Bir Geziden Arda Kalanlar: 1
[Avrupa’nın tek diktatör (! ) ülkesinin iki milyon
nüfuslu Başkentinin Belediye Başkanı konuşuyor:]
“Yorumsuz”
Gazeteci- ……..?
Belediye Başkanı- Doğrudur, belki de sadece Avrupa’nın değil, dünyanın en temiz kenti bizimki. Bazı otobüs duraklarında, sokak aralarındaki meyve ağaçlarının altında birkaç sigara izmariti görebilirsiniz. Sorunumuz onlar, halkımız sigara içerken otobüs gelince sigarasını çöp kutusu yerine aceleden yere atıyor, önleyemiyoruz. Sokak aralarındaki bahçelerdeki banklarda içkilerini yudumlarlarken buna dikkat etmiyorlar. Görevlilerimiz uyarıyor, ama her yere yetişemiyoruz. Aslında biz de biraz tolerans gösteriyoruz. Adam keyfini sürerken ceza yazmak biraz hoş olmuyor. Cezalar da yüksek.
G-…..?
BB- Temizliği kendi elamanlarımız yapıyor, çoğunlukla işçilerimiz kadın. Kadınlar daha titiz erkeklerden. Eleman alırken emeklileri, ya da geçinme güçlüğü çeken ailelerden seçiyoruz. Çimlerin biçilmesini, ağaçların bakımını erkekler yapıyor. Görüyorsunuz her yer çimen, meyve ağacı, çok bakım gerektiriyor. Evet, çöpler biz de üçe ayrılıyor: Plastik, cam, diğer çöpler olarak. Halkımız alıştı, plastiklerin içine cam, camların içine çöp atmıyor. Çöpten para kazanıyoruz. Plastikler, camlar eritiliyor, fabrikalarda yeniden işleniyor. Sabah, akşam günde iki kez çöp topluyoruz.
G-……?
BB- Temizlik işleri belediyeye yük mü? Bizim görevimiz ne? Para kazanıyoruz dedim, kazandığımız parayla yollar, kaldırımlar yapıyoruz. Öyle özel sektöre verip de bir iki kişiyi zengin etmeye niyetimiz yok. Hem işsizlik ortadan kalkıyor, özel sektör para kazanacağım diye, bizim yaptığımızı yapamaz, az elaman kullanır, o zaman da gerekli temizlik olmaz, teknolojisini sözleşme süresince yenilemez. Bizim bütün çöp kamyonlarımız yeni ve modern.
G-…….?
BB- Sokak aralarındaki meyveleri, -zaten sadece elma, armut, erik var,- toplamıyoruz. Halkımız topluyor, taze taze yiyorlar, halkın meyveye ihtiyacı yok mu, niye toplayalım. Elmalı kekler yapıyorlar, marmelat yapıyorlar, yine de bitiremiyorlar, yerlerde çürüyor.
G- ……?
BB. Yeşil çok mu? Bize göre az. Bana Avrupa’nın kişi başına düşen yeşil oranlarını vermeyiniz. Kişi başına 7 metre kare. Gülünç!.. Biz de kişi başına bin metre kareyi geçiyor. Onlar gibi parklara lokanta, kafe filan yaptırmayız. Parklar halk için yapılır, özel sektör para kazansın, zengin olsun diye değil. Parklar, halkımızın soluk alacağı, temiz havayı ciğerlerine çekeceği, dinleneceği, yeşile doyacağı, çocukların doyasıya koşacakları, top oynayacakları, halkın özgürlüğü tadacakları alanlar. Görmüşsünüzdür, her bank arasında en aşağı elli metre vardır. Ailenle oturursun, arkadaşınla oturursun, sevgilinle oturursun, bağımsız ve hürsünüzdür.
G.-……?
BB. Evet, her köşe başında bir çocuk bahçemiz var, ama az.. Memurlarım araştırıyor, 30-40 daireli binaların önüne küçük çocuk bahçeleri yapmayı düşünüyoruz. Futbol, basketbol, voleybol sahalarını, spor merkezlerini daha çoğaltmalıyız. Yüzme havuzlarımız yetersiz, her bölgede hemen hemen bir tane var, ama genç nüfus, yaşlı nüfus çoğalıyor, ileride her semte iki üç yüzme havuzu yapacağız. Planlıyoruz. Sporda başarı mahallelerden geçer. İki kapalı buz hokeyi sahamız var, buna rağmen Dünyada ne denli başarılı olduğumuzu biliyorsunuz. Cumhurbaşkanımız tanınmış bir hokeyci.
