti. Hayvanlar âleminde değişmeyen bir kural da “ zayıfa yaşama hakkı tanınmamasıdır”. Örneğin bir kümeste bir tavuk hastalanıp düşünmeye başlarsa diğer tavuklar onu hemen gagalayarak öldürürler. İnsanlık tarihinde de buna benzer durumlar yaşanmıştır.
Tabii vahşet bakımından hayvanlar insanlarla kıyaslanamaz. Hele ölüm makinaları icat edildikten sonra bu mesafe iyice açılmışa benziyor. Artık ne savunma hakkını tanımaya, ne de pusu kurmaya gerek kalmıyor. Kilometrelerce uzaktan veya uçakla atılan bombalar, füzeler bir şehri ve insanlarını yerle bir edebiliyor. 21. Yüz yılda; bütün dinlerin insan öldürmeyi yasaklamasına, milletler arası kuruluşların insan haklarını savunmasına, bilim adamlarının, filozofların, ahlakçıların bunca çabalarına rağmen, durum aynen, acımasızca devam edebiliyor. Gücü olan güçsüzü kitle halinde yok edebiliyor. Bazen bununla da övünebiliyoruz.
Eski çağlarda; en azından, harpler sadece ordular arasında kılıç - kalkan ile olurmuş. Hatta bazı büyük savaşlarda ordular da savaşmaz, içlerinden çıkarttıkları en güçlü iki askeri dövüştürür ve yenilenin ordusu da yenilmiş sayılırmış. M.Ö. 11. Asırda İsrail ordusunun; Hazreti Davud’un Filistinli Golyat’ı yenmesiyle, savaşı ne sivillerin ne de askerlerin burnu kanamadan kazanması en bilinen örnektir. Bu güne göre ne kadar medeni ve insani bir davranış değil mi?