Son günlerde görsel ve yazılı medyada güvenlik güçlerince gerçekleştirilen seri operasyonları izliyoruz. Eskiden günlerce gündemi meşgul eden bu tür operasyonlar iz bile bırakmadan “saman alevi” gibi yanıp sönüyor.
Her türden kaçakçılık, yolsuzluk, kara para aklama ve usulsüzlükler… Bir bakıyorsunuz bir belediyeye, büyük şirketlere, holdinglere vs. el konuluyor. Öbür yandan kamuoyuna yeterince yansıtılmayan, çoğu kez örtbas edilen kamu yolsuzlukları…Örneğin; şirketlerinden kendi bakanlığına ürün satan bakanlara, kaçak altın işinde suçüstü yakalanan milletvekillerine, gümrükte müsadere edilen malları satan bürokratlara, Macaristan'da et şirketi kurarak tonlarca et satın alan genel müdüre kadar yolsuzluklar diz boyu.
Siyasi Etik Yasası” için “çıkarırsak parti teşkilatına yönetici bulamayız” diyen bir yönetim ile “çalıyorlar ama çalışıyorlar” anlayışındaki toplumda; yolsuzluklar ve hırsızlıklar nasıl önlenecek? Bilen biri çıkıp söylesin!
Yolsuzluklar, kara para aklamanın, uyuşturucu başta olmak üzere her türlü kaçakçılık olaylarının, organize suç örgütlerinin eylemlerinin temeli yeni atılmadı. Tabi ki eskiden de vardı. Lakin günümüzde “bu kadar da olmaz ki, devlet nerede?” dedirtecek kadar arttı. Ve iktidar mensuplarının ( SS) suç baronları ile yakınlaşması toplumun gözünün içine hiçbir dönemde bu ölçüde sokulmadı!
Bir ülkenin tarafsız ve bağımsız yargısı, etkili ve caydırıcı mevzuatı, suç ve suçlulara göz açtırmayan kolluk güçleri olsa; kanunsuz iş yapmak isteyenler ve organize suç örgütleri kaçacak delik arardı. Halbuki ülkemizde kara parayı sisteme dahil etmek çok kolay!
İşin garibi her türlü teknik donanıma sahip sistem, yıllardır süren bu yolsuzluk düzenini nasıl görmüyor? “Bunda siyasetin bir dahli yok demek”, akıl ile alay etmektir. Siyasi iradeyi arkasına alan ve bazı siyasetçilerden destek gören iş insanı, şirket veya aile riskli işlere girerek ya da yasadışı yollarla servetlerine servet katmaya devam ediyor. Başka bir ifade ile, sermaye-siyasetçi/bürokrat ve mafya /organize suç örgütleri ortaklığı toplumu çürüttü.
Tek adam yönetimine dayanan, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” toplumun çürümesinin ve yozlaşmasının artmasına neden oldu. Çünkü sistemin denetim mekanizmaları işlemez hale geldi. İşte bu açıktan cesaret alanlar kendilerine göre bir “rant düzeni” inşa etti.
Sistemden beslenerek obez haline getirilen devasa holdingler, kontrolden çıktığında ya da rant bölüşümünde sıkıntılar yaşandığında operasyona tabi tutularak başına KAYYIM atanıyor. Özellikle muhalefet belediyeleri bu kayyım uygulamasında payını çokça alıyor. Bunlar Harun gibi zenginleşirken devletin ilgili kurumları ne yapıyordu? Eli armut mu devşiriyordu?
Bir kilo sağlam elmanın içerisine bir tane çürük elma koyun, tüm elmalar sırayla çürümeye başlar. İşte toplum da böyledir. Kirli işlerle lüks hayat yaşayanlar ve imtiyazlı hale gelenler toplumu da kirletti ve ortaya bir yolsuzluk ekonomisi çıktı.
Eski Türkiye’de bu tür kirli işlere girenler toplumdan tepki görür ve ayıplanırdı. “Yeni Türkiye” dedikleri harami düzeninde insanlar haksızlık, yolsuzluk ve kayırmacılık, köşe dönmecilik gibi olaylar karşısında tepkisiz hale getirildi. Hazine garantisi ile normalleştirilen soygunlar, “ülkeye hizmet” olarak topluma lanse ediliyor ve toplum da bunu içselleştiriyor. Toplum örneklerini hayatının her yanında gördükleri için şaşırmıyor bile. Bazı kesimler için ise tek hedef, yağmadan pay kapmak oluyor.
Muhalefetin gaz kaçırmasını bile dikkatle izleyen ve bunu yan deliller ile operasyona dönüştüren zihniyet, aynı şeyin fazlasını yapan iktidarın toplumu kirletmesini” gül kokusu” olarak topluma sunuyor. Halbuki yapılması gereken şey; ayrım yapmadan suç işleyenlerin cezalandırılmasıdır. Ortada müthiş bir ilkesizlik var!
Bir toplumda; kamu idarecileri hak hukuk ve adalet duygusundan uzaklaşır, hatta kara düzenin kurucu unsuru olursa… Özel sektör, akla hayale gelmeyecek yasadışı işlere bulaşırsa… Sivil toplumda bu kirlenme karşısında sessiz kalır ya da haksız kazanç hikayelerine alıştırılır ise o toplum; çürümüş ve yozlaşmış demektir.
Peki, çare yok mudur? Çare de vardır, umut da… Kurtuluş kurtarıcı aramaktan geçmiyor. Kurtuluş, milletin iradesinin ta kendisidir. Ülkede yolsuzluklarla çürütülmüş katmanları temizleyecek, hukuku hâkim kılacak, denetim mekanizmalarını harekete geçirecek, demokratik kurum ve kuralları uygulayacak dürüst ve liyakatli kadrolar işbaşına gelmedikçe değişen bir şey olmayacaktır. Düzenler değişecek ama düzülenler hep yerinde kalacaktır. Zira “Çamur üstten yağarsa alttaki herkes kirlenir.” Küresel Organize Suçlar Endeksi 2023: “Türkiye Avrupa’da lider, dünyada 14. sırada…” Bunun neresi ile övünelim?
Bunca suç işlenirken sahi, devlet nerede?