Evvelden insanlar komşuları ile evlerinde buluşur sohbet ederdi. Şimdi ise komşularımızla asansörlerde, otoparklarda buluşup konuşabiliyoruz. Geçen gün kaptan pilot olan komşuma otoparkta rastladım ve ayaküstü sohbet ettik. İşlerin çok yoğun olduğunu söyledi ve havalimanını üç misli büyütüleceği haberini verdi.
Eve gelince düşündüm. Antalya’nın Turizm kapasitesi 600 bin yatak civarında bulunuyor. Demek bu miktar üç misli büyüyecek. Neye karşılık, ormanların, ören yerlerinin otel arsası yapılması karşılığında mı? Tabii Su, elektrik, yol, personel gibi alt yapıları da artırmak gerekli. Bu gün bunların çoğunu doğru dürüst karşılayamazken üç mislini nasıl karşılayacağız? Turizm öyle bir şeydir ki, hizmet aksayınca; istediğiniz kadar büyük hava limanınız olsun, müşteri gelmez. Şüphesiz burada garanti para kazananlar yine aracılar ve yükleniciler olacaktır. Tesis ne kadar lüks ne kadar büyük olursa aracıların ve yüklenicilerin kârının da o kadar fazla olacağı kesindir.
Hangi yıllardı pek hatırlamıyorum, pek çok büyüyen firma ya iflas etmiş ya da ufalmak mecburiyetinde kalmıştı. Her işte olduğu gibi Havalimanının da bir fayda (Fizibilite) hesabı vardır. Bir planın, projenin veya iş fikrinin işe yarayıp yaramayacağına dair yüksek düzeyli bir öngörü, yalnızca iyi bir fizibilite raporuyla ortaya konulabilir. Fizibilite raporu, söz konusu proje veya plan ile ilgili olarak yapılan fizibilite çalışmasının, iyi anlaşılabilir ve doğru yorumlanabilir bir şekilde kâğıda dökülmüş halidir. Bir fizibilite raporuna bakılarak, ilgili proje veya plan ile alakalı tüm avantajlar ve dezavantajlar görülebilir. Bunun yanı sıra çeşitli öngörüler ve tahminler, sağlam ve tutarlı gerekçelere dayandırılmış bir şekilde fizibilite raporunda yer alır. Fizibilite raporunun incelenmesi sonucu; risk faktörleri, tahmini başarı ihtimali, muhtemel riskler, avantajlar ve dezavantajların yanı sıra projenin hayata geçirilmesi sırasında veya uygulama sürecinde ortaya çıkabilecek aksaklıklar, sermaye ve muhasebe ihtiyaçları görülebilir. Umarım bütün bunlar göz önüne alınıyordur. Sadece aracının alacağı yüksek komisyona ve yüklenicinin kârına göre karar veriliyorsa “yandı gülüm keten helva”.
“İtibarda tasarruf olmaz” diyen bir ülkede yaşıyoruz. Hiçbir getirisi olmayan işleri; Güngör Uras’ın tabiriyle, “cambaza bak cambaza” diye halka sunulup, malı götüren yatırımcıları çok gördük. Bu günkü ekonomik sıkıntının başlıca nedenlerinden biri de hesapsız kitapsız; getirisi olmayan, inşaatlara yatırım yapmak olmuştur.
Yazımızı La Fontain’ nin bir hikâyesi ile bitirelim: Ağzında kemik bulunan bir köpek nehrin karşı sahiline geçmek için suya atlar. Yüzerken önünde koca bir kemik görünce ağzındaki kemiği bırakarak büyük kemiğe saldırır. Hâlbuki bu görüntü ağzındaki kemiğin yansımasıdır. Hikâye şu öğütle biter: Gölge için ağzınızdaki avı bırakmayınız.