G- …..?
BB- Polis görmüyor musun? Olur mu, belediye polislerimiz her an iş başında. Öyle halkın arasında dolaşıp da neden tedirginlik yaratsınlar, arabalarıyla devriye geziyorlar, ya da kuytu bir yerden görevlerini yapıyorlar. Laf aramızda halkımız polisten pek hoşlanmaz.
G-…..?
BB.- Hah hah! Evet, polislerimizin bir görevi de yollarda sızan, ya da yürümekte zorlanan sarhoşları toplamak. Onları kollarından tutup, ya da arabalarına atıp, evlerine götürüyorlar. Polislerimiz bundan pek hoşlanmıyor, ama kamu düzenini sağlamak görevimiz. İçkili kişilere çok kibar davranmaları konusunda emrim var.
G-….?
BB.- Trafik elbette iyi olacak. Caddeler açılırken elli yıl ilerisini düşünerek yapıyoruz. Hemen hemen her caddemizde, dört gidiş dört geliş var. Otobüsler kendi yollarında çıkmazlar. Kapalı, sıkıcı bir kent istemiyoruz, ferah, aydınlık, geniş alanları olan bir kent burası. Sokağa çıktığın zaman, sanki tüm kenti görüyormuşsun gibi bir duyguya kapılmalısın. İşte burası böyle bir kent. Kentin merkezine dokunmuyoruz. Elli yıllık olsa da o artık tarihi bir dokudur, öyle de kalmalıdır. Yeni yerleşim alanlarına kaydırıyoruz işyerlerini, devlet dairelerini, üniversiteleri. İkinci dünya savaşında faşistler tüm kentimizi bombaladılar, yerle bir ettiler. Hepsini yeniden yaptık aslına uygun olarak, ama modern şehircilik anlayışı içinde. Nostaljik tramvayı kaldırdık, metro yaptık. Elbette trafik sorunumuz yok. Yaya geçitleri yer altında. Öyle üst geçit yapıp, yani işin kolayına kaçıp kentimizi çirkinleştirmiyoruz. Alt geçit yapamadığımız yerlerde zorunlu olarak yaya geçitleri işaretledik. Işıksız, medeni bir ülkede yayalar için ışığa gerek yok. Trafikte öncülük yayanındır. Bir yaya, yaya geçidine girdi mi trafik durur, onun geçmesini bekler. Polislerimiz bu konuda çok hassastır, eğer bir sürücü bu kuralı çiğnerse, bizde onun ehliyetini çiğneriz. İşyerlerinin çoğunu yer altına aldık, yer altında yeni bir kent kurduk. Her cadde açılırken, yeni işyerleri yapılırken önce park yerlerini ayarladık. Bu iki milyonluk kentte park sıkıntısı diye bir sorunumuz yok. Belki yüz metrede bir park alanı bulursunuz. Hah, hah! Tabiî ki ücretsiz. Park yerinden de para alacak değiliz ya. Park işi de bir belediye hizmetidir, kazanç kapısı değil.
G.-……
BB. Heykeller mi? Evet, her parka, her meydana değerlerimizin heykellerini dikiyoruz. Bizi bugün ayakta tutan kültürümüzdür. Sanatçılarımızdır, yazarlarımızdır, şairlerimizdir. Biz onlardan ilham alıyoruz, onlara dayanıyoruz. Onlar bize, gençliğimize yol gösteriyorlar, geleceğimizi çiziyorlar. Onlar oldukça büyüğüz, güçlüyüz. Lenin’i de unutmadık, Puşkin’i de unutmadık, ulusal yazarımız Yakub Kobals’ıda.
G.-……..?
BB.- Ulaşımdan zarar ediyor muyuz? . Ulaşımdan kâr ediyoruz, kâr. Şehir içi ulaşımı çok kârlıdır. Yol boyunca biri iner, biri biner. Beş kişi ile kalkarsınız, yol boyunca bakmışsınız ki yüz bilet satmışsınızdır. Çok otobüsümüz var, diyorsunuz. Elbette olacak. Halkımızın duraklarda, en fazla iki ile altı dakikadan fazla beklemeyecek şekilde planlarımızı yaptık. Ne diye otobüs bekleyerek zaman kaybetsin? İşine yetişecek, okuluna yetişecek.
