99 depreminde ben Antalya İTÜ Mezunları Derneği Başkanlığını yapıyordum. Konunun önemini göz önüne alarak seminerler düzenledik, yazılar yazdık röportajlar verdik. Yirmi senede değişe değişe yönetmelikteki bir husus değişti. O da Yapı Denetim Kurumlarının ücretlerinin mal sahibi tarafından karşılanması konusu oldu. Eğer bir denetçinin parasını iş sahibi (Yüklenici) ödüyorsa, bu “Eti kediye emanet etmek” demektir. Ayrıca bu haksız rekabet meydana getirdiği için pek çok iyi firma battı, piyasada ucuz iş yapanlar kaldı. Bunu anlamamız için tam yirmi yıl gerekti! Hâlbuki Almanya gibi birkaç ülkenin imar yasalarına bakmak; bu yanlışı yapmamak için, yeterliydi. Ben yapı sektörü ile içki sektörünü bir birine çok benzetiyorum. İkisinde de malın ucuzunu, dolayısıyla sahtesini üretiyor ve biz de bunu tüketiyorsak, ölüyoruz. Ülkemizde içkilerin fiyatlarının artması ile sahte içki imalatı da arttı. Her gün sahte içki imalathanelerinin basıldığını gazetelerden okuyoruz. Bu içkileri içenler ya kör oluyor ya ölüyor. Kurtuluş yok. Bunu yapanlar sahtecilikten mi yoksa cinayetten mi yargılanacak bilmiyorum? Kaliteli inşaat yapmakta pahalı iştir. Ucuzları, sonunda ölüm de olsa; içki gibi, fazla rağbet görüyor. Mesele, bunların yapılmasının önlenmesindedir.
Türkiye her sallanışında da yazılar yazmaya konferanslar vermeye devam etmişim. Antalya Bugün’ de en az beş- altı makalem bu konuda. Ama duyan kim? Elimizden başka bir şey gelmediği için; istemeyerek de olsa, yazmaya devam edeceğiz.
İnşaat iki kısımdan meydana gelir:
- Tasarı (Proje) süresi
- Yapım (İnşaat) süresi
Proje yapanlara (Mimarlar, Mühendisler) müellif diyoruz. Denetçiler ise müelliflerin projelerinin uygunluğuna ve yaptıklarının kurallara göre inşaatta uygulanıp uygulanmadığına bakarlar. Şantiyede devamlı bulunacak şantiye şefinin de önemini unutmamak gerek. Denetleme işini genellikle devlet kurumları ve belediyeler yapar. Buralarda ise yeterli ve kaliteli eleman; maalesef, az bulunur. 99 depreminden sonra bu iş ve sorumluluk “Yapı Denetim” kurumlarına verildi. Bunun neticesi olarak inşaatlarda gözle görülür bir iyileşme oldu. Ancak kamu yapıları, neden bunun haricinde tutuldu bir türlü anlayamadım. Şunu da söylemeliyim ki; esas olan, müelliflerin projesini yaptıkları binalarını muhakkak kendilerinin denetlemeleridir. Tabii bu ayrı bir maliyet getirecektir. Bu dört denetim unsurunun görev ve sorumluluklarının çok iyi düzenlenmesi gerekiyor. Yüklenici ise bir iş insanıdır. Sermaye bulmak ve inşaatın kurallara uygun yürümesini sağlamakla yükümlüdür. Yapılan yanlışlıklardan onun kadar teknik elemanlar da sorumludur. Yüklenici kurallara uymak istemediği zaman ona engel olacak yine teknik elemandır. Bizde suçlu aranacağı zaman hep yüklenici akla geliyor. 20-30 bin kişinin öldüğü 99 depreminde de sadece bir tek yüklenici Veli Göçer mahkeme tarafından 2,5 yıl hapisle cezalandırıldı. Özet olarak 20-30 bin ölü = 2,5 yıl hapis. Belediyeler deniz kumu kullanıldığını bilmiyorlar mıydı? Müellifler acaba inşaata kaç kere gitmişlerdi? Şantiye şefi var mıydı? Kolonları kesen kişiler bilinmiyor muydu? İmar Müdürlüklerinin kontrol mühendisleri ne yaptı? Bu durum ülke için utanç vericidir. Bu kadar kayıplara sebep olanlar bunun vebalini nasıl ödeyecek bilemiyorum?
Depremde en büyük sorun eski çürük yapılardır. Bunların yıkılıp yeniden yapılması lazım gelir. Kentsel dönüşüm bunun en doğru çözümü gibi gözüküyor. Ama her iyi şey gibi bunu da yozlaştırırsak Kentsel dönüşüm rantsal dönüşüm oluyor. Benim önerim şu oldu: Şehrin çevresinde müsait 90-100 ha. lık yerlerde kendi kendine yeten (okulu, çarşısı, yönetimi olan)16-20 bin kişilik, “Akıllı Kasabalar” (su ve elektriğini temin eden) oluşturarak yapı stoku oluşturmak. Bu stoklar; şehir içinde uygulanan kentsel dönüşümde, yükleniciye verilecek payı karşılamak için kullanılacaktır. Bu şekilde mal sahibi yerinde kalmış ve şehrin yoğunluğu artmamış olacaktır (alt yapı sorunu çıkmayacak). Şehirle; toplu taşıma araçları ile, sıkı bağlantısı olan akıllı kasabalar ise sağlıklı bir yaşam alanı sunacaktır. Bu arsalar eğer hazine malı ise sorun yok, değil ise istimlak yoluna veya daire ile takas yoluna gidilebilir. Aslında, bilinçsiz de olsa TOKİ’nin ve özel sektörün buna benzer uygulamaları bulunmaktadır. Amaç bunların daha rasyonel, bilgiye dayalı ve estetik yapılmasını sağlamaktır. Tabii bu ciddi bir çalışma ister. Ayrıca, devletin elini taşın altına koyarak altyapı ve arazi temininde yatırım yapması gerekiyor. Yıkılacak binalara iki misli inşaat hakkı verip yüklenici payını buradan çıkartmak; tipik bize mahsus, faydacı bir çözüm tarzıdır. Yirmi yıl içinde bütün bunlar yapılabilirdi ve bu günkü acıları çekmezdik. Görünüşe göre, depremler de ölümler de bitmeyecek, bizler de kurtarma ekiplerinin başarısı ile övünmeye ve sevinmeye devam edeceğiz.