CESUR KALEM

En Büyük Sıkıntı “Kaht-I Rical” Sorunudur

Devlet; kurumları, kuralları, örf ve gelenekleri, milli ve manevi değerleri ile bir milletin karakterini temsil eden tüzel bir kişiliktir. Bu yapının ayakta kalabilmesi için ehliyetli ve liyakatli kadrolar ile duyarlı bir millete ihtiyaç vardır. Liyakatli kadrolarla ayakta kalan devlet, milleti de birlik içerinde zinde tutar. Aksi halde devletin çöküş süreci başlar.

Atatürk’ün deyimi ile “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” bireylerden oluşan bir sistem ile yönetilen devletler, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmıştır. Esas olan devletin bekası, milletin refahıdır. Hak, hukuk ve adalet çizgisinden çıkan liyakatsiz bir yönetim; halkının refah ve huzurunu sağlayamaz. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”, çağdaş bir topluma hizmet etmesi gereken devlet yapısını, hiçbir denge ve denetim sistemi olmadan tek bir kişinin, mutlak yönetimine bağlamıştır ki; böyle bir yönetim hukuku hamile, demokrasiyi sakat bırakır! Zira görevine en layık olanın değil iktidara ve tek adama en yakın olanın seçildiği bir düzende; büyük bir adaletsizlik, güvensizlik ve çaresizlik olağandır.  

Bugün Türkiye'de yaşanan kurumsal çürümenin ve yaşanan sorunların temelinde, siyaset eliyle liyakatin yok edilmesi yatmaktadır. Devlet kurumları artık halka hizmet etmenin değil, partilere ve yandaşlara rant sağlamanın aracı haline getirilmiştir.

Devlet yapısı, duygularla değil anayasa ve yasalarla yönetilir. Liyakatsiz kadrolar için kıskançlık, öfke ve iltimas; sıradan bir hadisedir. Böyle kadrolar halka karşı eşitlikçi, adil ve koruyucu olabilir mi? Ya da bir hukuk devletinde adalet mekanizması; aynı olaylarda, kişilerin veya kurumların aidiyetlerine göre çifte standart uygulayabilir mi?

Liyakatsiz kişilerin devlet kadrolarına atanmasının nedeni, kendilerinden istenilen her şeyi yerine getirmesi içindir. Eğer devlet adamı vasfı taşıyan işin ehli insanlar işbaşına getirilmiş olsa; yandaşlar, “her türlü haksızlık ve hukuksuzluk yapma cüretini kendinde bulamazdı.

Liyakatsiz ve ehliyetsiz kadroların varlığı, aynı zamanda liyakatli devlet adamı yetişmesinin önündeki en büyük engellerden birisidir. Osmanlılar, yetişmiş insan kıtlığını anlatmak için Arapça kökenli olan, ‘’KAHT-I RİCAL’’ deyimini kullanmışlardır. Bu deyim, geniş anlamı ile ‘’devlet yönetiminde liyakat isteyen alanlarda, kültür, bilgi ve birikimiyle yetişmiş, nitelikli ve muteber insanın bulunamaması’’ durumunu anlatır.

Diyojen, fenerle ne aradığını soranlara, onların dikkatini çekmiş olmanın hazzıyla; ‘’adam arıyorum, adam!’’ dermiş. Günümüzde gerçek devlet adamı kıtlığı o kadar fazla ki, adeta fenerle liyakatli ve işinin ehli yöneticiler arayası geliyor insanın. Aynı zamanda bir şair olan III: Selim, bir beytinde mealen; “Dünyanın vefasızlığını, devletin siyasi ve toplumsal düzeninin bozulduğunu, adaletin kaybolduğunu, devletin liyakatsiz ve aşağılık kişilerin eline geçtiğini, eskiden mümkün olan eğlence ve huzurun artık haram, yani imkânsız hale geldiğini, tek çare olarak Allah’tan şifa ve merhamet dilemeyi öğütlüyor.”

Bu beyit, bir feryat ve yakarış niteliğindedir. Zira hem bireysel bir hayal kırıklığını hem de toplumsal bir çöküşü dile getiriyor.

Yine II. Abdülhamid'in kızı, babasının hatıratını ihtiva eden kitabında babasının; “Bu milletin uğradığı en büyük sıkıntı KAHT-I RİCAL meselesidir’” dediğini nakleder. Çünkü II. Abdülhamit, sadrazam tayin etmek istemiş, fakat devlet adamı sıfatını taşıyan bir kimseyi bulamamanın sıkıntısı ile “ah KAHT-I RİCAL!” demiştir.

Osmanlı son iki asrında devlet adamı yetiştirememenin sorunu ile karşı karşıya kalmış… O kadar ki, tarih sahnesinden silinmelerinin başta gelen sebeplerinden biri olarak bu sorun görülmüştür.

“Her şeyin parayla ölçüldüğü; makam ve rütbelerin insani değerlerin önüne geçtiği; liyakatin değil isimlerin, dostlukların ve adam kayırmanın; gurur, kibir, ihtiras, benlik, çekememezlik, bencillik duygularının öne çıktığı bir toplumun çökmesinde nasıl bir gariplik aranabilir ki?”

Ülkemizde yaşanan son olaylar göstermiştir ki, bilgili, deneyimli, ahlaklı ve dürüst bürokratlar önemli görevlere getirilmemekte, bu özelliklere sahip kişilere, siyasi partiler kapılarını kapatmaktadır. Ondan sonra ağlıyoruz! “Niye bu haldeyiz?

Ülkemizde, ‘’yetişmiş adam yoktur’’ demek haksızlık olur. Dünya çapında yetişmiş bilim insanlarımız, liyakatli yöneticilerimiz vardır. Sorun; bu insanların devlet katında göreve getirilmemiş olmasıdır.

Amerikalı tarihçi Bernard Lewis, 2007 yılında yayımlanan “Siyaset Dizisi” isimli kitabında bu hususu şöyle anlatır: “Türkiye’de yazarlar, düşünürler, üniversite profesörleri ve iş insanları dünyadaki benzerleri düzeyinde yetenekli, iyi eğitilmiş, deneyim sahibi kişiler olmalarına karşın siyasal sistem, bu insanları son derece etkin bir biçimde iktidardan uzak tutacak şekilde tasarlanmıştır. Bunun doğal sonucu olarak da Türk demokrasisi engellenmiş durumdadır.

Başka hiçbir ülkede eğitimli seçkinlerin düzeyiyle siyasal sınıfın düzeyi arasındaki fark, Türkiye ölçüsünde büyük değildir. Onlarca yıldır Türkiye’nin önemli siyasal partileri bir tek kişi ya da kimi zaman iş birliği içindeki küçük bir grup tarafından yönetilmiştir. Bu kişiler ise kamu görevi için tek bir ölçütü kullanarak seçim yaparlar: ‘Kör bir itaat!” Yalnızca dalkavuk kabul edilir, bağımsız düşünürlerden ölümcül salgın virüsü taşıyorlarmış gibi kaçılır. Yalnızca statükoya bağlı bir avuç soğukkanlı tutucunun egemen olduğu siyasal sistem böylece kemikleşmiştir...”

GÜNÜN SÖZÜ: ‘'Bir memlekette kısa boylu adamların gölgeleri uzuyorsa o memlekette güneş batıyor demektir.'' ÇİN ATASÖZÜ



Yayın Tarihi
01.12.2025
Bu makale 91 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

ÇOK OKUNAN

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!