Bu yazımda maksadım bazılarını aşağılamak veya övmek değildir. Sadece tarafsız bir tahlil yapmaya çalışacağım.
Köylülük, köy koşullarında yetişmiş insanların davranışlarına verilen bir kavramdır. Öncelikle bu koşulların neler olduğuna bakmak gerekir.
- Toprak, su ve hava şartları: Doğanın bu üç önemli unsuru insanları kaderci yapmış ve hukuk, adalet, saygı, nezaket gibi soyut kavramlardan çok toprak, su gibi somut kavramları düşünmeye itmiştir.
- Zor çalışma şartları: Acımasız ve özverisiz olmayı gerektirmiştir.
- Aile yapısı: Ataerkil aile yapısı ortak bir dayanışma yerine otoriter, örf ve adetlere bağlı bir insan tipi yarattı.
- Cehalet: Eğitim imkânsızlığından doğan cehalet bilim, sanat ve dünya gelişmesinden bihaber bir topluluk oluşturdu.
- Din ve Onur (la foi et l’honeur): Avrupa’nın Rönesans ile insanileştirdiği ve rasyonelleştirdiği bu iki öğe köylerde yoğun bir şekilde yaşanıyor. Meslekî bir kimlik yerine doğuştan edinilen etnik ve dinî kimlik benimsendiği için skolâstik düşünce her zaman egemen oldu. Onur (namus) ise insan hayatının önünde gelen bir kavram olarak yaşanmaktadır.
- Zenginlik ve gösteriş: Hiyerarşik bir yükselme olmadığı için övünmeyi ve olduğundan fazla görünmeyi insanlar adet haline getirdi. Zenginlik ise erişilebilecek en yüksek mertebe olarak görüldü.
- Irgat olarak çalışan köylülerde ezilmişlik duygusu: Aşağılık duygusu ile özeleştiriye yanaşmadan, başkasını suçlama alışkanlığını getirdi.
Köy Enstitüleri köyleri kalkındırmak için çok güzel projeydi. Ancak. Bana göre bazı eksikleri vardı;
- Bağnaz dindar bir toplumda yenilikleri gerçekleştirmek çok zordur. Bu Osmanlı İmparatorluğundan beri böyle gelmiştir. Din reformu ve aydın din adamı yetiştirilmesi; bir maya gibi, ilk önce gerçekleştirilmesi gereken husustu. Laiklik ve zaviye ve tekkelerin kapatılması; Atatürk’ün bütün çabalarına rağmen, buna yetmemiştir. Bunun sıkıntılarını hala çekmekteyiz.
- Eğitim neticede bir araçtır. Önemli olan uygulamadır. Köylülerin şehirlere akın etmeleri köylüleri şehirleştirmemiş tersine şehirleri köylüleştirmiştir. Bunun sebebi de; yeterli sanayi olmadığı için, şehre gelenlerin pazarcı ve kapıcı olarak çalışmalarındandır.
Monşerliğe gelince, Bu ad Türk entelektüellerine; özellikle hariciye mensuplarına takılan addır. Fransızca Monşer (Mon chere) kelimesi sevgili, sayın anlamına gelmektedir. Aslında; bizde, köylülük karşıtı aydın anlamında kullanılır. Halk ise bu kesimi biraz küçümser, biraz kıskanır biraz da; batı medeniyetini düşman gördükleri gibi, düşman görür. Eh tabii bunların dünyanın büyük şehirlerinde rezidansları, otomobilleri, şoförleri, aşçıları var. Resepsiyonlara, balolara giderler, konserlerde, sergilerde boy gösterirler. Dil bilirler, kitap okurlar. Bunlar köylü gibi düşünenlerin alışık olmadığı şeyler. Bu düşünce iktidara gelince monşerleri görevden aldı ve yerlerine kendi taraftarını atadı. Çünkü bu düşünce çalıştıklarının da kendisi gibi olmasını ister. Böylece; bence, Türkiye’nin dış politikası da çökmüş oldu. Büyük Elçiler meslektaşları ile konuşmak, tartışmak için “Monşer” olmak yani köylü olmamak zorundalar. Bunu bir türlü anlayamadık. Nasıl şehirleri köylüleştirdiysek bürokrasiyi de öyle yaptık. Size iki örnek vermek istiyorum. Bu yıl bir flüt sanatçımızı konser vermek üzere Tokyo’ya gönderdik. Sayın elçimiz ne konsere geldi ne de en ufak yardımda bulundu. Antalyalı gitarist bir kızımız; mali zorluklar içinde, Viyana’da mastır yapıyor. Elçilikten en ufak bir ilgi ve yardım yok. Hazretlerin dünyaya bakış açısı bu kadar.
Yazımı Mustafa Öztürk’ ün bir yorumu ile bitirmek istiyorum: “ Günümüz Türkiye toplumundaki yaygın ilişki biçimi köylülük kültürü içinde şekillenmektedir. O kadar ki bu kültür, siyaset, ekonomi ve akademik hayat dâhil hemen her alanda belirleyici olabilmektedir. Özellikle merkez sağ siyasi partiler köylülüğü, köylülük de bu partileri beslemektedir. Burada söz konusu olan besleme bir tür alışveriş ilişkisi olduğundan, köylülük siyaset alanında başat bir unsur olmakla tebarüz etmektedir. Köylülük bir zihniyet tarzı olarak dinî düşünce ve söylemi de büyük ölçüde domine etmektedir.”