Kıbrıslılar bizi sevmiyor, diye hep şikâyet ederiz. Doğrudur ve tam olmasa da bir parça gerçek payı vardır. Ama neden sevmiyorlar, diye hiç kendimize sormayız. Sormayız, çünkü Kıbrıslıları biz kurtarmışızdır, Türkiye olmasa idi, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olamazdı.
Kıbrıs’a hep para yardımı, teknik yardım yaparız, kalkınmalarına yardımcı oluruz; üstelik memurları bizim memurlardan daha çok maaş alır. (Hem de 12 bin memuru vardır.)
Biz Kıbrıs’ın büyük ağbisiyiz.
Boyumuz da onlardan uzun olacağından hep tepeden bakmamız normaldir. Üstelik küçük kardeş bizim istediğimizin dışına çıkmamalıdır.
Kıbrıs Türkünü, geleneğini, göreneğini, kültürünü bilmeyiz, dersem hemen yanıtımız hazırdır: “Neyini bileceğiz, onlar da Türk değil mi?” Ne isterler, nasıldırlar, bağımsızlık, demokrasi anlayışları nedir, oralı olmayız. Olmayışımızın nedeni onları kendimizden ayrı görmememizdir. Sadece, biz büyük ağbiyiz.
Devlet yöneticilerimiz bile böyle düşünürler. Beslemeler!
Kıbrıs üzerinde yaptığımız hatalar eksik bilgimizden kaynaklanmaktadır.
Kıbrıslı Türk, Rum zulmü altındayken kendi savunma sistemini kurmuştu.
Mücahitlerin direnişi.
İşte böyle der geçeriz. Oysaki Rauf Denktaş ile rahmetli Alpaslan Türkeş’in Rum katiller her yerde peşlerinde olmalarına rağmen kelle koltukta Kıbrıslı gençleri organize etmeleri Kıbrıs Tarihinin gerçekten altın sayfalarıdır. Tek tek her mücahidin Rumlarla mücadelesi birer kahramanlık öyküsüdür.
Düşünün, bir millet ki elli, altmış yıldır bağımsızlığını, hürriyetini bekliyor. Her sabah gözgöze geldikleri komşuları Rumlar, ekonomik gelişmelerini sağlamışlar, onlar ise Rumların alaycı bakışları altında her gün eziliyorlar.
Kıbrıslı Türkler tahammüllerinin sonuna yaklaşmış durumda.
Sevgisizlik sorunu nedir, ona bakalım.
Türkiye Hükümetleri Kıbrıs’a sürekli malî destek sağlamak zorunda kaldı. (Aslında Yunanistan hâlâ adalara mali destekte bulunur.) Bu yardımlar Kıbrıslılara, kaşıkla verip, sapıyla göz çıkarmak gibi yapıldı; Kıbrıs’ta kurduğumuz “Yardım Heyeti,” Türkiye’nin verdiği her kuruşun kendi istediği şekilde harcanmasını bekler, Kıbrıs Hükümetinin yatırım programlarının değeri yoktur. Ayrıca Yardım Heyetinin kişisel ilişkilerle özel kayırmaları da Kıbrıs halkının gözünün önünde olur.
(KKTC’nin bütçesi 3 Milyar lira dolayındadır, Türkiye’nin yıllık yardımı 800 milyonu bulmaktadır.)
Çıkarmadan sonra sahillere, tütün, zeytin bölgelerine -Erbakan’ın yanlış politikası yüzünden- bu işlerle ilgisi ve bilgisi olmayan kişiler aktarıldı. Kıbrıslının yıllarca İngilizlerle birlikte yaşamasının sonucu edindiği bir yaşam kalitesi, kültürü vardı, bu bozuldu. Gelenler yerli halka uyum sağlayamadılar.
Kıbrıslının yaşadığı, alıştığı bir demokrasi vardı. Türkiyeli bu demokrasi anlayışını kabul edemedi, hatta bugün de yadırgamaktadır. (Kıbrıs’ta 150 kadar aşırı uç vardır, bunlar her mitingde ortaya çıkarlar. Türkiye de bunları bilir, ama Başbakanın öfkesine bu kez neden oldular, Büyükelçimiz bile geri çağrıldı.)
Bundan sonra Kıbrısla ilişkiler nasıl düzelir bilemem. İnsanlar aç gezer ama kendisine hakareti (besleme) kabul edemez. Kıbrıs halkı hâlâ başbakanlarına “senin maaşın ne” diye azarlayarak yapılan sorgulamayı konuşuyor: “Bizi, Başbakan Türkiye’nin bir vilâyeti yapmaya çalışıyorsa, çok yanıltıcı bilgi edinmiş herhalde,” diyorlar.
Kıbrıs’ı, Türkiye’nin yerli yersiz sık sık aşağılaması Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünde en büyük sorun oluyor. Biz Kıbrıs’a değer vermeyince Batı daha ileriye gidip Kıbrıs konusunda bize istediği gibi dayatıyor.
Kıbrıslılar geleceklerinden umutsuzlar. Annan planına Rumların olumsuz yanıt vermelerinden sonra AKP hükümetinin eline geçen fırsatı kullanamamasından Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne girişi hızlandı. AKP Hükümeti Annan planının reddini Kuzey Kıbrıs’ın bağımsızlığı için kullanabilseydi bugün durum çok farklı olacaktı.
Kıbrıs nüfusu
Kuzey Kıbrıs’ın nüfusu üzerinde de durmak istiyorum. Çıkarmadan beri yani 35 yıldır KKTC’ de nüfus sayımı yapılmadı. Yapılmamasının nedenlerinden biri eğer nüfus sayımı olursa Anadolu’dan Kıbrıs’a aktarılan nüfus meydana çıkar korkusu. 35 yıl sonra hala korkuyorsanız, bu Kıbrıs’ta başarıya ulaşmak mümkün değildir. O günlerde Kıbrıs’a gidenler, çocukları Kıbrıs yerlileri ile evlenmişler, çocukları dünyaya gelmiş, o çocuklar bile bugün baba-anne olmuş durumdalar. Bu denli bir kaynaşma meydana gelmişken 1975-80 arası göçlerde kaç kişinin Kıbrıs’a yerleştiğinin artık bir önemi olmasa gerek.
İşin bir de ters tarafı var. KKTC vatandaşlarının büyük bölümü bugün Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu taşıyorlar. Neden acaba? Bu konu üzerinde hükümetlerimiz hiç düşünüyorlar mı, doğrusu bilmek isterdim. İlerde Rumlar çıkıp ta “adada artık Türk yok, herkes Kıbrıs vatandaşı,” derse ne yapabiliriz merak ediyorum.