YAŞAMAK ZAMANI

TÜM YARALAR İYİLEŞİR; GÖNÜL YARASI ASLA!

Öğretmenlik mesleğimde ilk göz ağrım Diyarbakır’ın Ergani ilçesi yakınındaki Dicle Öğretmen Okulu…1961-1964 yıllarının değerli öğrencilerimden Mardin/Mazıdağlı Maliyeci Em. Milli Emlak Müdürü Mehmet Tur’un tavsiyesi ile Kırılgan Mozaikler(*) adlı güzel bir kitap okudum; bu hafta.

Ne yani! Hep öğretmenler mi tavsiye edermiş! Öğrencileri de kitap tavsiye edemez mi;
60 yıl sonra bile olsa unutmadıkları öğretmenlerine? Ne iyi ki böylesi dostlarım var benim!

Gerçekten de okunması gereken bir kitapmış bu! Niçin mi?

Bilmediğimiz gerçekleri öğrenmek ve biraz da düşünmek için...

Yok yok, gözünüz korkmasın hemen! Ansiklopedik bir bilgi kitabı değil… İster öykü deyin siz, ister roman… Bana sorarsanız, okuyucuyu hiç sıkmayan akıcı bir söyleşi…

Mardin kalesindeki Beşir’in meyhanesinde Süryani, Arap, Ermeni, Kürt ve Türk soylu beş arkadaş buluşur. Kimse kimseyi suçlamadan, farklı söylemlerinden dolayı kimse kimseye hakaret etmeden herkes bildiğini, inandığını, düşündüğünü söyler.
Kim konuşursa, kim eleştiri yaparsa saygıyla, hoşgörüyle dinlenir. Yanılanlar, yanlış bilgileri kanıt gibi göstermek isteyenler de nezaketle yanıtlanır. Ve sabahın ilk ışıklarına dek süren bu yararlı söyleşi hiç kimse kırılmadan, üzülmeden ortak bir anlayışta birleşilerek sona erer.

Bir iki örnek vermezsem, havada kalır bu sözlerim. Beş farklı etnik kökenden biri olan Acar ne diyor, ne düşünüyor; bakalım:
21. Yüzyılda Türkiye’de Arap genciyle Süryani kızın aşkına hoşgörüyle bakılmıyor. Şimdi bunun günahını hangi dinin terazi kefesine koyalım?”

Arkadaşı Aleko yanıtlar bu soruyu:
“1915’ten sonra büyü bozuldu. Arap’ın Süryani ile aşkı platonik olabilir de evlenmesi olamaz.”

ArkadaşlarıSelim girer araya:
“Türkler buraya (yani Mardin’e) devlet adına mecburi hizmet gereği geliyorlar. En kısa zamanda da batı bölgesinde görev yapmak için başvurmadık makam bırakmıyorlar. Acar dostumuz bir memur çocuğu olarak geldi ve kendi iradesiyle bir Arap kızın sevdasıyla sevdasını taçlandırdı. Mardin mozaiğinin bir parçası oldu. Dünya güzeli çocuklarını her gördüğümde ‘Ebrûzen’ Niyazi Sayın üstadın bir ‘çiçek ebru’ tablosunu görüyor gibi heyecanlanıyorum.”

Arkadaşları Cemâli’nin görüşü ne acaba:
“Baran dostum ve sevgili yengemiz İzmirli Meltem’in çocukları da öyle… Bir ebrûli tablodaki birbirinin içinde erimiş, uyum içinde yeni bir renk armonisi gibi durmuyorlar mı?”

Bu bölümde son söz Acar’ın:
“Modern ulus devletimiz, tıpkı dile getirdiğimiz bu renkli Mardin mozaiği gibidir; aşk ile yapıldı. Parçalanmasın diye büyük itina ile mozaikten ebrûliğe geçiş sürecini yaşıyor. Bu yeni yüzyılda çocuklarımızın geçiş sürecini mutlulukla tamamlayacaklarından eminim.”

