Antalya, sen büyüksün!

Cumhuriyet Gazetesi’nde  Faruk Keskin’in “Hayalet Fabrikalar” başlıklı ilginç bir yazı dizisi yayımlandı, belki okumuşsunuzdur. Keskin, Antalya’da kurulan, sonra kapatılan fabrikaları anlatıyor. Hepsinin de kuruluş  ve kapatılış nedenleri nerdeyse aynı: Aynı yanlış politika, aynı bilgisizlik, aynı ileriyi görememe yeteneksizliği, aynı…kısaca aynı cehalet!..

Abarttığımı sanacaksınız, ama gerçek öyle değil.

Fabrikaların kuruluşunda kuşkusuz politik çıkar başrolü oynamaktaysa da, hani fazla haksızlık yapmayalım, ekonomik nedenler de görünüşte ön plâna çıkmıştır. 

Yazı dizisinden,  o ekonomik nedenlerin yarınının hiç dikkate alınmadığını, hatta sağlam bir fizibilite etüdüne bile gerek duyulmadığını anlıyoruz. Kurulan fabrikalarda yer seçiminin yanlışlığına, pazara, ham maddeye ve emeğe yakınlığının hesaplanmamasına kötü yönetimlerin de eklenmesiyle sonuç hüsran olmuş ve “hayalet fabrikalar,” ortaya çıkmıştır. Giden milli sermayeye, yetimin, öksüzün hakkına yazık olmuştur. Ne çare ki sorumlular hakkında bir işlem dahi yapılmamıştır.

Aklıma yanlış kuruluş olarak Cumhuriyet tarihinin hep örnek olarak gösterilen ham demiri, Sivas’ın Divriği’nden gelen Karabük demir çelik fabrikaları geliyor. Demiri mi yoksa kömürü mü taşımak daha kolaydır, diye ekonomi öğrencilerine hep sorulur. 

Keskin’in yazısından öğrendiğimize göre, Dokuma fabrikası kurulurken Antalya’nın nüfusu 20-25 bindir, turizm akla bile gelmemektedir. Antalya’da pamuk vardır, o halde kentte bir dokuma fabrikası elzemdir. İyi de dokuma fabrikası pamuk mu işleyecektir? Önce bir iplik fabrikası gerekmez mi? Akla gelmez. İplik başka fabrikalardan getirtilebilinir, denilir herhalde.Anlaşılan o zaman bu fabrika işini planlayanlar daha kömür ve demir hikâyesini duymamışlardır. İşgücü de hiç düşünülmemiş. Fabrika kurulmuş işçi yok, bir tek Antalyalı gelmiyor. Narenciye işleri var.  Burdur’dan, Korkuteli’nden işçi getirilmiş, ama işçiler nerede yatacaklar? 1500 işçi çoluğuyla, çocuğuyla en az beş bin kişiyi bulur. İşte yanlış şehirleşmenin ilk adımları böylece atılır, kent gecekondulaşmaya başlar. 

Derken turizm kendini gösterir. Bu kez de tarım yok olur.

Elimizde bir semtin adı olarak “Narenciye,” kalır.

Oysaki Antalya’yı ayakta tutacak tarımdır.

Yarın herhangi bir nedenle turizm kazara uğrarsa nereye sarılacağımızı birileri düşünmeli, kentin gelişimine çakılacak çiviler de o yönde olmalıdır.

Demem odur ki,  Keskin’in yazı dizisi ilgi ve dikkatle okunursa epey ders çıkacağa benzer.

İçimden Antalya “sen büyüksün,” demek geliyor. Bu sözümü de yöneticilere ithaf ediyorum.

     

 

Yayın Tarihi
26.02.2011
Bu makale 5210 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!