Diktatör Belediye Başkanı

Bir Geziden Arda Kalanlar: 1

 

[Avrupa’nın tek diktatör (! ) ülkesinin iki milyon

  nüfuslu Başkentinin Belediye Başkanı  konuşuyor:]

“Yorumsuz”

Gazeteci- ……..?

Belediye Başkanı- Doğrudur, belki de sadece Avrupa’nın değil, dünyanın en temiz kenti bizimki. Bazı otobüs duraklarında, sokak aralarındaki meyve ağaçlarının altında birkaç sigara izmariti görebilirsiniz. Sorunumuz onlar, halkımız sigara içerken otobüs gelince sigarasını çöp kutusu yerine aceleden yere atıyor, önleyemiyoruz. Sokak aralarındaki bahçelerdeki banklarda içkilerini yudumlarlarken buna dikkat etmiyorlar. Görevlilerimiz uyarıyor, ama her yere yetişemiyoruz. Aslında biz de biraz tolerans gösteriyoruz. Adam keyfini sürerken ceza yazmak biraz hoş olmuyor. Cezalar da yüksek.

G-…..?

BB- Temizliği kendi elamanlarımız yapıyor, çoğunlukla  işçilerimiz kadın. Kadınlar daha titiz erkeklerden. Eleman alırken emeklileri, ya da  geçinme güçlüğü çeken ailelerden seçiyoruz. Çimlerin biçilmesini, ağaçların bakımını erkekler yapıyor. Görüyorsunuz her yer çimen, meyve ağacı, çok bakım gerektiriyor. Evet, çöpler biz de üçe ayrılıyor: Plastik, cam, diğer çöpler olarak. Halkımız alıştı, plastiklerin içine cam, camların içine çöp atmıyor. Çöpten para kazanıyoruz. Plastikler, camlar eritiliyor, fabrikalarda yeniden işleniyor. Sabah, akşam  günde iki kez çöp topluyoruz.

G-……?

BB- Temizlik işleri belediyeye yük mü? Bizim görevimiz ne? Para kazanıyoruz dedim, kazandığımız parayla yollar, kaldırımlar yapıyoruz. Öyle özel sektöre verip de bir iki kişiyi zengin etmeye niyetimiz yok. Hem işsizlik ortadan kalkıyor, özel sektör para kazanacağım diye, bizim yaptığımızı yapamaz, az elaman kullanır, o zaman da gerekli temizlik olmaz, teknolojisini sözleşme süresince yenilemez. Bizim bütün çöp kamyonlarımız yeni ve modern.

G-…….?

BB- Sokak aralarındaki meyveleri, -zaten sadece elma, armut, erik var,- toplamıyoruz. Halkımız topluyor, taze taze yiyorlar, halkın meyveye ihtiyacı yok mu, niye toplayalım. Elmalı kekler yapıyorlar, marmelat yapıyorlar, yine de bitiremiyorlar, yerlerde çürüyor.

G- ……?

BB. Yeşil çok mu? Bize göre az. Bana Avrupa’nın kişi başına düşen  yeşil oranlarını vermeyiniz. Kişi başına 7 metre kare.  Gülünç!.. Biz de kişi başına bin metre kareyi geçiyor. Onlar gibi parklara lokanta, kafe filan yaptırmayız. Parklar halk için yapılır, özel sektör para kazansın, zengin olsun diye  değil. Parklar, halkımızın soluk alacağı, temiz havayı ciğerlerine çekeceği, dinleneceği, yeşile doyacağı, çocukların doyasıya koşacakları, top oynayacakları, halkın özgürlüğü tadacakları alanlar.  Görmüşsünüzdür, her bank arasında en aşağı elli metre vardır. Ailenle oturursun, arkadaşınla oturursun, sevgilinle oturursun, bağımsız ve hürsünüzdür.

G.-……?

BB. Evet, her köşe başında bir çocuk bahçemiz var, ama az.. Memurlarım araştırıyor, 30-40 daireli binaların önüne küçük çocuk bahçeleri yapmayı düşünüyoruz. Futbol, basketbol, voleybol  sahalarını, spor merkezlerini daha çoğaltmalıyız. Yüzme havuzlarımız yetersiz, her bölgede hemen hemen bir tane var, ama genç nüfus, yaşlı nüfus  çoğalıyor, ileride her semte iki üç yüzme havuzu yapacağız. Planlıyoruz.  Sporda başarı mahallelerden geçer. İki kapalı buz hokeyi sahamız var, buna rağmen Dünyada ne denli başarılı olduğumuzu biliyorsunuz. Cumhurbaşkanımız tanınmış bir hokeyci.

