Yağmurun sesine karışan bir güvercinin kanat çırpışının sesiyle, daldığı düşünce âleminden gerçekliğe geri döndü. Son zamanlarda sık sık eski günlerini hatırladığını düşündü. Mazide gezintiye çıkmak, çoktan unuttuğunu zannettiği hatıraların canlılığını görmek onu şaşırtıyordu. Beyin ne biçim bir şeydi? Nereden bulup bunları ortaya çıkarıyordu? Rüya değildi, ama rüyada gibiydi. Sanki yeniden o günleri yaşıyordu. Bir taraftan bunların onlarca yıl evvelki tozlu hatıralar olduğunu biliyordu, diğer taraftan aynı duyguları, aynı düşünceleri yaşıyordu. Bu nasıl olabiliyor? Beyin sadece resimleri değil, aynı zamanda duygu ve düşünceleri de depolayabiliyordu. Bunu nasıl başarıyordu? Beyin dediğimiz hatıra deposu, hatıraları nasıl kayıt altına alıyordu? Nasıl bunları istediği zaman gün yüzüne çıkarıyor istemediklerini hasıraltı edebiliyordu?
İnsan, diğer memelilerden pek çok yönüyle farklı, ama birçok yönüyle de benzer olan bir canlıdır. Tabii memeliler âleminin en gelişmiş canlı varlığıdır, ama hâlâ primitif canlılarla ortak özelliklere sahiptir. Üreme ve beslenmesine bakmak yeterlidir. Koyun ile insanın arasındaki benzer yönleri kim inkâr edebilir? Kurt ile insan arasındaki akrabalık çok açıktır. Bunları reddedip, sonra hayvan deneylerinin ardından üretilen ilaçlardan medet umanların hali ne kadar komiktir? Maymunla akrabalığını reddedip, maymun çiçeğine yakalanmaktan korkanların halindeki tezatlığı görmemek mümkün müdür?
Bu örneklerden bolca verebiliriz. Fakat örnek yerine burada, okuyucuma bir de bir tavsiye de bulunmak isterim, sırası gelmişken: ‘Gerontologların söylediklerini önce dinlemek sonra anlamlandırmak’ gerekir.
Yaşlıların bu tezatlıkların en çok farkında olan, ama bir türlü kabullenemedikleri gerçeklerden kaçmak gibi acayip bir alışkanlığı vardır. Bu alışkanlığa yaşım ilerledikçe kendimin de yöneldiğimi fark etmek içime sıkıntı veriyor. Bu, kendini inkâr etmektir. Yaşlandıkça ideallerinden kopmak, gitgide gerçekleri inkâra kalkışmak, yaşlılarda sık gördüğüm davranışlardır.
İstisnalar hariç, insan sürekli hayallerinin peşinde koşan bir varlık haline geliyor, yaşı ilerledikçe. Bedeni zayıfladıkça, hayatın zorluklarına direnme gücü yok oldukça, hayallerinden güç almaya çalışan insanın tezatlığını niçin konuşmuyoruz? Galiba yaşlılar çoğaldığı için. Yaşlıların hayallerini yıkmak istemediğimiz için. En önemlisi de kendimiz yaşlandığımız için…
Yaşlılıkta sorunlar çoğalır. Hastalık, yoksulluk, yalnızlık ve diğerleri, ama yaşlılar hayatından memnun görünüyor. Sübjektif algılarıyla hayatın kötü yönlerine perde çekip, iyi yönlerini görebilme yeteneğine sahipler. Bunun bir yetenekten ziyade kendini kandırmak olabileceğini de hesaba katmalıyız. Gençken her şeyi somut olarak algılarken, ne oluyor da yaşlanınca öznellik öne çıkıyor?
Bu konuda din insana yardımcı olabiliyor. İnancı kuvvetli kişilerin yaşlanınca da, daha gerçekçi olabildiğini görebiliriz. Kaderine karşı gelmeyi bir yaşam tarzı saymazlar, ama ne olur ne olmaz deyip karşıdan karşıya geçerken sağına soluna bakmayı da ihmal etmezler. Alın yazısına inanıp, yazılana müdahale etmeye çalışmaları da bir tezatlıktır aslında. Fakat inanç yine de yaşlılıkta insana yaşlılığın dertlerine katlanma gücü aşılayabiliyor.
Güvercin yine çırptı kanatlarını kendime geldim. Dalıp gittiğim tezatlıklar âleminden çıkıp, hayatın gerçeklerine geri dönmek hep insana sıkıntı verir. Şimdi kalk alışverişe git. Kıt kanaat geçinmeye çalıştığın bu hayatta anlam keşfetmeye çalış. İnsanların birbiriyle didişmesinden, hayatın güzelliğini görmeyi dene. Yalan dolanın kirlettiği dünyada çevre sağlığını korumanın değerini anlatırken, hasta beyinlerin yarattığı bu dünyada mümkün olan en uzun süre nasıl kalınır sorusuna cevap ara!