Asrımızda enerjinin önemi; gerek sanayide gerekse yaşam tarzımızda sağladığı avantajlar nedeniyle, göz ardı edilemez bir boyuttadır. Bu nedenle ülkemizde petrol ve gaz çıkmamasının Türkiye’nin mali dengesini bozan en büyük etken olduğunu biliyoruz. Hemen şunu da hatırlatmak gerekir ki, eğer petrolümüz olsaydı Türkiye güllük gülistanlık mı olurdu? Bu insan kalitesine bağlı. Petrol zengini pek çok ülkenin; bu nedenle, sıkıntı içinde olduğunu da görüyoruz.
Türkiye enerjiyi şu şekilde elde ediyor:
- Kömürden “termik santrallar” (Dünya sağlık örgütü yasaklıyor)
- Doğal gazdan (çevreyi kirletiyor)
- Sudan “hidrolik santrallar” (doğayı bozuyor, Türkiye’de kapasitesi dolmuş durumda)
- Güneşten
- Rüzgârdan ( Yoğun gurupların rüzgârı bitkilere zarar veriyor)
- Nükleer enerjiden (atık problemi, tehlikeli, pahalı)
- Jeotermal santrallar (buharı bitkilere zararlı)
Burada dikkat edilecek iki husus daha var:
- Dışa bağımlı olmamak.
- Tesisin ekolojik olması.
Gaz ve nükleer enerjide tamamen dışa bağımlıyız. Üstelik bu iki enerji de tam olarak ekolojik değil. Doğaya en zararlı olan da kömür santralları. Bu zehir saçan santrallardan en kısa zamanda kurtulmalıyız. Ben bu yazıyı kaleme alırken Köylüler; Muğla-Akbelen’de Termik santrale kömür sağlamak nedeniyle yok edilmek istenen ormanı koruya bilmek için, devlete karşı mücadele veriyorlar. Tam bir ironi, İnanılır gibi değil. Enerjilerin içinde en ekolojik olanın GES’ler olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’nin konumu bakımından ( 7 saat güneş) GES lerin en elverişli enerji olduğu da açık ara gözüküyor. GES’in tek mahsuru, tabiata aykırı görünüşleriyle görsel kirlilik yaratmaları. Özellikle GES’ lerin geniş alanlar şeklinde tarlalara yapılmaları, tarım alanlarının kaybına sebep olmaktadır. Onun için GES’ lerin alanlarını artıracak mimari tasarımlar yapmak gerekiyor (tabii estetik bir anlayışla). Panelleri binaların çatılarına yaptığımız zaman görünüm kirliliği ve tarlaları kullanma mahsuru ortadan kalkacaktır. Her gün gelişen teknoloji GES’ kerin fiyatını ucuzlattığı gibi verimini de artırıyor. Diğer önemli bir husus da üretimde ARGE’ yi artırarak buluşlar yapmak, mümkünse teknolojideki dış bağımlılığı da sıfıra indirmektir. Sözün özü, ben Türkiye’nin kurtuluşunu GES’ lerde görüyorum.
Bu konular ortaya çıktığı zaman devlet GES’ lerin imalatı ve kullanımı için teşvikler öngörmüştü. Kullanıcılar fazla enerjiyi devlete satabileceklerdi. Ancak 11.08.2022 tarihinde yayınlanan 31920 sayılı Resmi gazetede açıkça belirtildiği gibi; yeni yönetmelikle beraber, 12.05.2019 tarihinde yayımlanan revize Lisanssız Elektrik Üretim Yönetmeliği, bu tarihinden itibaren hak kazanmış santrallerimiz de dâhil olmak üzere tüketim fazlası ürettikleri enerjilerini şebekeye bedava vermek zorunda kalacaklardır. Bir ironi daha, bunun hem GES üreticileri hem de GES kullanıcılar üzerinde caydırıcı bir etki yaratacağı aşikârdır. Bu da inanılmaz değil mi? Ufak menfaatler için ülke harcanabiliyor.
Pek çok ülke fosil yakıtlarla enerji üretmek yerine, güneş enerjisinin öneminin farkına varıyor ve güneş enerjisi ile elektrik üretim tesislerini geliştiriyorlar. Güneş enerjisi tarafından üretilen gücün daha temiz, çevreye daha dost ve düşük maliyetli olduğu bilinmektedir. Enerji açığı olan ülkeler için büyük bir fırsat oluşturan Güneş Enerjisi yatırımları, dünyada artmaya hızla devam ediyor.
Dünyada en çok GSE kullanan ülkeler:
Çin: 306.973 MW. ABD: 95.209 MW. Japonya: 74.191 MW. Almanya: 58.461 MW. Hindistan: 49.684 MW. İtalya: 22.698 MW. Avustralya: 19.076 MW. Güney Kore: 18.161 MW. Türkiye: 9.316 MW. ( Japonya ve Almanya’da GSE kullanımının zorunlu olduğunu hatırlatmak isterim)
Seviyelendirilmiş enerji maliyeti(Levelized Cost of Energy-LCOE), elektrik üretim santrallerinin birim enerji maliyetini hesaplamak için kullanılan bir yöntemdir. İlk yatırım maliyeti, işletme ve bakım masrafları, yakıt giderleri hesaba katılarak enerji birim fiyatı hesaplanır. Böylece zarar etmemek için enerjinin satılması gereken minimum fiyat hesaplanabilir. GES’ in, nükleer enerji fiyatının ~ 1/5 ‘i olduğu görülüyor.