G.-….?
BB.- Otobüs biletleri, hayır ucuz değil. Bence pahalı. Olanak bulsam para almadan taşırım. On günlük, ya da aylık bilet almazsanız, tek bilet 600 Rbl. ( 300 kuruş) On günlük bilet 8000 Rbl. (4 lira) Diyelim ki on günlük bir bilet aldınız, o biletle gün içinde istediğiniz kadar otobüsle yolculuk yapabilirsiniz. Otobüs biletlerini ister otobüslerden, ister duraklardaki belediyemize ait büfelerimizden alabilirsiniz.
G.-…….?
BB.- Haklısınız da ben de haklıyım. Otobüste bilet almadan yolculuk edenleri de biz de biliyoruz. Fırsat bulursak uyarıyoruz. Eğer daha ucuz olsa, kimse bilet almadan yolculuk etmeye utanır. Ülkemizde zengin yok, fakir de yok. Ekonomide tutturduğumuz eşitlik, adalet yolunu belediyenin her hizmetinde ilke olarak alıyoruz. Biz tamirat gerektiren binaları, yani vatandaşın evlerinin genel kullanıma açık tamiratını bile biz yapıyoruz. Tamirat için yaptığımız masrafı halkımızdan elektrik, gaz, su, telefon faturalarına eklediğimiz küçük meblağlarla taksit taksit geri alıyoruz. Vatandaş farkına bile varmıyor.
G.-……..?
BB.- Bina vergisi mi? Ne demek yani, vatandaş mülk sahibi oldu diye cezalandıralım mı vergi alarak. Komik! Adil olur mu sizce? Temizlik vergisi mi? Sen hangi ülkede yaşıyorsun? Deli Dumrul’un ülkesinde mi? Temizlik, kanalizasyon, atık su, çöp toplama da bizim görevimiz, belediyeni yani. Görev için vatandaşa yük çıkarılır mı?
G.-…….?
BB.- Evet, elektrik üretimimiz yetmiyor, ithal ediyoruz, petrolü, gazı ithal ettiğimiz gibi.
G.-……..?
BB- Peki, nasıl ucuza veriyorum halka öyle mi? Telefonu da ben veriyorum, o da sana göre ucuz. Bu işin sırrı mı? Ben neciyim, korkuluk mu? Belediye ne iş yapar? Halka hizmet mi? Halkın güvenli ve rahat, huzurlu yaşayışını sağlamak mı? Bunları nasıl sağlarsın: Kesilmeyen ucuz elektrik, akan su, ısıtılan evler, yani gaz, sıcak su, yeterli ucuz ulaşım, ucuz telefon, hatta internet. Bunlar bizim görevimiz: İşte sırrı burada. Hizmet etmeyi bilirsen, belediyen para da kazanır. O gördüğün yollar, ulaşım, elektik, gaz, su, temizlik işleri, kanalizasyon sistemi şurdan, buradan borçlanarak yapılmıyor. O borçları halk ödeyecek, halk. Kazanıyoruz, tekrar hizmete yatırıyoruz.
G.-…….?
BB.- Güldürme beni. Beceriksiz belediyeler, hizmetlerini özel sektöre yaptırır. Özel sektör düşmanı değilim elbette. Ekonomimiz liberal ekonomi, ama belediye eliyle birkaç kişiyi zengin etmem. Bizde yandaş ekonomisi yok, politikacı değilim ben. Ulaşım özel sektörün, elektrik, gaz, telefon, temizlik, kanalizasyon, yol yapımı, güvenlik, sağlık özel sektörün, eee belediye ne iş yapacak? Bunları özel sektör yapacaksa kapatın belediyeyi? Ha, oturup, ona, buna nasıl rant sağlarım, diye bir kuruluşa ihtiyacınız varsa, o kuruluşun adına belediye demeyiniz. Sen bunları, git arkadaş, hizmetin ne olduğunu bilmeyen kapitalist kafalı, şehircilikten anlamayan politikacı, eğitimsiz başkanlara sor. Ben Belediye Başkanıyım. Yani halkın hizmetindeyim.
(Gezi notları, devam edecek. Ch)