Şu ANKART!

“Antkart” hakkında yazı yazmaya, eleştirmeye gerek kalmadı artık. Antalya’da yaşayan herkes zoraki antkart kullanmaya mecbur edildiğini biliyor. Günü gelince, belki 29 Mart seçimlerinde bunun hesabını soracak.

Aslında benim de hiç niyetim yoktu, bu çağdaş (?!..) uygulamadan yeniden söz etmeye, ne yapayım ki bir davet, biraz da bizleri (beni ve diğer basın mensuplarını) geri zekalılıkla itham eden nazik(!..) daveti almasaydım.

Son zamanlarda Antkart yönetimi tek tek gazetecileri davet ederek yemekli yemeksiz açıklamalarda bulundu, röportajlar yaptırdı filan. Bunları gazetelerde okumuşsunuzdur. Beni de herhalde dışlamamak için bu daveti yaptılar. Sağ olsunlar.

Bir de kendilerinden özür  dilerim, davetlerine yanıtımı bu sayfalarda geç verdiğimden.

Davet şöyle:

“ Celal Bey Merhabalar;

Bu gün ( 2 Aralık. Tarihi ben koydum)“antalyabugün” sitesinde yazdığınız yazıyı okudum. Pek çok değerli basın mensubu dostumuz gibi, maalesef bazı yanlış bilgi ve varsayımlara dayanarak doğru olmayan bir sonuca ulaştığınızı gördüm. Sizin için ne zaman müsait olursa yerimize davet edip size birinci ağızdan en doğru bilgileri vermek isterim.

İyi çalışmalar dilerim.

Yiğit Tuncel

Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı”

 

Dikkat buyurur musunuz sevgili okurlar gayet nazik bir şekilde, “ pek çok değerli basın mensubu dostumuz gibi bazı yanlış bilgi ve varsayımlara dayanarak,” diye bizi itham ediyorlar.

Şimdi belleğinizi tazelemek için “sitemiz” de çıkan yazımı sizlere aktarmak istiyorum:

 

“İki aydır gözlerim faltaşı, kulaklarım dik Antalya’yı dinliyorum:

Bıraktığım yerde duruyor.

Yine antkart baş köşede. Kartsız binerseniz dolmuşa, otobüse 1.75 lira ödüyorsunuz. Belediyenin halka kestiği “ceza bu,” diyorlar. Git o kağıt parçasına önce beş lira, on lira ver, otobüse, dolmuşa binmeden, inmeden peşin peşin yirmi kezlik mi olur, 30 kezlik mi olur –ağanın eli tutulmaz-toptan öde, sonra  cezasız 1.20 liraya gez dolaş. Buna “çağdaş uygulama” adını koymuşlar. Adınla bin yaşa!  Benim bazı meslektaşlarım da bu çağdaşı pek sevmişler, yazılarında tekrarlayıp duruyorlar. Arkadaşlar, siz kimden yanasınız?  Hani eleştirir gibi yapıp sisteme “çağdaşı” yapıştırarak yönetime gülücükler savuruyor, boyun mu kırıyorsunuz, yoksa bana mı öyle geliyor? Bir yandan da haklılar, diyorum;  hiçbir işimiz çağdaş olmayınca kendi kendilere (hımm) “özlem” gideriyorlar. Ya da bir çağdaş uygulamanın ne olduğunu bilmiyorlar. Belki de o toptan ödemelere (kart doldurtmaya) cebi yetmeyenlerin Kepez’den, Dokuma’dan, Sütçüler’den kente yayan yürüdüklerinden haberleri yok. Yazık bu millete.

Yahu benim canım, ciğerlerim, vatandaşın parası ile üç dört kişiyi zengin etmek hangi çağdaşlıkla bağdaşır? Bunun adına haraç demezler mi? Çağdaş bir sistem ise belediye kendisi bu işi yapamaz mıydı? “Şartmudur daa, birilerine şirket kurdurup halkı soydurmak.” O yirmi otuz kuruşluk kartları sen bastırıp, halka satsaydın, ille de çağdaş olacağım diyorsan. O zaman paralar belediyenin kasasına girerdi, üç dört (dördüncüsü hâlâ gizli) kişinin cebine değil. Belediye bu kadar aciz mi birkaç yüz makine getirtmekten, birkaç bin kart bastırmaktan?

Çağdaş!

Gözünün yağını yediğim Belediye! Her gün milyon liracıklar kasana girer, sonra o paralar halka yol, kaldırım, park olarak geri dönerdi.

Dönerdi değil mi?

Kuşkunuz mu var.

