Ağaç keseni vurun

Ben kırk- elli yıl önce Ankara’dan Antalya’ya geldiğimde şaşırmıştım. Bozkır çocuğuydum, normaldi. Ankara yeşil bir kent değildi. Hele bakanlıklar, Ulus bölgesi, cadde kenarlarındaki bodur akasya ağaçlarını saymazsak  beton binaların dibinde gölgelik arardın. Antalya’yı görünce vurulmuştum; portakal, turunç ağaçlarından geçilmiyordu. Bir de portakalların çiçek açma mevsimi değil miydi o gelişim. Ruhunuzu bile coşturan o mis gibi kokuyla huzurun cennetinde sanırdınız kendinizi.

Şimdi değişti, Ankara buraya, Antalya Ankara’ya gitti. Ankara yeşil bir şehir oldu. Bursa’nın adında kalan Yeşil Bursa’yı bile yıllarca önce geçti. Ah bir de şu Melih Gökçek olmasaydı.

Bizim Antalya’da yeşille başı hoş olmayan yöneticiler elhamdülillah çoktur. İçlerinden biri hariç: Süleyman Evcilmen. Gördüğü her boşluğu yeşillendiriyor. Beş-dönüm on dönüm demiyor, park yapıyor, ağaç dikiyor, çimlendiriyor.  Hani bazen gazetelerde okursunuz, “Evcilmen yeni bir parkın açılışını yaptı,” diye. Bir de gazeteler parkın büyüklüğünü verirler. 5 bin metre karelik, 15 bin metrekarelik diye. Binler devreye girince kafanız da o anda hesap-hendeseyle uğraşmak istemediğinizden yapılan parkı büyük sanırsınız. Benim dededen kalma bir bağım vardı, tapuda 15 bin metre kare yazardı, kendimi toprak ağası sanırdım. İlk görmeye gittiğimde tüm hayallerim yıkılmıştı, şöyle beş dakikada bağı bir uçtan bir uca yürüyordun.

Evcilmen’in yeşil sevgisi burada, ufak büyük bakmıyor, kazmayı vuruyor, havuzunu, ağacını dikiyor, vaktiyle birilerinin bozkırlaştığı yeşili Muratpaşa’ya yeniden kazandırıyor.

Hep düşünürüm, şu Lara sahil bandı, Evcilmen olmasaydı, yandaşlara yaranmak yolunda şimdi çoktan sitelerden, ya da otellerden geçilmezdi. “Umarım Antalya Büyük Şehir Belediye Başkanlığına aday gösterilir ve de seçilir de  sevgili Antalya’mız yıkımdan, çoraklıktan kurtulur.” Diyecektim, ama yine Murat Paşa’da kaldı. Sanırım önümüzdeki beş yılda “cennet bir Muratpaşa” göreceğiz.

Hayatımda ilk defa bir kişiden yana açık açık taraf oluyorum. Ne yapayım, içimdeki bu, Evcilmen beni yeşille tavladı.

Bakın ağaç bizim toplumumuzda ne denli değerli idi vakti zamanında. Hani Kanuni, “ağaç kesenin başını keserim,” demişti ya, şimdi bakın Türkiye’mize… Sanki ağaç kesme seferberliği ilan edilmiş gibi. Eğer Kanuni sağ olsaymış, 75 milyon nüfusumuz olmazdı bugün. Dünyada hâlâ sert kanunlar var ağaç kesenler hakkında. Bir örnek olsun diye yazayım, Ormandan, yeşilden geçilmeyen Belarus da ağaç kesenler hakkında polise vurma yetkisi verilmiş. Üstelik üniversite mezununun yüzde 98 olduğu bir ülkede. Belki fazla despotça  yasa ama o yeşili, o ağaçları, azınlıkta olsa o cahillerden korumak için bu yolu seçmiş olmalılar. Yani cahillikten, eğitimsizlikten diye bir özür tanımıyorlar, biliyorlar ki insan ne denli eğitimli de olsa içindeki canavarlığı, ilkelliği bir gün ortaya koyabilir. Hani bizde böyle bir yasa olsa, ne dersiniz her gün kaç kişi polis tarafından vurulurdu?

Bunları yazarken aklıma yine Atatürk Parkı geldi.

Mak.Müh

Şu mak-müh’ü sevmiyorum. Üzerinde belediye reisliği gibi ulvi bir sıfat varken mesleğinden bana ne, kime ne. Mak.müh olduğun için oy vermedik ki. Kulakları çınlasın bunu galiba ilk olarak Hasan Subaşı icat etti idi. Avukat H.S. B.B.

Birde kafamda Sera otelinin yeni binası var.

Çöp Kontenyerleri

Şu sokaklardaki, caddeler üzerindeki adına ne derseniz deyin çöp bidonları,  bu kentin çirkinlikleri. Nedense kapakları da hep açıktır, yazın o sıcaklarda yanlarından geçemezsiniz, leş gibi kokar. Elbette kaldırılacak yer yok şimdilerde. Demem o ki belediyeler imar planlarını yaparlarken çöp bidonlarının konulacağı, çöp kamyonlarının rahatça yanaşıp alabileceği 50-100 metre karelik alanlar ayırsalar, bu rezalet, çirkin görüntülerde ortadan kalkar. Haklı mıyım?

Şanssız Sobacılar      

Antalyalıları Allah korudu, doğalgaz,  Antalya’ya gelmedi. Ne yapacak, nasıl kullanacaktık yüze 22,5 zamlı doğalkazığı, pardon doğalgazı.. Allah Antalyalıları seviyor, yöneticilerin iş yapma becerilerini kısıtladı, tembelleştirdi, doğalgazı Antalya’ya sokturmadı.