G- …..?

BB- Polis görmüyor musun? Olur mu, belediye polislerimiz her an iş başında. Öyle halkın arasında dolaşıp da neden tedirginlik yaratsınlar, arabalarıyla devriye geziyorlar, ya da kuytu bir yerden görevlerini yapıyorlar. Laf aramızda halkımız polisten pek hoşlanmaz.

G-…..?

BB.- Hah hah! Evet, polislerimizin bir görevi de yollarda sızan, ya da yürümekte zorlanan sarhoşları toplamak. Onları kollarından tutup, ya da arabalarına atıp, evlerine götürüyorlar. Polislerimiz bundan pek hoşlanmıyor, ama kamu düzenini sağlamak görevimiz. İçkili kişilere çok kibar davranmaları konusunda emrim var.

G-….?

BB.- Trafik elbette iyi olacak. Caddeler açılırken elli yıl ilerisini düşünerek yapıyoruz. Hemen hemen her caddemizde, dört gidiş dört geliş var. Otobüsler kendi yollarında çıkmazlar. Kapalı, sıkıcı bir kent istemiyoruz, ferah, aydınlık, geniş alanları olan bir kent burası. Sokağa çıktığın zaman, sanki tüm kenti görüyormuşsun gibi bir duyguya kapılmalısın. İşte burası böyle bir kent. Kentin merkezine dokunmuyoruz. Elli yıllık olsa da o artık tarihi bir dokudur, öyle de kalmalıdır. Yeni yerleşim alanlarına  kaydırıyoruz işyerlerini, devlet dairelerini, üniversiteleri. İkinci dünya savaşında faşistler tüm kentimizi bombaladılar, yerle bir ettiler. Hepsini yeniden yaptık aslına uygun olarak, ama modern şehircilik anlayışı içinde. Nostaljik tramvayı kaldırdık,  metro yaptık. Elbette trafik sorunumuz yok. Yaya geçitleri yer altında. Öyle üst geçit yapıp, yani işin kolayına kaçıp kentimizi çirkinleştirmiyoruz.  Alt geçit yapamadığımız yerlerde zorunlu olarak yaya geçitleri işaretledik. Işıksız, medeni bir ülkede yayalar için ışığa gerek yok. Trafikte öncülük yayanındır. Bir yaya, yaya geçidine girdi mi trafik durur, onun geçmesini bekler. Polislerimiz bu konuda çok hassastır, eğer bir sürücü bu kuralı çiğnerse, bizde onun ehliyetini çiğneriz. İşyerlerinin çoğunu yer altına aldık, yer altında yeni bir kent kurduk. Her cadde açılırken, yeni işyerleri yapılırken önce park yerlerini ayarladık. Bu iki milyonluk kentte park sıkıntısı diye bir sorunumuz yok. Belki yüz metrede bir park alanı bulursunuz. Hah, hah! Tabiî ki  ücretsiz. Park yerinden de para alacak değiliz ya. Park işi de bir belediye hizmetidir, kazanç kapısı değil.

G.-……

BB. Heykeller mi? Evet, her parka, her meydana  değerlerimizin heykellerini dikiyoruz. Bizi bugün ayakta tutan kültürümüzdür. Sanatçılarımızdır, yazarlarımızdır, şairlerimizdir. Biz onlardan ilham alıyoruz, onlara dayanıyoruz. Onlar bize, gençliğimize yol gösteriyorlar, geleceğimizi çiziyorlar. Onlar oldukça büyüğüz, güçlüyüz. Lenin’i de unutmadık, Puşkin’i de unutmadık, ulusal yazarımız Yakub Kobals’ıda.

G.-……..?

