Olmadı Kaleiçi

Haziran’a giriyoruz, Kaleiçi’nin göstermelik düzenlenmesi hâlâ bitmedi. Toz, toprak, dayanılmaz gürültü devam ediyor. Esnaf çıldırma kertesinde.

Bitse ne olacak?

Belki Başbakan gelecek, tüm protokol yerini alacak, halk uzaktan bakacak, nutuklar atılıp açılış yapacağız. Açılış yapacağız da neyi açtığımızı bilmeden.

Yerlere granit taşlar döşenmiş olacak, süslü elektrik direkleri dikilmiş, sarkık surkuk telefon telleri yeraltına alınmış, kanalizasyon sorunu (!) çözülmüş, yangın muslukları konulmuş,(!) su boruları tazelenmiş,(!) kısaca ne yapıldıysa yolların güzelleşmesine yönelmiş bir açılışa alkış tutacağız.

Geceleri pırıl pırıl olacak. Belediye başkanımız, “Kaleiçi’nin gecesi gündüzünden güzel olacak” demiyor mu?

Işığın ulaşamadığı yerlerde ise gece çirkinlikleri kapatacak.

İnsana sormazlar mı: “daha ne istiyorsun kardeşim, bak sokaklar ter temiz oldu.”

Olanı var, ama hepsi bu yaz olacak doğrusu. Turizm mevsimi kaçar mı? Bilemem. Esnaf dizlerini döver mi bilemem. Bilemem, ya sabır!

“Sabrın sonu selâmettir.” Doğru da, gönlün aradığı “selâmet” ufukta bile görünmüyor.

Kaleiçi’ne makyaj yapıldı.

Kaşları alındı, gözleri rimellendi, yanakları allandı, dudakları boyandı, kırışıklar maskelendi.

Görünen yüzü parladı. Koca burnu, kepçe kulakları peçenin altına gizlendi

Sarkık memeleri, koca göbeği, fırlamış kalçaları, eğri, topal bacakları giydiği gelinlikle bile kapatılamadı.

Toprağa gömülen paralara yazık oldu. Önemli bir konuda, bu çalışmalar yapılırken tarihi dokunun ne denli korunduğu birçok kişinin kafasını kurcalıyor.

Bir zamanlar demiştik ki, Kaleiçi’ne el atan belediye reisi ömür boyu koltuğunda oturur.

Biliyor musunuz, Unesco bile “Dünya Mirası  listesine almadı binlerce yıllık Kaleiçi’ni.

Şimdi diyelim ki, tüm çalışmalar bitti. Başbakanımız geldi, açılışını yaptı. Ne diyecek bize? “Unesco cahildir, onlar gavur kentlerini korurlar, aldırmayın siz.”

Kaleiçi projesi böyle mi uygulanmalıydı?

Açılış yapıldı. Kaleiçi’ni hep birlikte geziyoruz:

Bir yanda restore edilmiş gelin gibi bir bina, hemen onun yanında çirkinlik abidesi gibi yükselen beton bir yapı. Onun da yanında üstümüze çökecek gibi duran bir enkaz. Güzel bir sokak içinde ya da bir meydanın çevresinde çirkin, salaş mı salaş kahveler, lokantalar, barlar, baraka misali dükkânlar, işportacılar...  Gezerken her adımda bunlar çıkacak karşımıza.

Bu mu Kaleiçi projesi? Bunun adı göz boyamadan öteye geçmez.

O sokağa atılan dediğimiz para ile istimlâke başlansaydı, Kaleiçi beton binalardan temizlense idi, felç geçirmiş gibi duran enkaz yapılar restore edilmiş olsaydı Kaleiçi kentimizin kalbi olurdu.

Evet, bir mevsimde bitmezdi, bitmezdi ama, geleceğin güzellik olacağını bildikçe, Kaleiçi’nin Kaleiçi’ne lâyık hale getirildiğini gördükçe sabrımıza sabır katardık. Bilirdik ki Kaleiçi bizim gurur kaynağımız, övünç vesilemiz olacaktır.

Nerede göz boyamayı kendine hedef etmemiş yöneticiler? Antalyalı bunun acısını ve özlemini çekiyor.

“Para gerekti, para yoktu,” diyemezler. Para her zaman bulunur. Eğer tam bir proje ile ortaya çıksalardı, proje “tarihi miras”ı koruyacak düzeyde dünya standartlarında olsa idi inanıyorum ki  Avrupa Birliği’nden, Unesco’dan, Dünya Bankası’ndan, bizim kendi olanaklarımızdan kredi değil hibe  bulunurdu hibe. Dünya bizim yöneticilerimiz kadar tarihi mirasa duyarsız değil. Bunu bilelim.

Tren kaçmış sayılmaz. Eğer bu yönde ciddi çalışmalar yapılırsa, kent dönüşüm projesi dedikleri makyaj sevdasından vazgeçilirse Antalya kazanır.

Haberi olan var mı?

Taksi Zammı Geldi

Bir yazı yazmıştım, Taksiciler Cemiyeti Başkanı’nın zam isteği hakkında. Yazı sizin okumanıza yetişmeden belediye hemen zam isteğini onayladı; benim yazı da güme gitti.

1,3 YTL den açılan taksimetreler artık 1,5 YTL den açılacak. 

O yazımı bizim durağını taksicileri ile konuşmuş, “iyi yazmışsın abi, zaten iş yok, bi de zam olursa arabaların içinde pinekleriz artık,”  “Zam yapa yapa müşteriyi kaçırdık, şimdi iyice kaçar artık,” diye tepkilerini dile getirmişlerdi.

