İnsanı insan yapan, maddi varlığı ve ruhudur. Bunların sağlıklı olması için de vücudumuza ve ruhumuza iyi bakmamız gerektiği kaçınılmaz bir gerçektir. Ülkemizde bu iki konunun da çok iyi olduğu söylenemez. Beslenme ekmeğe dayalıdır (üstelik sağlığa zararlı olan bir ekmek). Ruhu besleyen sanatla ise oldum olası pek ilgili değiliz. Anadolu insanını akıllı kılan gıdanın pekmez, kuru üzüm ve kuru yemişler (fındık, fıstık, ceviz gibi) olduğuna inanıyorum. Bunları da bulamayan fakir bölümlerde durumun daha da vahim olduğu çok açık gözüküyor.
Yaptığım araştırmada, fakir bölgelerde ilkokul çocuklarının sıralarda uyukladıkları, yaşlarının gerektirdiği enerjiyi göstermedikleri anlaşıldı. Piyasada satılan gıdaların da çok fazla şeker ve katkı malzemesi içerdiği malumunuzdur. Ben bu durumda, pekmezle fındığı karıştırarak bir bar yapmaya karar verdim. Bunu “Pekmen” adıyla tescil ettirdim (2005), Tarım Bakanlığından belgelerini aldım ve zor da olsa Milli Eğitim Müdürlüğünden izin çıkartabildim. Toptancı halinin kuzeyindeki ilkokullara kendi elimle bir ders yılı boyunca bu barları dağıttım. Sonuç: o uyuşuk çocuklar canlanmış, hatta yaramaz çocuklar haline gelmişti. Bu sürede okul müdürlerinden ve Milli eğitim Müdürlüğünden ne bir teşekkür ne de bir teşvik aldım. Ercan bey reklam yapıyor diyenler de, barları çöpe atanlar da çıktı. Sponsorlar da sızlanmaya başlayınca yılsonunda dağıtımı bırakmak zorunda kaldık. Memur zihniyetli öğretmen ve yöneticilerin “Gözümü kaparım görevimi yaparım” zihniyeti bu projenin akim kalmasına sebep oldu. Ben Pekmen’nin tüm Türkiye ilkokullarında yedirilmesini hayal ediyordum, olmadı. Hâlâ üzülürüm.
İlk önce şunu belirtmeliyim ki, Türkiye’de ilkokullarda; müzik öğretmeni bulunmadığı için, müzik dersi yapılamıyor. Hâlbuki çocukların ruh sağlığı için en önemli şeyin bu olduğunu daha önce de söylemiştim. ANTEV’e 2014 yılında damadım Mehmet Hacıarifoğlu başkan olunca; Antalya ilkokullarında, bir müzik programı başlattık. İlk önce biri gitarist diğeri şarkıcı iki genç öğretmen, Akdeniz Üniversitesinde Dalcroze - Carl Orff sistemi üzerine eğitim aldı. Bu sistem ritim ve doğaçlamaya dayanan deneyimsel bir yöntemdir ve çocukların hoplama, zıplama, koşma ve sallanma vb. hareketleri ile onların doğal buldukları ritimler üzerine kurulmuştur. Çocuklar şarkılarla yaratıcılıklarını kullanarak, doğaçlamayla vücut hareketleriyle dans etmektedir. Daha sonra bu iki genç öğretmen İlkokullarda eğitime başladılar. Senfoni Orkestrası sanatçıları ile demolar düzenlediler. Öğrencilerin, velilerin mutluluğuna diyecek yoktu. Vakfın bütçesi iki öğretmenin maaşını karşılayamadığı için maalesef bu etkinliği de eğitim yılı sonunda bitirmek zorunda kaldık. Bürokrasinin bu hususta hiçbir tepkisi olmadı. İlkokullardaki müzik faaliyetimize; korolar kurarak, Antalya Filarmoni Derneği ile devam ettik. Derneğin çok iyi bir yönetim kurulu var: Prof. Abdullah Uz (Başkan), Mustafa Tügen (müzik öğretmeni), Hasan Özbek (müzik öğretmeni), Bayram Bayramoğulları (obua sanatçısı). İlk önce çocuklar kulak taramasından geçirildi. Yetenekli öğrenciler seçildi. Bu vesile ile çocuklarımızın çok yetenekli olduğunu gördük. ANSİAD’ ın yardımlarıyla okullara piyanolar alındı, koro öğretmenleri temin edildi. İlk önce üç okul, bu yıl da on okulla bu işi yürüttük ve çok başarılı konserler verdik. Bizim küçük derneğimizin bundan fazlasını yapması mümkün değil. Bunu bile yürütebileceği şüpheli. Ben yine isterdim ki Türkiye’nin tüm ilkokullarında korolar kurulsun. Bütün çocuklar sanatla yetişsin. Bu da imkânsız gözüküyor. Bizim ve diğer tüm sivil toplum örgütlerinin yaptıkları sadece bir farkındalık yaratmakla kalacaktır.
Bir işi yurt çapında başarabilmek için, devletin muhakkak buna sahip çıkması gerekli. Sahip çıkmakta, konuyu benimsemek, önemsemek ve çözüm üretmek için çalışmakla ancak mümkün olabiliyor. Din eğitimine verilen özenin 1/10’ i sanata ve beslenmeye verilse, Türkiye bu gün başka Türkiye olurdu.