DUAYEN

Sadece “Müslüman Gençlik Yetiştirmek” Yeterli mi?

Bilim insanları, insanı kabaca vücut, akıl ve ruh olmak üzere üçe ayırıyorlar. Bu gün bu üç unsurun beslenmesinden söz etmek istiyorum. Çünkü bu üç unsura iyi baktığımız, onları geliştirdiğimiz ve aralarında uyum sağladığımız zaman insanoğlu da iyi, ileri ve sağlıklı olacaktır.

VÜCUT: Vücut aynı zamanda aklı dış dünyaya bağlar. Görme, işitme ve dokunma duyguları ile akıl bilgi sahibi olur. Vücudun gelişmesi iki şeye bağlıdır:

  • Besinler

Aldığımız besinler bütün faaliyetlerimizin fiziksel alt yapısını oluşturduğu için çok önemlidir. Özellikle proteinlerin insanoğlunun gelişmesinde büyük katkıları vardır.(kırmızı et, süt, yumurta gibi)

  • Hareket

Evren’de hareket etmeyen bir şey var mı? Dünyadan atom parçacıklarına kadar her şey hareket halinde değil mi? Hareketsizlik çürümeyle eşdeğerdir. Zaten pek çok hastalığın da sebebi budur. Vücudumuzun harekete gereksinimi olduğu kadar beynimizin de buna gereksinimi var. Vücudumuzu ve beynimizi çalıştırmak sağlıklı olmanın en önemli koşullarından birisidir.

AKIL: Akıl idrakin mekânıdır. Düşünür, öğrenir, uslamlama yapar, karar verir. Zekâ, bilinç, mantık, hafıza, hayal kurma, gibi birçok ilkeyi de içinde bulundurur. Demek ki akıl bazı özelliklere ve serbestliklere sahiptir. Belirli işleri yaparken seçme imkânı kullanabiliriz. Aşk, güvenme, korku gibi duygularımızı da akıl oluşturur. Akıl seçeneklerini ve serbestliğini kullanarak “Yaratışı” tamamlar. Beslenmesi ve gelişmesi yine iki hususa bağlı:

  • Besinler

Örneğin balığın aklın gelişmesine yardımcı olan en önemli bir besin olduğunu biliyoruz.

  • Zihinsel faaliyetler

Eğitim, merak, bazı oyunlar, çalışma, sanatsal uğraşlar, okuma, yazma gibi hususlar aklın zihinsel olarak gelişmesini sağlayan unsurlardır.

 

RUH: İhtiyarlamak, bronzlaşmak, bir elimizi kaybetmek gibi vücudumuz bazı değişikliklere uğrayabilir. Bütün bunlara rağmen biz yine ayni şahsiyetizdir. Demek ki biz sadece vücut değiliz. Tercihlerimiz, fikirlerimiz, duygularımız var. Ayrıca şahsiyetimiz ve karakterimiz var. Gelişebiliriz. Var olma bilincine sahibiz. Ama biz sadece “akıllı” dediğimiz bir varlık da değiliz. Muhakkak, vücut ve akıl dışında içimizde ayrı bir hayat ve ruhsal bir rehber de var. İşte bu mevcudiyete ruh diyoruz. Ruh akıl ve vücut arasında bir aracıdır. Akıl manevi vücut ise maddidir. Ruh aklın vücuda bağlanmasını, orada yerleşmesini ve onu kullanmasını sağlar. Eğer ruh vücudu terk ederse, ölürüz. Ruh da iki unsurla besleniyor:

  • İnanç (İbadet)
  • Yaratıcılık

Yaratıcılıktan tüm sanatsal faaliyetler kastedilmiştir. Yaratıcılığa para gibi bakarsak ibadet mücevher gibidir. Para hareketlidir, gelişir sermaye olur, yatırım olur, iş olur. Mücevher ise durağandır ve değerini hiç kaybetmez. Tabii bu iki unsurun dengesi de çok önemlidir. İbadet öne çıktığı zaman daha mistik ve skolastik bir yapı meydana gelmektedir.

Bu kadar sözü sırf bu son paragrafı anlatabilmek için yazdım. Osmanlı İmparatorluğunda amaç namuslu Müslüman bir toplum yaratmaktı. Maalesef, bu iki amaçta da çok başarılı olunduğu söylenemez. Tek yönlü ezbere dayalı bir eğitimin insanları bağnazlığa, fanatikliğe sürüklediği bir gerçektir. Beynin çalışma ilkeleri körleşir ve biat kültürü gelişir. Yaratıcılık ise üçlü bir saç ayağına dayanır: İlgi, merak ve araştırma. Bunu büyük çapta sağlayan da sanattır. Dünyada ilerlemiş ama sanatta geri kalmış bir ülke göremezsiniz. Osmanlı imparatorluğunun eğitim sistemi din üzerine kurulmuştu. Sübyan okulları ve medreseler sadece dini bilgiler veriyor ve Kur’an-ı Kerim ezberletiyordu. Bu sistem Cumhuriyete kadar hiç gelişmeden devam etti. Rüştiyeler (Ortaokul) 1838 yılında açıldı. Bu yenilenme hareketi Abdülmecit, Abdülaziz ve Abdülhamit dönemlerinde devam etti. Öğretimdeki içerik ve amaç farklılığı halkı “Medreseli ve Mektepli“ olarak ikiye böldü. Bu karmaşa içinde sanata ve bilime çok önem verildiği söylenemez. İmparatorluğun çöküşünün en büyük nedenlerinden biri de bu cehalettir. Cumhuriyet kuruluşundaki bütün gayretlere rağmen, bu gün istediğimiz gelişmeyi elde edemeyişimizin; bence, nedeni de budur. Maalesef bu gün hâlâ eskiyi özenen büyükçe bir kesim bulunuyor. Kısaca söylemek gerekirse; sanat ve bilim olmadan, sadece din eğitimiyle bir yere varmak mümkün değil.

Bu arada, Kur’an kurslarının hatta genelde tüm din eğitiminin; eskiyi terk ederek (medrese sistemi), modern pedagojik esaslara göre uygulanması gerektiğine de yürekten inandığımı söylemek isterim. Bence müzisyen, ressam, matematikçi…. Din adamlarımız olsa fena mı olur? Son zamanlarda din hocalarının konuşmalarına bakınca, bunun kaçınılmaz olduğu gözüküyor.

Yayın Tarihi
30.05.2021
Bu makale 1121 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!