Geçen gün Uğur Dündar; Suriye politikası üzerine, Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile bir röportaj yaptı. Sayın Elekdağ konuyu bir kere daha net bir şekilde anlattı. Türkiye, Özgür Suriye Ordusunun (ÖSO) kurulmasına yardım etmekle Suriye’nin iç işlerine karışmış, ülkede kaosa neden olmuştu. ÖSO‘sunun kazanmasıyla Türkiye’nin Şam’a gireceğini ve Emevi Camiinde namaz kılacağımızı açıkça beyan etmiştik. Tabii bu büyük bir yanlıştı. Dış politika satranç oyununa benzer, hamleyi yaparken diğer taşların etkisine de bakmak şarttır. Biz bu projeyi başarsak Amerika ve Rusya bunu kabul edecek miydi? Hiç sanmıyorum. Mısır’da da aynısı olmadı mı? Yıllarca “Rabia” muhabbeti dinlemedik mi? Çükü bu seçilmiş Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’nin ve Müslüman Kardeşler örgütünün bir sembolü idi.
Yiğidi öldür ama hakkını da yeme demişler. Sayın Cumhurbaşkanımız U dönüş yapmakta çok başarılıdır. Esed oldu Esat, Rabia oldu “Millet, Bayrak, Vatan. Devlet”. Yanlıştan dönmek tabii ki fazilettir ama bunun bir bedeli de olması gerekmez mi? Cumhurbaşkanının tayin ettiği maliye bakanı Cumhurbaşkanının uyguladığı maliye politikasına “irrasyonel” demedi mi? Bu irrasyonel uygulamalar nedeniyle halk yerlerde sürünüyor ama ne kimseden bir gık çıkıyor ne de birileri kefalet ödüyor.
Yine bir La Fontain fıkrasıyla yazımızı sonlandıralım. Üç arkadaş ayı vurmak için ormana gitmişler. Maksat tabii ayının postunu satarak çok para kazanmak. Üç ahbap çavuş bir müddet dolaştıktan sonra ayı haşmetli gövdesi ile görünür. Ayı öyle bir ulur ki üç arkadaşın korkudan ödleri kopar. İkisi yakındaki bir ağacın üstüne tırmanır birisi de ölmüş taklidi yaparak yere uzanır. Ayı, yerde yatan gence yanaşır ve yüzünü gözünü koklar ve ölü zannederek çeker gider. Ağaçtan inen iki delikanlı yerdeki arkadaşlarının yanına yaklaşırlar ve “Ayı, kulağına ne dedi” diye sorarlar. Cevap şöyle: “Ayıyı vurmadan postunu satmaya kalkmayın”