Bu gün yazıma çok hoşuma giden bir hikâye ile başlamak istiyorum. Bir fabrikada çalışan işçi, her gün akşam paydosunda; fabrikadan çıkarken bir araba saman da çıkartıyormuş. Tabii çıkıştaki bekçiler samana saklanmış bir şey kaçırıldığından şüphelenmişler. Her akşam büyük bir itina ile samanı didik didik aramışlar ama nafile bir şey bulamamışlar. Gel zaman git zaman adam emekli olmuş. Bir akşam iççi ile fabrikanın müdürü kahvede karşılaşmışlar. Müdür samimi bir tavırla sormuş: “Artık emekli olduk hiçbir şikâyette de bulunmayacağım ama merak ediyorum, şu akşamları fabrikadan çıkarttığın samanların içinde ne kaçırıyordun?” İşçi aynı samimiyetle cevaplamış: “Bir el arabası”. Çaktırmadan aşırmaya ne güzel bir örnek değil mi? Hırsızlar çok kurnaz ve zeki insanlardır. Biliyorsunuz, Mısır Piramitlerinin sırrını bilim adamlarından önce hırsızlar çözmüştür. Eğer hırsız biraz yetkili ve etkili bir kişiyse; minareyi çalan kılıfını hazırlar misali, hırsızlığın şartlarını hazırlar ve daha rahat bir şekilde çalar. Yine insanın huyudur; alışmış kudurmuştan beterdir misali, zamanla malı hamutuyla yutmaya başlar. Hele yapılan işler biraz görkemliyse bundan gurur da duyar. Sayın ahalimiz de bunu fark etse bile “ çalıyorlar ama iş de yapıyorlar” diye mazeret üretir. Bir suçtan kurtulmanın en basit yolu; bütün kanıtlara rağmen, “şiddetle itiraz” etmektir. Deneyimli çapkınlar eşlerini aldattıkları zaman başvurdukları metottun da bu olduğunu biliyoruz. Siyasette de böyle. Ama itirazı o kadar sık ve şiddetli yapacaksınız ki herkes yaptığınızın doğru olduğuna inanacak. Siyasetteki en güzel örneği de “rüşvet”. Görüyorsunuz insanlar büyükelçi bile olabiliyorlar. Her kötülüğün başı olan “yalanın”, bütün bu faaliyetlerde! büyük bir kaynak olduğunu da unutmamak gerek.