Yaşlanırken insan beklemediği sorunların yanı sıra beklediği sorunlarla da karşılaşır. Hepsine birlikte risk faktörleri diyebiliriz. Yaşlanma sürecinde beklenen riskler, genellikle bireyin yaşam koşullarından; beklemediği riskler ya tesadüfen ya da sosyal durumlardan ortaya çıkar. Yoksul bir ailenin çocuğu teorik olarak zengin bir yaşlı olarak bu dünyadan ayrılabilir. Fakat yoksulluk içinde doğanların, genelde yoksulluk içinde öldüklerini biliyoruz. Tersi de mümkündür. Zengin bir ailenin evladı olarak dünyaya gelip, fakir bir yaşlı olarak da hayata gözlerimizi yumabiliriz. Ama gerçekçi olursak, bunun da nadir karşılaşılan bir durum olduğunu kabul edebiliriz. Demek ki sosyal sistemimiz herkese sadece teorik olarak refah sözünü verebiliyor, ama gerçekte refah paylaşımında şimdiye dek gideremediğimiz sorunlar var. Bundan rahatsız olmak yetmiyor. Yoksulluğu genelin sorunu olmaktan kurtarıp, ender sorunlar arasına katacak sosyal politikalara odaklanmamız gerekiyor.
Bunun tek yolu vardır: Refah üretmek ve refahı adil paylaşmak. İlke olarak buna da itiraz eden olmayacaktır. Ancak refahın adilce paylaşımı demek, refahtan büyük dilimi kapanlardan alarak, dilimden asgari faydalananlara bir kısmını aktarmak demektir. Gıdım gıdım değil, yeterli denebilecek bir aktarma olmalıdır ki, refahın adil paylaşımından söz edebilelim. İlkesel açıdan refahın adil paylaşımına olumlu cevap veren “büyük dilim sahipleri”, dilimlerinin küçülmesi söz konusu olduğunda, ilkesel olarak benimsedikleri adil refah paylaşımına yanaşmamayı da ayrı bir ilke olarak benimsemektedirler.
Yaşlanırken refahın adil paylaşılmama riski, beklenilen risklerin başında gelmektedir. Adalet, bizim toplumumuzda öncelikle hukuksal bir anlayış çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu yüzden hukuk devleti ile ilişkilendirilir. Fakat adalet, hukuktan daha fazlasıdır. Adalet; insancıl, sosyal ve etik kavramlarının çizdiği çerçevede tanımlanmalıdır. Bu şekilde tanımlandığında, hukuksal adalet de zaten bunun içinde yer alır. Bu anlamıyla adalet temel değerlerden beslenir. Bunlar ise toplumda baskın fikirlerin, inanç tasavvurlarının, dünya görüşlerinin ve egemen sınıfların ilişkilerinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Dolayısıyla refah paylaşımında prensipte arzu edilen, ama gerçekte gerçekleşmeyen asıl refah paylaşımının eninde sonunda gerçekleşebilmesi için temel değerlerin gözden geçirilmesi şarttır.
İster bekleyelim, ister beklemeyelim, risklerle dolu ve giderek uzayan hayatımızda riskleri azaltamayız. Modern toplumun birey açısından risklerinde azalma değil aksine artış olmuştur. Bazı riskler ortadan kalmış olsa da, yenileri bunlara eklenmiştir. Uzun ömürlülük sadece daha çok fırsat anlamına gelmiyor, aynı zamanda daha çok riskle karşılaşmak anlamına geliyor ve ileri yaşlarda risklerin baskısı artıyor. Riskleri azaltamayız, ama risklerin gerçekleşme olasılığını azaltabiliriz. Bunun için refahı sadece adilce paylaşmayı “gönülden istemek” ile yetinmeyip, aynı zamanda onu “gerçekleştirmeyi istemeliyiz”. Bu isteğin çok yaygın olduğu kesindir, ama hangi sosyal sınıflarda, diye sorarsak, sadece “yoksulluk baskısı altındaki sosyal sınıflarda” yaygın olduğu görülmektedir. Başka bir deyişle: Kıt sayıdaki yüksek tabaka mensuplarındaki bencillik sayıları çok olan alt tabakalardaki kişilerin adil paylaşım isteğine inandırıcı bir cevap vermemektedir.
Yaşımız ilerledikçe, adeta nefesini ensemizde hissettiğimiz riskler çoğalmaktadır. Sanki yaş ile risk birbiriyle el ele yürüyen iki dosttur. Yaşlılıkta sadece yoksullaşma riski olasılığı daha da artmıyor, aynı zamanda yalnızlaşma, soyutlanma, hastalanma, bakıma muhtaç hale gelme gibi risklerin, gerçekleşme olasılığı da artıyor. Yaşlılığı, risklerin belirlediği yaşam dönemi olmaktan kurtarmak için yaşlılık politikalarımızın önlem, teşvik ve müdahale terimlerinin taleplerini yerine getirmesi gerekir. Bireysel gelişmenin aksamadan devam etmesi için önlemler alınmalı; bireysel gelişim için olanaklar yaratılmalı, erişim sağlanmalı ve olanakları kullanmaya bireyler teşvik edilmelidir. Buna rağmen birey artık tek başına bunlardan yararlanamıyorsa, o zaman müdahale ederek, mümkün olabildiği kadar yararlanması sağlanmalıdır. İşte bunun adı Sosyal Devlet’tir.