Dünyanın en pahalı petrolünü kullanan Türkiye’nin hükümeti her artışı perakende fiyatlara yansıttı. Oysaki dünya ülkeleri, fiyat artışlarından halkını korumak için petrol üzerindeki vergileri aşağıya çekiyor, vatandaşları da fiyat artışlarından etkilenmiyor. Yani bizimkilerin tersine.

Taksiciler cemiyeti de önceki hafta belediyeden kentimizde çalışan 3.750  taksi için yüzde 25-30 fiyat artışı talebinde bulundu.

Burada iki konu var. Bir, bizim taksilerimizin yüzde kaçı petrolle yüzde kaçı tüp gazla çalışıyor? Bu konuda cemiyetin bir fikri var mı? Biliyorsunuz tüp gaz, petrolle kıyaslanamayacak kadar düşük maliyet gösteriyor. İki, cemiyet başkanının dediğinin aksine Türkiye’de en pahalı taksi İzmir’den sonra Antalya’da. Taksiciler bunu mesafelerin kısa olmasına, duraklarına hep boş dönmelerine, İstanbul, Ankara gibi dönüşlerde yolcu bulmanın olanaksızlığına bağlıyorlar. Bu da doğru.

Gerçekten taksici esnafı para kazanamıyor; ama bunda en büyük hata, zamanında Antalya’da plaka tahdidi getirmeyenlerde. Birçok durakta taksiciler gün aşırı çalışıyorlar. Taksicilerin de söylediği gibi bu yeni zam, Antalyalıları taksiden iyice uzaklaştıracaktır. Taksici esnafının bir iddiası da şu: “Bu zam isteğinde şehirde çalışan taksiciler değil, turiste çalışan havaalanı taksicileri düşünülerek hareket edilmiştir. Havaalanında çalışan 250 taksi –en az beş yüz sürücü- cemiyet seçimlerinde büyük rol oynuyorlar çünkü.”

Kuşkusuz kazanamayan taksici esnafı için bir çözüm bulunmalıdır.

Ünal Ersözlü’den Yeni Kitap

GENÇLİĞİN DÜN GECESİ

Yaratılmışlık nedir, insan nedir, varlık nedir, doğa nedir? Sorularına yanıt aramak tüm bilgelerin dün de bugünde üzerinde durduğu kavramlardır.

Tüm bu kavramların önünde gelen, bunları anlamaya, kavramaya yarayan, yaşamımızı olgunlaştıran ne vardır, diye bir soru her zaman insan oğlunun beynini acıtmıştır. Şair Ünal Ersözlü son şiir kitabı “Gençliğin Dün gecesi”nde bence bu sorulara bir tek sözcük ile yanıt veriyor. Sevgi.

Ersözlü, tek bir şiirden oluşan 98 sayfalık kitabının her dizesinde “sevgiyi” arıyor;   yaratılmışlığın, insanın, varlığın nedenini “sevgi”de buluyor.

Öyle geliyor ki insana, -eğer bu şiirlere bir ad vermek gerekirse- “Bilge Şiirleri,” nden başkası yakışmaz. Batının varlık felsefesini kavramış Türk tasavvufunun özüne inmiş bir şairin, felsefenin kuruluğundan çıkarak, onu hissettirmeden aşk ve sevgi içinde dizelerini ustalıkla yoğurmasına tanık oluyoruz bu şiirlerde. Felsefi şiir diyebilir miyiz bu şiirlere? Yücel Kayıran bir yazısında şöyle diyordu: Felsefi şiir, ne felsefi söylemle kurulan bir şiirdir, ne de felsefenin ortaya koyduğu bilgiye dayalı bir şiirdir. Felsefi söylemle ve bu söylemin içerdiği felsefi akıl yürütme sistematiğine göre yazılan bir ‘şiir’ zaten şiir olmaz. Felsefenin, yani filozofların ortaya koyduğu bilgiye dayalı olarak yazılan ‘şiir’ de, yaratıcılık ve söz konusu şaire aitlik ilkesi bakımından şaibelidir. Felsefi şiir, şairin ‘felsefi göz’ edinmesini gerektiğini dile getiren bir anlayışa sahiptirler.”  İşte burada Ünal Ersözlü’nün “felsefi gözü,” tam bir sevgi gözüdür. O nedenle de şiirimizde Ersözlü ile yeni bir kapı açılmıştır, diyeceğim.

Eğer şiiri özledi iseniz, yaratılmışlığın nedenine inmeyi gönlünüz çekiyorsa, aşkı, sevgiyi tanımak istiyorsanız, lütfen bu kitabı edininiz. Bize “aşkını bağışlayan” şairi kutlarım.

Ersözlü’nün Şiir Serüveni

Ersözlü’nün şiir serüveni 1980 yılından bu güne değin sürüyor. İlk şiir kitabı, “Okyanusların Not Defteri” Akademi Şiir Başarı ödülünü aldı. (1990) “Gidiyorum Adım Unutuluş Olsun,” Behçet Aysan Şiir Ödülü’ne lâyık görüldü. (1999)  Şairin,  “Aşk-ı Hakiki” üçüncü şiir kitabı 2004 de yayımlandı. “Gençliğin Dün Gecesi,” 2008 de Everest Yayınlarından çıktı.Ersözlü’nün anlatı dediği  “ Zaman, Ayna, Bıçak,” adlı bir düz yazı kitabı da var. 

Yayın Tarihi
06.07.2008
Bu makale 854 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!