Üniversitede öğretirlerdi, bir kentin ulaşımının düzenlenmesinde üç şart vardır, diye:
1.Ekonomi, 2. Ekonomi, 3. Ekonomi. (Petrolde dışarıya bağımlı olduğumuzu düşünün.)
Ekonominin gerçekleşmesi için de üç şart vardı: 1.Düzenlenmiş hız, 2. Zamandan tasarruf, 3.Düz akış.
Bunlar dikkate alınırken en çok üstünde durulacak konunun da trafikte “yayaya öncelik,” olduğuydu.
On, on beş yıl önce Antalya’nın trafiği – bir master planı olmamasına rağmen- övünülecek durumdaydı. Diyeceksiniz ki o günlerden sonra göçlerden nüfus arttı, her yıl yüzlerce yeni taşıt trafiğe girdi. Haklısınız, sorunda burada başladı. Kenti yönetenler bu gidişi göremediler. Akıllarına estiği gibi düzenleme yaptılar. Yaşlı olanlar bilir, rahmetli Adnan Menderes de şehirciliğe soyunmuş, “şurdan şuraya yıkın, yol açın,” diye talimatlar vermeye başlamıştı. (İstanbul, Ankara hâlâ Menderes’in eliyle işaret edip yaptırdığı bulvarları kullanıyor, bu da ayrı mesele.)
Darılmaca, gücenmece yok. Antalya’nın trafiği ilk kez, -bu kente harika yatırımlar yapan- Hasan Subaşı zamanında bozuldu: Şu, -o zamanlar nostaljik, turistik diye eleştirdiğimiz- Nurnbeg’ten armağan edilen tramvaylarla oldu, ama bugün tek düzenli ulaşım sağlayan yine o tramvaylar. Heyecanlı bir yatırımdı, o nedenle üzerinde fazla çalışılamadı galiba, kentin yükünü çeken Konyaaltı Caddesi daraltıldı, Atatürk ve Işıklar Caddeleri tek yöne düşürüldü, kentin trafiği Arap saçına döndü. ( Gidiş tamam, dönüş felâket oldu.)
Sonları sanki inanılmaz sihirli –kötü- bir değnek bu beğenmediğimiz trafiği, geçmişi, mumla aratacak hâle getirdi. O battı-çıktılar, (Biliyorsunuz, tıkanıyor.)
Bir ulaşım düzenlemesi yapılırken kentin merkezi dikkate alınır. Bu demektir ki, kentin merkezinden kentin her yanına ulaşım vardır. Ya bizim Antalya’da?.. Vaktiyle hesapsız kitapsız yapılan imar tadilatları ulaşımı bu hale getirdi. Birileri daha yeni imar tadilatları için birilerini zorlama içinde.
Başkan Mustafa Akaydın, “ulaşımı düşünmekten geceleri uyuyamıyorum,” diyor. Bu gidişle hiç uyuyamayacak anlaşılan: Şimdi ulaşım master planı hazırlanıyor. Hiç kuşkum yok, master planı çözüm için istimlâkleri gösterecek. Bir yerler istimlâk edilmeden ulaşım sorunu bu kentte çözülemez. Akaydın’ın karşısına böyle bir dayatma gelirse ne yapacak, “aman, istimlâkten söz etmeyin de ne derseniz deyin,” demeyecek mi? İstimlâk para ister, gecikmiş istimlâklerden de gerekli yarar sağlanamaz. Unutulmamalı. Belki de raylı sistemin güzergâhı değiştirilecek. Bence belki değil, zorunlu. Geriye çelik üst yollar, yayalar için alt geçitler yapmak kalıyor. Belki Cumhuriyet Meydanı bir tünelle Bankalar caddesine bağlanır. Üstü de meydan olur. Herhalde kent içinden minibüsleri kaldırması gerekecek. Hadi tüm minibüsler çevreye. Bir düşünün kıyamet kopacak. Kopacak ama ilk yapılması gereken iş bu.
Yazarken bile insanın morali bozuluyor. Hoca ne yapsın? Zor bu işler, umut yok gibi. Herhalde Akaydın hocamız uyku haplarından kurtulamayacak. Bir yandan da Hoca’ya üzülüyorsunuz, geçmişin hatalarının çözümü üzerinde kaldı, diye.
Umut yok gibi dedik, ama ciddi çalışmalarla bu iş tamamen değilse de önemli ölçüde çözülebilir. Bunun da çaresi PARA!
İşte yine çıkmaz sokağa girdik.
Biz çileye alıştık, biraz daha bekleriz
İçimde olan bir şeyi de söylemeden edemeyeceğim:
Ah, şu Halk Kart denilen işe hiç kalkışılmasaydı. Yanlış oldu. Bırak, belediye olarak bas biletini sat. Günlük, haftalık, aylık biletlerini duraklarda, sigara bayilerinde sat. Araçlarda da günlük bilet sat. Hesaba gelmeyecek kadar bir kayıp olabilirdi ama belediye para kazanırdı.
.