Allah encamımızı hayır etsin.

Hemen bana karşı çıkanları duyuyorum. “Yahu, o zaman ne dümenler dönerdi, haberin var mı senin,” der gibiler.  

Hep kuşku içindeyiz. Şu yöneticimize, şu memurumuza bir türlü güvenemedik. Yani kişi kendini nasıl bilirse, diye boşuna söylememişler.

Allah bizi ıslah etsin.

Ben de ayaklarım ağrıdığından yayan on dakikalık yola 1.75’i her gün bayılıyorum. Bayılırken sakın ha ağzımdan baklaları çıkardığımı sanmayın. Benim yerime onu yapanlar varsa bilemem. Diyebilirsiniz ki, senin basın kartın var, git beleş kartını çıkart. Yani o Antkart’a gideceğim, ben elli yıldır basın kartı taşıyorum, lütfen bana beleş kart verin, diyeceğim. Yok arkadaş benim basın kartımın şerefi var, öyle uyduruk yerlere gidip dilencilik yapamaz. Ha, ayağıma getirirlerse, “hakkım” olduğu için kabul ederim. Şimdi 1.75 i öderim, kasaba boyun eğmem. Eski düzeni efendi efendi yeniden uygulamaya koymalılar, kartımı gösterir (üstelik Başbakanlığın verdiği bir karttır bu.) geçerim.”

 

Ben ne diyeyim şimdi? Kuşkusuz Sayın R.Yiğit Tuncel Bey’in davetine teşekkür ederim. Tuncel Beye bir mektup yazsaydım şunları söylerdim:

Benim ankart şirketi ile bir sorunum yok. İhaleyi siz almasaydınız, bir başkası alacaktı. Siz, belediyenin size tanıdığı olanakları kullanıyorsunuz. Kâr ederseniz, zarar ederseniz, bu da sizin ticari anlayışınızdır.

Ben sisteme, uygulamaya karşıyım.

Ulaşım konusu Antalya'da çözümlenmemişken, vatandaş duraklarda saatlerce otobüs, dolmuş beklerken, kentin bir bölümünden bir başka yöresine ulaşım olanağı yokken, her şey güllük gülistanlık gibi belediyenin otobüs, dolmuş bilet satışlarından her hangi bir şekilde özel sektöre rant sağlamasına karşıyım.

Bu sinekten yağ çıkarmaya benziyor.

Hemşerisini sinek gibi gören bir belediye benim kabulüm değildir.

Belediyenin asli görevlerinden biri olan ulaşımı, acizliğinden tamamen özel sektöre devretmesine karşıyım. (Küçük Not: Lütfen 28.10.2008 tarihinde "antalyabugün" sitesinde yayınlanan "Diktatör Belediye Başkanı" yazıma göz atmazınızı dilerim.)

En liberal ülkelerde bile belediye ulaşım hizmetinden kaçamamıştır.

Gelelim mektubunuza. Diyorsunuz ki, "maalesef bazı yanlış bilgi ve varsayımlara dayanarak doğru olmayan bir sonuca ulaştığınızı gördüm."

Benim yazımda bilgi yanlışını nasıl yorumladınız şaşırdım doğrusu. Bilet fiyatlarının antkartı olmayanlarda 1.75 lira olduğu mu, antkart sahibi olabilmek için yıllık 5 ila 10 lira ödenmesi gerektiği mi? Anlayamadım. Sizin "varsayım" diye adlandırdığınız tarzda bir ifadeyi yazımda göremedim.

Diğer yandan yazımda söz ettiğim, "basın kartı" geçerliliği hakkındaki ifadelerimi "varsayım," olarak kastediyorsanız, Türkiye'de basın kartı bütün illerde sizin ortaya koyduğunuz engel uygulama dışında devam etmektedir. Bu arada bazı meslektaşlarım size başvurarak "serbest kart" aldılarsa onları da yadırgadığımı, basın kartı şerefi ile bağdaştıramadığımı da size iletmek isterim.

Mektubumun başında davetinize teşekkür ettiğimi yazmıştım. Kuşkusuz bir diyaloga girmek isterdim. Ancak mektubunuzdaki şahsıma karşı yaptığınız ithamlar nedeni ile önyargılı olduğunuzu düşündüğümden davetinizi geri çevirmek zorundayım.

İyi çalışmalar dilerim.

Celâl Hafifbilek    

Sevgili okurlarım, gecikmiş bir yanıt nedeniyle zamanınızı harcadığım için özür dilerim.

Yayın Tarihi
20.01.2009
Bu makale 1407 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!