BB.- Ulaşımdan zarar ediyor muyuz? . Ulaşımdan kâr ediyoruz, kâr. Şehir içi ulaşımı çok kârlıdır. Yol boyunca biri iner, biri biner. Beş kişi ile kalkarsınız, yol boyunca bakmışsınız ki yüz bilet satmışsınızdır. Çok otobüsümüz var, diyorsunuz. Elbette olacak. Halkımızın duraklarda, en fazla iki ile altı dakikadan fazla beklemeyecek şekilde planlarımızı yaptık. Ne diye otobüs bekleyerek zaman kaybetsin? İşine yetişecek, okuluna yetişecek.

G.-….?

BB.- Otobüs biletleri, hayır ucuz değil. Bence pahalı. Olanak bulsam para almadan taşırım. On günlük, ya da  aylık bilet almazsanız, tek bilet 600 Rbl. ( 300 kuruş) On günlük bilet 8000 Rbl. (4 lira) Diyelim ki on günlük bir bilet aldınız, o biletle gün içinde istediğiniz kadar otobüsle yolculuk yapabilirsiniz. Otobüs biletlerini ister otobüslerden, ister duraklardaki  belediyemize ait büfelerimizden alabilirsiniz.

G.-…….?

BB.-  Haklısınız da ben de haklıyım. Otobüste bilet almadan yolculuk edenleri de biz de biliyoruz. Fırsat bulursak uyarıyoruz. Eğer daha ucuz olsa, kimse bilet almadan yolculuk etmeye utanır. Ülkemizde  zengin yok, fakir de yok. Ekonomide tutturduğumuz eşitlik, adalet yolunu belediyenin her hizmetinde ilke olarak alıyoruz.  Biz tamirat gerektiren binaları, yani vatandaşın evlerinin genel kullanıma açık tamiratını bile biz yapıyoruz. Tamirat için yaptığımız masrafı halkımızdan elektrik, gaz, su, telefon faturalarına eklediğimiz küçük meblağlarla taksit taksit geri alıyoruz. Vatandaş farkına bile varmıyor.

G.-……..?

BB.- Bina vergisi mi? Ne demek yani, vatandaş mülk sahibi oldu diye cezalandıralım mı vergi alarak. Komik! Adil olur mu sizce? Temizlik vergisi  mi? Sen hangi ülkede yaşıyorsun? Deli Dumrul’un ülkesinde mi? Temizlik, kanalizasyon, atık su, çöp toplama da bizim görevimiz, belediyeni yani. Görev için vatandaşa yük çıkarılır mı?   

 G.-…….?

BB.- Evet, elektrik üretimimiz yetmiyor, ithal ediyoruz, petrolü, gazı ithal ettiğimiz gibi.

G.-……..?

BB- Peki, nasıl ucuza veriyorum halka öyle mi? Telefonu da ben veriyorum, o da sana göre ucuz. Bu işin sırrı mı? Ben neciyim, korkuluk mu?  Belediye ne iş yapar? Halka hizmet mi?  Halkın güvenli ve rahat, huzurlu yaşayışını sağlamak mı?  Bunları nasıl sağlarsın: Kesilmeyen ucuz elektrik, akan su, ısıtılan evler, yani gaz, sıcak su, yeterli ucuz ulaşım, ucuz telefon, hatta internet. Bunlar bizim görevimiz: İşte sırrı burada. Hizmet etmeyi bilirsen, belediyen para da kazanır. O gördüğün yollar, ulaşım, elektik, gaz, su, temizlik işleri, kanalizasyon sistemi şurdan, buradan borçlanarak yapılmıyor. O borçları halk ödeyecek, halk.  Kazanıyoruz, tekrar hizmete yatırıyoruz.

G.-…….?

BB.- Güldürme beni. Beceriksiz belediyeler, hizmetlerini özel sektöre yaptırır. Özel sektör düşmanı değilim elbette. Ekonomimiz liberal ekonomi, ama belediye eliyle birkaç kişiyi zengin etmem. Bizde yandaş ekonomisi yok, politikacı değilim ben. Ulaşım özel sektörün, elektrik, gaz, telefon, temizlik, kanalizasyon, yol yapımı, güvenlik, sağlık özel sektörün, eee belediye ne iş yapacak? Bunları özel sektör yapacaksa kapatın belediyeyi? Ha, oturup, ona, buna nasıl rant sağlarım, diye bir kuruluşa ihtiyacınız varsa, o kuruluşun adına belediye demeyiniz. Sen bunları, git arkadaş, hizmetin ne olduğunu bilmeyen kapitalist kafalı, şehircilikten anlamayan politikacı, eğitimsiz başkanlara sor. Ben Belediye Başkanıyım. Yani halkın hizmetindeyim.

