Bir döneme ismi o dönemdeki olaylar koyar. Yoksa isim konduğu için bir dönem o olaylara sahne olmaz. Rönesans gibi, Sanayi devrimi gibi…… Küreselleşme de öyle. Bilgisayarların bulunması, iletişimin müthiş bir hızla gelişmesi ve dijitalleşme dünyayı küçültüverdi. Dünyanın her yerine kolayca erişebilmek, bilgiye anında ulaşmak, en uzak noktalarla kolayca iletişim kurabilmek imkânı hâsıl oldu. Ticaret büyük bir hızla gelişti, savaş sitilleri değişti, ülkeler tek başlarına hareket edemez hale geldi. Dünya ülkeleri ve insanları her hangi bir şekilde bir birleriyle bağımlı olmak zorumda kaldılar. Biz buna “Küreselleşme” (globalleşme) dedik. Aldous Huxley’ in 1932 yılında yazdığı ”Vahşi Yeni Dünya” adlı kitabı küreselleşme olayını çok iyi anlatan eserlerden biridir. Yaklaşık bir yıl önce yazdığım makalede; virüs salgını sonrası dünyada çok değişiklikler olacağı söylenmesi nedeniyle, Huxley’in kitabı gündeme gelmişti. Huxley küreselleşme ile ırk, renk, dil fark etmeden bütün ulusların bir çatı altında birleşeceği ve otoriter bir başkan tarafından yönetileceği söylenmekte ve İnsanların tüm manevi değerlerinin kaybolacağı ve bir makine gibi hareket edeceği anlatılmaktaydı. İnsanca yaşanan hayata vahşet, mekanikleşmeye ise medeniyet denildi. 400 yıl sonrası için kurgulanan kitap 100 yıl geçmeden büyük çapta oluşmaya başladı bile.
Esas itibariyle ekonomik bir olgu olarak karşımıza çıkan küreleşmenin siyasal ve sosyo- kültürel boyutları da mevcuttur. Kültürel Küreselleşme, değişmeye ayak uyduramayan, değişim talebiyle baş edemeyen veya değişimi benimsemek istemeyen kesimlerin kendi iç dünyalarına kapanmalarına neden olacağı açıktır. Dolayısı ile milliyetçilerin, küreselleşmeye karşı bir reaksiyon göstermesi de normaldir. Sayıları pek de az olmayan, milliyetçi bir kesimin kendi değerlerine sahip çıkmak uğruna eskiyi taklit etmek gibi kolay ve basit bir yola başvurduklarını görüyoruz. Bilinçsizce yapılan bu iş, sanat değeri düşük eserler verilmesine sebep olurken bir yozlaşmayı da beraberinde getiriyor. Bütün bu çabaların küreselleşmeyi ortadan kaldıracağını düşünmek herhalde hayal olur. Bu mücadelenin zararı yine milliyetçilere olacaktır. Hâlbuki, Küreselleşmenin getireceği bazı insanlık değerlerine ziyan veren hususlarına, çözüm üretmeye kafa yorulsa daha faydalı olurdu kanısındayım.
Milliyetçilik kurt kafası işareti yapmakla, kurt gibi ulumakla, kavga etmek, küfür savurmakla, kilometrelerce Türk bayrağı taşımakla, arabasının camına hamasi laflar yapıştırmakla olmuyor. Ülkenize ve dünyaya kazandırdığınız değerlerle milliyetçi olabilirsiniz. Maalesef bizim milliyetçilerimiz; başkanları dâhil, birinci gruptan. Sizlere bir de insanları tanımak için bir kıstas vereceğim. Nasıl bir insanı tanımak için “Kimlerle arkadaşlık ettiğine bak” denirse ben de insanları tanımak için “Duvarlarına astığı resimlere, verdiği hediyelere bak” diyeceğim. Milliyetçilerin kullandığı sarayların, oturdukları evlerin duvarlarına bakın bir tek sanat eseri göremezsiniz. Bir birlerine verdikleri ödül ve hediyeler de aynen öyle. Kavga, küfür ise gırla gidiyor. Maalesef, sığ ve ilkel bir karakter sergiliyorlar.
Hemen aklıma gelen benim asıl milliyetçilerim şu insanlar: Cahit Arf ( Matematiğe kendi adını taşıyan bir formül hediye etti), Cemal Reşit Rey (Lozan radyosundan bir bestesini dinlediğimde ne kadar gururlanmıştım.), Tarkan (Paris’te ünlü büyük bir market onun CD leri ile doluydu) , Hulusi Behçet (Behçet hastalığını keşfeden bilim adamımız), Vedat Dalokay (Pakistan’daki camisi her yıl binlerce insan tarafından geziliyor), Fazıl Say (Dünyada piyanist ve bestekar olarak ün yaptı), Aziz Sancar (Oscar alan yegane bilim adamımız), Orhan Pamuk (Oscar alan tek yazarımız), Sadık Köseoğlu (Beton-Kalender’e formülü ile giren ilk mühendisimiz), Burhan Doğançay (Metropoliten müzesinde eseri sergilenen ressamımız), Uğur Şahin ve Özlem Türeci Şahin (Korana virüs aşısını bulan bilim insanlarımız), Yaşar Doğu ve diğer güreşçilerimiz , Ruhi Sarıalp (üç adımlarda Olimpiyatlarda derece alan ilk atletimiz), Galatasaray futbol takımı (Avrupa şampiyonluğu), milli basketbol takımımız, milli kız voleybol takımımız…….Zaten, milliyetçilik sadece bir parti ve mensuplarının inhisarında olabilir mi? Tabii yurt içinde de varlık gösteren ülkeye katkı sağlamış bilim, sanat ve spor adamlarımızı da saygıyla anmamız gerekir. Sadece “Lafla peynir gemisi yürümüyor”.