DUAYEN

Ha Nas, Ha Gelenek!

Bazen kendi kendime kızıyorum. Acaba ben de her yapılanı beğenmeyen bir tip mi oldum çıktım diye? Konu Sayın Cumhurbaşkanımızın geçen gün açıkladığı 500 000 konut, 250 000 konut arsası projesi. 250 000 arsaya 100 ve 150 m² villalar yapılacakmış. Villalar ne zaman sosyal konut oldu? bilmiyorum. Buna 500 000 konutu eklersek toplam 750 000 konut yapar ki azımsanacak bir rakam değil. Buna yeni yapılmış inşaatlardaki her dört daireden birinin de boş olduğunu düşünürsek işin hacmi daha iyi anlaşılacaktır. İktisatçılar işin ekonomik yanını  (finansmanını, daire fiyatlarının alınabilir seviyede olup olmayacağını, yirmi senelik vadede enflasyonun nasıl çözüleceğini) şimdiden konuşmaya başladılar.

Konu bu kadar çok inşaat olunca nicelik bakımından; mimar olarak, ben de birkaç şey söylemek istiyorum. İlk önce Cumhurbaşkanımızın talimatı ile işe başlamak istiyorum. (Maalesef bu işlerin de talimatlarla yapıldığı anlaşılıyor) Bu yapılar geleneksel ve alçak yapılar olacakmış. Bu iki kelimeyi daha yakından inceleyelim:

  • Gelenek, geçmiş zamanlarda yapılmış ve yapılması adet haline gelmiş olaylar veya aksiyonlardır. Bunlar iyi davranışlar olduğu gibi kötü davranışlar da olabilir. Pek çok geleneğin de kadimden geldiği ve ne anlama geldiği bilinmemektedir. Çağının gerektirdiği kullanımlar zaman içinde teknolojinin ilerlemesi ile tamamen değişebiliyor. Geleneksellik daha ziyade inanç alanında tartışılmaktadır. Bilim adamları bu alanda bile modernlik pek çok şeyin; değişerek, çağa uydurulması gerektiğini savunuyor. Beton-arme’nin 19. Asırda bulunuşundan önce binalar taş ve ahşap ile yapılıyordu. Geniş açıklıkları kapatmak için de insanlar kemer ve kubbeyi buldular. Bu şekilleri gelenek olarak kabul edip bu gün kullanmak ise tam bir saçmalıktır. Beş katlı yapılara cumbalar yapmak da ayrı bir garabet. Taklit cami ve kamu yapılarından hiç bahsetmek istemiyorum. Tamamen duygusal olan bu husus daha fazla maliyet getirdiği gibi estetik yönünden de çirkinlik yaratmaktadır. Nas da öyle değil mi? Üstelik Nas Allah’ın kelamı. Bu gün ne kadar istesek de uygulayamıyoruz. Çünkü bu günkü faiz, o zamanki faiz değil. Çağımızda sadece akılcılığın ve modernizmin geçerli olduğu ne zaman anlaşılacak acaba?
  • Gelelim kat tahdidine. 30 katı da yapan bunlar, 5 kat tahdidini de koyan bunlar. Hiç birisinin mantıksal ve bilimsel bir izahı yok. İmar planı teknik bir veriye dayanmak mecburiyetindedir. O da kat yüksekliği değil bölge yoğunluğudur. Bölgenin özelliğine göre; uluslararası standartlar dâhilinde, bu 350-400-500 kişi/ hektar olabilir. Bu hesaba göre ister alçak ister yüksek yapı yapabilirsiniz. Tabii en güzeli; monotonluktan kaçınmak için, karma yapmak. 12-15 katlı yapılar; 30-40 katlı yapılar gibi kule sayılmazlar. Tabii, aynı formül ile kulelerin de yapılacağı yerler vardır. Yüksek yapılar inşaatı ucuzlattığı gibi yeşil alanların da artmasını sağlar. Özetle söylemek gerekirse şehircilik tasarımları bilimsel olduğu kadar estetik de gerektiren bir uğraştır, talimatlarla yapılmaz.

TOKİ o ne ki?” Adlı kitabımda Türkiye’ deki konut sorununu, çözüm modellerini, bu konuda diğer ülkelerin neler yaptığını ve TOKİ’ yi uzun uzun anlatmıştım. Kısaca özetlemek gerekirse, yine de AKP bu konuya en çok eğilen ve Türkiye’nin dört bir tarafında sosyal konut üreten tek yönetim olmuştur.  Fakat ne yazık ki; kötü aşçının yemekleri nasıl tatsız olursa, bunların yaptığı binalar da tatsız, tuzsuz, çirkin, ruhsuz yapılar olmuştur. Sanayi devriminin başlaması ile dünyada sosyal konutlar yapılmaya başlanmıştır. Harplerde yıkılan konutların yeniden yapılması sosyal konut inşaatlarını artıran diğer bir neden olmuştur. Bizim gibi bazı ülkeler de afetler ve göçler karşısında sosyal konutlar yapmak mecburiyetinde kalmışlardır. Sanıyorum, Türkiye’nin her yıl en az yeni 200 000 konuta ihtiyacı olduğunu da unutmamak gerekir. 

Dünyadaki bu yoğun yapılaşma, mimarları sistemler bulmaya sevk etmiş, ünlü mimarlar mimarlık tarihine geçen şaheserler yaratmışlardır. Le Corbusier, Oscar Nimayer, Alfanso E. Reidy, Mies van der Rohe, Walter Gropius, Gaudi aklıma ilk gelenlerden bazıları.”

Yazımı Anatole France’ın bir sözü ile bitirmek istiyorum: “Köpek, karnını doyurmayan mavi gökle hiç ilgilenmez. Sadece insanoğlu; estetik anlayışı ile, eşyaları salt fayda karakteristiğinden kurtarmıştır”.

Yayın Tarihi
17.09.2022
Bu makale 599 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!