 

(Gezi notları, devam edecek. Ch)

Yayın Tarihi
28.10.2008
Bu makale 1049 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Celal Abicim, anlattıkların doğru mu sahiden, biraz abartmış olmayasın:))) İmrendim doğrusu, beni de götürsene Belarus'a.. Belki başkan beğenir, yerleşirim oraya. Hem Türkçe danışmanı da olabilirim. İzmir'de geçinemiyorum zaten...

Gönül Gönensin 10.11.2008

Celal bey; Yapmayın bizde de, Belediye Başkanları, müthiş hizmetler yapıyorlar, hatta eşleri de BELEDİYE BAKANI oluyorlar, görseniz şaşarsınız, hanımefendileredeki EDA'yı, dudağınız uçuklar, birde çıkarlar abuk röportaj verirler basına, arkadan da gazetecileri suçlarlar, bir tane cesur GAZETECİ çıkıpta siz necisiniz demez, bakın aşağıda biraz uzun olacak ancak, Ebru TÜREL'in verdiği röportajı okuyun. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin bu zamana kadar olamadığı kadar görkemli bir festival haline gelmesinde Belediye Başkanı Menderes Türel’in yadsınamaz katkısı var. Bu sebeple de festivalde, konuk Hollywood yıldızları kadar ön plandaydı. Sahneden hiç inmedi denilebilir. Kâh ödül verdi kâh konuştu. Türel’in en az kendisi kadar dikkat çeken genç ve güzel eşi Ebru Türel de henüz festival afişlerinin ve süslerinin kaldırılmadığı Antalya Kültür Merkezi’nde Türkiye’de ilk defa yapılan bir etkinliğe imza attı ve ekolojik tarım konferansı düzenledi. Organik tarım yapan çiftçiler, organik pazarın müdavimi tüketiciler ve uzmanların yer aldığı konferansın bahanesiyle Türel’le görüştük. Endüstri mühendisisiniz. Organik ürünler pazarı kurmak ve ekolojik tarımla ilgili bir panel düzenlemek nereden geldi aklınıza? Tamamen annelik içgüdümün bir sonucu. Ekolojik tarım ve organik ürünlere farkındalığım çocuğumu doğurmamla başladı. Anne sütünden sonra ek gıdalara geçerken çocuğumu sağlıklı nasıl beslerim diye araştırma yapmaya başladım. Düşündüm ki bir anne olarak buna ihtiyaç duyuyorsam, Antalya’da benim gibi binlerce anne var. İncelemeye gittiğim İstanbul Şişli’deki ekolojik pazarın bir benzerini burada kurmaya karar verdim. Çiftçi de sağ olsun beni destekledi. Antalya’da meslekî eğitim kurslarını kurdunuz, sonra ekolojik pazar ve bu panel, neredeyse eşiniz kadar aktifsiniz. Evlenmeden önce siyasetle ilgilenir miydiniz? Evlenmeden önce, İstanbul’da büyük sanayi kuruluşlarına üretim, kontrol, planlama, kalite yönetimi gibi konularda danışmanlık yapıyordum. Çoğunlukla Anadolu grubuyla çalışıyordum. Esasında 11 yıllık profesyonel basketbol geçmişim var. Türkiye birinci liginde oynadım. Ama basketbolu hiçbir zaman kendime bir meslek olarak görmedim. Her zaman üniversite bittiği zaman iş hayatına dönecek şekilde eğitimimle basketbolu paralel olarak sürdürdüm. Evlendikten 3 ay sonra eşim siyasete girdi. Eşimi beklemediği kadar çok destekledim. Hatta yapmış olduğum sosyal faaliyetlerle eşimi her alanda desteklemeye çalışıyorum. Fakat bunları siyasi bir kimlik olarak değil bir iş kadını olarak yapıyorum. Eğer siyasi kimliğimle yapsaydım ekolojik tarım paneli düzenlemezdim. Çünkü burada gerçekten doğrular, dolayısıyla eksik noktalar dile getirildi. Bence artık siyasetçiler bir eksiklik varsa bunu