Biliyorsunuz, Kurbağayı kaynar suya atınca can havliyle sudan dışarı fırlar. Ama ılık suya atar ve suyu yavaş yavaş kaynatırsanız fark etmeden keyifle! haşlanır.
Hiç dikkat etiniz mi? Antalya yavaş yavaş dışarı çıkılamayacak hale geliyor. Özellikle de mesai saatlerinde. Örnek olarak da hep İstanbul veriliyor: İstanbul’a döndük diye. Belediye Başkanlarımız gurur ile “ şehri yoğunlaştırarak merkezde kentsel dönüşüm yapıyorlar”. On, yirmi sene sonra; Antalya yaşanamaz hale geldiği zaman: “Bunu böyle yapmayın” diyeceklerinden eminim. Nereden biliyorsun? derseniz, anlatayım. Geçenlerde çevre bakanı Sayın Mehmet Özhaseki şöyle; çok önemli, bir beyanat verdi: Bundan böyle, fay hatlarına, sel yataklarına, Kaygan ve yumuşak zeminlere inşaat yapılmayacak. Günaydın! Bunlar zaten yüz yıllardır bilinen şeyler. Sanırsınız yirmi yıldır Türkiye’yi onlar idare etmiyorlar da sanki yeni iktidara geldiler.
Bir şehir kurulurken önce bir nüfus projeksiyonu yapılır sonra da ona göre altyapı planları hazırlanır (yollar, su, enerji, okul, sağlık vs.). Eğer şehir büyümeye devam ediyorsa; çevrede kendi kendine yeten, küçük uydu kentlerle bu büyüme sağlanmaya çalışılır.
En basiti, bu kentsel dönüşüm alanları içinde anaokulu ve ilkokullar yapmak gerekirdi. Hiç düşünen yok, herkes rantın nasıl daha fazla olacağı hesabı içinde. Minicik çocuklar yine minibüslerle; uykulu uykulu, çevre okullara taşınacaklar. Hem trafiği mahvedecek hem de çocukların zamanlarını çalacaksınız. Belki bu; ihmal yüzünden, bazılarının hayatına da mal olacak. Tıpkı İstanbul’da minibüste uyurken unutulan ve ölen çocuk gibi.