Doğrusu ya ben de Acar gibi düşünüyorum. Kitabın sonlarına doğru Baran da şöyle der:
“İnandığım bir şey var. Türkiye mozaiğininebrûli bir tabloya evrilmesi etnik grupların birbirine soy sop olarak karışması ile olacaktır. Bu da ancak evlilik yoluyla olur. Doğacak yeni nesil tıpkı birbirine geçmiş, birbirinin içinde erimiş, daha güzel daha şiirsel bir dönüşüme uğramış, ayrılması mümkün olmayan bir renk olur. Bir başka deyişle kırılması, ayrılması asla mümkün olmaz. (….)

Osmanlı bir imparatorluktu. (Farklı etnik ve dinsel grupları) Hoşgörü ile bir arada tutmak istiyordu. Türkiye Cumhuriyeti 36 etnik gruptan bir ulus yaratma projesidir.”

Bence de doğru, güzel ve mantıklı bir yorum bu!

Kitabı bir yana bırakıp şimdi de Mersin’den öğretmen Nurten Bozdemir’i dinleyelim:
“Sevgili Öğretmenim;
Eş ve iş seçimiyle ilgili yazılarınızı da merak ve ilgiyle okuyorum. ‘
Gönülsüz Yenen Aş’ başlıklı söyleşinizi okurken anılar canlandı belleğimde. ‘Meslek ve eş seçimi hayati bir konu…’ sözünü onaylıyorum. Ben çok yakından birinin evliliğine şahit oldum. Sizin anlattığınız gibi iki genç birbirini çok seviyorlar. Aile oğullarının seçtiği kızı istemiyor. ‘İlla bizim istediğimiz akraba kızı olacak’diye birbirini seven gençleri ayırıp kendi seçtikleriyle evlendiriyorlar. Anne baba muratlarına eriyor ama ya gençler? Sonuç ne oldu bakınız:

İstenmeyen genç kız, çok sevdiği delikanlı evlenince intihar etti. Oğlan da mutlu olamadı; 4 yıl sonra kalp krizinden o da vefat etti. Olan o iki gence oldu. Kim ne kazandı bu işten?
Meslek seçimi konusu da çok önemli…

Bir arkadaşın oğlu liseden sonra üniversitede makine bölümünü seçip mühendis olmak istemiş. Aile, ‘Hayır, olmaz! İlle de tıp fakültesini seçeceksin, doktor olacaksın!’ diye ısrar etmiş. Genç tıp fakültesinde üçüncü sınıfa kadar zor dayanır. Daha fazla devam edemeyip eve döner. Ama o eski neşeli ve hayata olumlu bakan genç değildir artık. Bunalıma girer. Yıllarca evden çıkamaz olur.

Çocuklarının okul ve meslek seçimine karışan aile, ömür boyu ıstırap çekti; oğullarıyla birlikte. Bu olumsuzluklara yakından tanık olmuş bir öğretmen anne olarak ben de rica ediyorum; tüm anne ve babalardan: İster kız olsun ister oğlan, lütfen hiç karışmayınız; çocuklarınızın eş seçimine de, okul ve meslek seçimine de!”

Teşekkürler Nurten öğretmenimiz! Ders alınması gereken bu yaşanmış gerçekleri bizimle paylaştığınız için. İsteriz ki, kulaklara küpe olsun da bu acı anılar, başka anne babalar aynı yanlışları yapıp benzer acılar yaşamasınlar; yaşatmasınlar. Çünkü:
İyi bir tedaviyle tüm yaralar iyileşir ama gönül yarası asla!..

--------------------------------------------------------------------------------
(*) Kırılgan Mozaikler, Ali Tur, Papirüs Yayınları, İstanbul 2025, 10 Bölüm, 216 Sayfainfo@papirusyayinlari.com

 

Yayın Tarihi
04.08.2025
Bu makale 223 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!