saklamamalı. Bunu dile getirmeli ki tedbir alınmalı. Eşinizin politikalarını eleştirir misiniz? Tabii ki, eşimin en büyük eleştirmeni benim. Her şeyini eleştiriyorum. Bir kere hiç kimse ona benden daha doğru eleştirilerde bulunamaz. Çünkü insanlar kırılacağını düşünebilir. İleride kendisine bir zarar gelebileceğini düşünebilir, o yüzden en büyük eleştirmeni benim. Galiba Menderes Bey, siyasete girdikten sonra şirket yönetimi size kaldı… Hatta siyasetçi olmadan önce. Balayından döndüğümüz gün Menderes Bey işini bana devretti. Sadece iş hayatıma değil, eğitimime de devam ediyorum. Akdeniz Üniversitesi’nde işletme yüksek lisansı yapıyorum. Doktoramı da bitirip üniversitede ders vermek istiyorum. Babanız İzmir’in önde gelen CHP’lilerinden. Eşinizin AK Parti’den siyasete girmesini nasıl karşıladı? Biz o zaman sözlüydük. Menderes, “Babanla konuşmak istiyorum, önümüzdeki seçimlerde AK Parti’den belediye başkanı adayı olma durumum söz konusu.” dedi. “Babam bizi öldürecek. Beni sana vermeyecek.” dedim. Menderes İzmir’e geldi; “Baba benim önümüzdeki seçimlerde siyasete girmem söz konusu olabilir, ama sizin izninizi almak istiyorum. Çünkü ben AK Parti’den girmek istiyorum.” dedi. Babam hiç beklemediğim bir tepki verdi: “Çok iyi yaparsın oğlum. Çünkü CHP’den olsan seni çalıştırmazlar.” dedi. Babam çok uzun zamandır CHP’nin içerisindeydi, ama son zamanlarda oluşan yönetim problemleri dolayısıyla partinin küskünlerindendi. Zaten istifa etti. İzmir kızı olarak nam salmışsınız, ama aslında Diyarbakırlısınız… Baba tarafım Diyarbakırlı, annem Elazığlıdır. Ben üç yaşına gelene kadar babamın işi sebebiyle Batman’da yaşamışız. Sonra tayini İzmir’e çıkmış. İzmir’e geldikten sonra da hukuk fakültesine girmiş ve avukat olmuş. Gecekondu semtlerine gider misiniz? Yani her kesimden insana kulak verir misiniz? Gecekonduya da en sosyetik mekâna da gidiyorum. Ve iki Türkiye gerçeğini görüyorum. İstanbul’da danışmanlık yaptığım yıllarda çok farklı bir Türkiye’de yaşıyordum. Eşim belediye başkanı olduktan sonra Türkiye gerçeklerini görmeye başladım. Artık fikirlerim, tavrım düşüncelerim ve yapmak istediklerim çok farklılaştı. Çünkü sadece gelir düzeyi yüksek bölümde olduğunuz zaman diğer Türkiye gerçeğini kaçırıyorsunuz. Çok farklı bir Türkiye var esasında. Ak Partili bir siyasetçinin eşi olmak zor mu? Farklı bir zorluğu yok bence. Zaten hangi partiden olursa olsun siyasetçi eşi olmak zor. Eşinizin Ak Partili olmasına yakın çevreniz nasıl tepki verdi? Yakın çevremden çok medyanın ilginç tepkileri oldu. Gazeteciler ne zaman türban takacaksınız, kapanacakmısınız gibi sorular sordu. Sinir etmek istiyorlar diye düşünüyordum. Zaten ilerleyen süreçte partinin bu konuda hiçbir yaptırımının olmadığını kendileri de gördü. Çünkü benim açık olmam parti için rahatsız edici bir şey değil. Hiçbir kimsenin açık olması rahatsız edici bir şey değil. Esasında kapalı insanlara karşı daha fazla tepki var Türkiye’de. Asıl onlar rahatsız ediliyor. Medyada çok yanlı şeyler yazılıyor. Hatta Başbakanla ilgili önyargılı şeyler yazılıyor. Bana sorduklarında Başbakanımızı ve hanfendiyi çok yakından tanıdığımı ve öyle birşey