Sobacılar iyi iş yapacaklardı. Gelseydi, doğalgaza görmemişin oğlu gibi hemen atlayacaktık. Tonlarla masraf edecektik, sonra kullanamayacaktık. Hadi yine sobacılara.

Bizim sobacılar şanssız, hem doğalgaz gelmedi, hem de sobacılar çarşısı hatırlarsınız yıkıldı. Yenisi de hâlâ bitmedi. 

Piyanist

Size, 2. Dünya Savaşında geçen Yahudi bir piyanistin başından geçen korkunç olayları, faşistlerin zulmünü anlatan  o meşhur “Piyanist,” filmini anlatmayacağım, zaten televizyonlarda oynayıp duruyor. Ben, bizden söz edeceğim:

Antalya Piyano Festivali sona erdi. Müzik severler, dünya çapındaki piyanistleri dinlediler. Akıllarda kalan Menderes Türel oldu. Neydi o afişler, Menderes Türel o dünya çapındaki piyanistlerin üstünde idi. Hayatında müzik okulu görmemiş, alaylı belediye başkanımız tüm piyanistleri silmişti. “Altı ay çalıştım,” dediği eseri altı dakika çalabildi ve iki de hata yaptı. O hata yaptıkça orkestra durdu, yeniden başladı. İşte büyük virtüözlük böyle olur.

Benim üzerinde durmak istediğim başka bir şey. Menderes, festivalin açılışından bir gün önce Antalyalı gazetecilere minik bir konser verdi. Bach’ın fa minör konçertosunu çaldı. Orada hataları fark eden olmadı, ertesi günü bizim gazeteler “Virtüöz Başkan,” diye manşet attılar. Hatta bazı arkadaşlarımız haberle yetinmeyip köşelerinde bile konserden söz ettiler. Yazıların en ilginci, Sabah Akdeniz’de  benim, tertemiz, şair, pırıl pırıl, evliya gibi  bir insan olarak tanıdığım Ünal Ersözlü’nünki idi. Kalbi temiz ki, Allah söyletmiş olmalı ki, Ersözlü şöyle diyordu: “Sahnede izlediğimiz Türel, artık bir başkan değil, piyanisti.”

“Artık,”ın karşılığı dört buçuk ay mı?

Ben de hep düşünürdüm, Türel seçimi kaybedince ne iş yapacak diye.

Seçim yatırımları

Bizim bir türlü doyuma ulaşmamış gibi, (Kosokoca Antalya’yı yönetmesine rağmen) her gün kendini kanıtlamak derdinde olan belediye başkanımız gazetecileri aldı, İspanya’ya götürdü, hafif raylı sistemin vagonlarını gösterdi. (İdris Özyol’da yazdı, geçen hafta, bir okuyun yine)

Konser verdi İstanbul’dan köşe yazarlarını davet etti. Acaba hakkında birkaç satır yazı yazarlar mı diye. (Hıncal Uluç ile Yalçın Bayer boş çıkarmadı daveti, yazdılar. ) Tabii bu davetlerin masrafları belediye bütçesinden karşılandı. O paralarla bir kaç sokağın kaldırım taşlarını değiştirebilir, ya da gece kondu bölgesindeki bir iki caddeye asfalt döktürebilirdi, bu daha iyi bir seçim yatırımı olabilirdi; her neyse. Canı sağ olsun başkanın, belediyenin parası deniz, har vur harman savurmak  temiz. ( Kafiye oturmadı, anlamsız oldu, hani pek de anlamsız değil. Temiz dedik, yani temiz iş. Zaten anlayan anlamıştır.)

Benim anlamadığım bu telaş niye? Antalyalı gazeteciler yetmedi de şimdi de yardımı dışarıdan mı bekliyor? Allah versin…

Amerikalılar Günah Çıkardı

Yine Amerika’da tarihin güney-kuzey savaşı yaşandı. Kuzey galip geldi. Ya da ırkçılığa karşı gelenler savaşı kazandı, diyebiliriz. Diyebiliriz de Amerika’da ırkçılığın bitmeyeceğini biliyoruz. Bu kez ırkçılıktan söz açınca sadece beyazları değil, siyahları da anlayacağız. İki tarafta ırkçılıklarını sürdürecekler. Siyahların kendi içlerinde bile ırkçılık yaygın.

Amerika yüzyıllardan beri siyahlara karşı yürüttüğü ırkçılıktan utanmaya başlamıştı. Daha doksanlı yıllarda bile otobüste beyaza yer vermeyen siyahi hapse atılıyordu. Bu seçim, beyazların bir günah çıkarması oldu. Yoksa Bush yönetimini beğenmemekten değil. Hâlâ beyazların, siyahların, siyahların beyazların oturdukları yerlerde yaşamaktan kaçındıklarını düşünürsek. Beyazlar beğenmeseler top yekun olup Irak’ın işgaline karşı çıkarlardı. 

Benim bir korkum var. Korkum seçimden sonra siyahların beyaz ırkçılığına soyunma ihtimalinden kaynaklanıyor.

Bana Gelen Kitaplar

Emekli öğretmen Kamile Yılmaz’ın bu ay iki kitabı birden yayımlandı:

Deve Dikeni: Doğa dergisi “Sırt Çantam”da yayınlanan yazılarını Deve Dikeni adını verdiği kitapta topladı. Halil Erdem arka kapak yazısını yazmış. 62 Sayfa,

Gülüşü Güzel Kız, yazarın 21 öyküsünü topladığı kitabının adı. Öykülerinin çoğunluğunda yazar kadını konu olmuş. Kamile Yılmaz, “öykülerimde yaşanmışlıklardan yola çıktım,” diyor. 92 sayfa.

Yayın Tarihi
22.12.2008
Bu makale 1420 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!