yapmayacağını söylüyorum. İnanın medyada öyle önyargılı şeyler yazılıyor, gösteriliyor ki yakından tanımasam benim de ön yargılarım oluşurdu. *** “Menderes’i ilk gördüğümde Korhan Abay sanmıştım” Ebru ve Menderes Türel 5 yıldır evli. Menderes Türel’in sunucu Korhan Abay’a benzerliğini dile getirdiğimizde Ebru Türel komik tanışma hikayelerini anlatıyor: “Eşimle ortak arkadaşlarımız tarafından tanıştırıldık. O zaman arkadaşım benimle birisini tanıştırmak istediğini, şöyle iyi olduğunu, böyle iyi olduğunu söylerdi. Beni bir iki hafta boyunca böyle motive etti. Menderes Bey tanışmak için ortak arkadaşımla beraber evinin önünden beni almaya geldi. Arkadaşımız eşiyle arabanın önünde oturuyordu. Menderes Bey arkada oturuyordu. Arabanın ışığı biraz daha loştu. Kapıyı açtılar oturdum ve yanımda Korhan Abay! Şok geçirdim. Korhan Abay geldi zannettim. O kadar büyük bir benzerlik var ki. Hatta bozuldum biraz; ‘niye Korhan Abay olduğunu bana söylemediler, sonuçta tanırdım’ diye düşündüm. Bir şeyler içmek için gittiğimiz yere kadar bir yarım saat böyle düşündüm. Ancak arabadan inip daha fazla ışıklı bir yere geçince, Korhan Abay olmadığını fark ettim. İnanılmaz bir benzerlikleri var.” Emine Erdoğan’la aranız nasıldır? Çok iyidir. Emine Hanım’ın beni bir kız evladı gibi gördüğünü hissediyorum. Bana bakışlarından, benimle konuşmalarından gerçekten beni sevdiğini hissediyorum. Ben de onu çok seviyorum. Hanımefendinin ne kadar bilgili, görgülü ve kültürlü olduğunu biliyorum. Benim çalışmalarımda önayak olmuştur. Mesleki eğitim kurslarının kurulması bana ilk kendisi söylemişti. Ekolojik pazara kendisi önder olmuştur. Bunların ana fikrinin sahibi ben değilim kendisi. Film festivalinin amacının Antalya’nın uluslararası piyasada marka değerini artırmak olduğunu söyleyen Ebru Türel, sanat filmlerini sadece festival sırasında izliyor. Sinemayla pek ilgili değil. Sadece rahatlamak amacıyla film izlediğini söylüyor. Bunun için de daha çok romantik ya da komedi filmleri tercih ediyor. Siyasete girmeyi düşünmüyor ama… Ebru Türel, neyi nasıl konuşması gerektiğini çok iyi biliyor. En absürt ve kışkırtıcı soruya bile tecrübeli siyasetçilere taş çıkartacak profesyonellikle cevap veriyor. Bu sebepledir ki bizim gibi birçok kişi ona, siyasete girmeyi düşünüp düşünmediğini soruyormuş. Siyasete girmeyi düşünmediğini söyleyen Türel, akıcı konuşmasını basketbolculuk kariyerine bağlıyor; “Çünkü sporcular trübünlere oynamaya alışıktır. Kendine güveni yüksektir.” diyor. Türel çiftinin 3 yaşında bir oğulları var. Akand, biraz daha büyüyünce yine çocuk sahibi olmayı istediklerini söyleyen Ebru Türel; “Çocuğumuzla konuşup onu dinleyip onunla kaliteli zaman geçirmeye çalışıyoruz. Zaten ben kendi çocuğuma zaman ayırmayıp onu doğru yetiştirmemişsem toplumsal fayda uğruna ne kadar uğraşmışım yani yazıklar olsun bana denir. İnsan önce kendi çocuğuna bakmalı, önce kendi çocuğunu doğru yetiştirebilmeli.”


M.Bahaddin DOĞAN 08.11.2008

harika... okusun bizim belediye başkanları.. okusun da öğrensinler. eline diline kalemin esağlık sevgili celal abi

faik ardahan 02.11.2008

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!