Ekonomi “ümüğümüzü sıkıyor”

IMF’ye ümüğümüzü sıktırmaya zaman kalmadan ekonomi ümüğümüzü sıkmaya başladı. Yalancı pehlivanlık devri kapandı, atmayla, tutmayla, kabadayılıkla ekonomi yürümüyor.

Yürürdü, Türkiye bu küresel krizden dimdik aslanlar gibi çıkardı; eğer cumhuriyetimizin sosyal, ekonomik, finansal değerleri yok edilmeseydi. Daha önce de yazdık: Kriz sayesinde  Halk Bankası ile Ziraat son anda miras yedilerin elinden kurtuldu. 

400 milyon dış borç olmasaydı, 10 milyon işsiz ordusuna her gün binler katılmasaydı, bankaların, fabrikaların, limanların, telekomünikasyonun yabancılara satılmasaydı.

Sadece ekim sonu kasım içinde 28 bin işçi işten çıkarıldı.

Çıkarılmazdı belki, bankalar sanayicinin, esnafın ümüğüne sarılmasaydı. Bankalar verdikleri kredileri geri istiyor; ya da yeni karşılıklar gösterilmesini ileri sürüyor.  Bankalar kendinden emin değil, bu demektir ki güdülen ekonomiden umutlarını kesmişler, kendilerini sağlama almaya uğraşıyorlar.

İşte bu kadar.

Antalya organize sanayi bölgesini bir dolaşın, kara kara düşünen adamlar, yüzleri gülmeyen adamlar göreceksiniz. Sanayiciler  karalar bağlamış, kızılcık şurubu içip kan kustuklarını gizlemeye çalışıyorlar.

Nereye kadar? Onlar da bilmiyor. Bankalar, kusura bakmayın, hali şerait böle böle şu kredilerinizi bi ödeyiverin, ya da gösterdiğiniz o mülkün değeri bu gün dörtte bire indi, diye işyerlerinin kapısına dayanmış.

Kahvelerde işsizler oturmuşlar, bir bardak çay ısmarlarken ceplerini yokluyorlar.

Teğet bile geçmez küresel kriz bize.

Öyle diyorlardı. Doğru söylemişlerdi, ne diyelim, teğet geçmedi, ama göbeğimize dayandı.Şimdilerde ise bize de zararı dokunabilir, diye geveliyorlar.  

Ümüğümüzü sıktırmayacağız, diyenler şimdi 40 milyar dolar istiyorlar IMF’den. 40 milyar dolar kısa vadeli borçlarda kullanılacak, yatırımda değil, dikkat buyurun üretim için değil. Halkın kredi kartı borçlarını ödemek için başka bir bankadan borç almasına, daha batağa saplanmasına benziyor hali pür melalimiz. Son haberlere göre IMF 19 milyar dolar veririm, kendi düşen ağlamaz, diyormuş.

Tasarruf Zamanı

Niyetim moralinizi bozmak değil, ama kışın içine dalarken tedbiri elden bırakmamanız. Kışlık giysi lâzım, ayakkabı lâzım. Size sadaka gibi  kömür, odun dağıtmadılarsa işte onlardan lâzım, ama geçen yılki ayakkabı, gocuk her neyse onlarla idare etmek zorundayız. Eğer haftada bir lokantaya gidip bir arkadaşınızla iki kadeh atıyorsanız onu da ayda bire indirin. Sigara içiyorsanız, ya bırakın, –bırakması kolay değilse- markasını değiştirin, ucuzundan için..

Allahtan ki Antalya’da yaşıyoruz, elektrik fiyatları, kömür fiyatları astronomik rakamlara ulaşmışken neyse ki kışımız uzun değil. Şükredelim ki, İç Anadolu’da, Doğu Anadolu’da  değiliz. Allah oralarda yaşayan fakir fukaranın yardımcısı olsun.

Edebiyatçılar Derneği 150 liralık borcum için e-posta üzerine e-posta gönderip duruyor, yani ümüğüme yapışıyor, onların da birileri ümüğüne yapışmış olmalı ki şöyle biraz zaman tanıyalım, diyemiyorlar. Emekli maaşını almama az kaldı, ama derneğe yazıp da utancımdan biraz bekleyin diyemiyorum. Hani rahmetli Ecevit’in “bir sente muhtacız,” dediği dönemde yurt dışında idim, her ay maaş çeklerimiz birkaç ay gecikmeli olarak dünyanın çeşitli bankaları üzerinden gelirdi. Bir keresinde çok şaşırmıştım, maaş çeki ta Afrika’nın bir ucundaki  Ivory Cost’tan gelmişti. Merkez Bankamızda yurt dışı maaşlarını gönderen arkadaş, merkez bankasının alacaklı olduğu ülkeleri tek tek tarar, nerede bir kuruş bulursa yurt dışı elamanlarına aktarırdı. Bu günleri yaşadığımız için içim tir tir titriyor. 

2008 Yılını sanırım ileri de “birbirimizin ümüğünü sıktığımız” yıl olarak hatırlayacağız, Allah ömür verirse.

Şu Özel İdare Binası

Hamdolsun Vakıf İşhanı da yıkıldı, arkasından ucube yaratıklar ortaya çıktı, kent çirkinleşti. İyi bir yanı tarihi hamamın görünüşü güzelleşti. Tabii önüne, yanına kondurdukları gece kondu dükkânlar, işportacılar batı yakasını da kaplamazsa. Gelelim yılan hikâyesi özel idare binasına. Ne zaman önünden geçsem üzerime yıkılacak gibi gelir. Kaç yıl oldu çökecek diye boşaltıldığı, ben unuttum. Geçen gün bir mühendis dostuma sordum. “Korkma çökmez,” dedi, “temel kolonlarını sağlamlaştırdık.” Meğerse o dost, o işte çalışmış, anlattı. “Binanın oraya yapılması başta hata. Bize daha mühendislik okulunda ilk öğrettikleri, binaların dere yataklarından elli, yüz metre uzağa yapılmasıdır. Bunu tam derenin kenarına inşa etmişer. O zamanki mühendis arkadaşlar statik hesaplarını çok iyi yapmışlar ki bina bu günlere kadar kaldı. Gözden kaçan tek husus binanın ne olarak kullanılacağı idi. Düşünülen bir iki kişi çalışan ofisler. Sonra devlet daireleri doldurulmuş. Bina da o denli yükü kaldıramamış. Şimdi patlayan kolonlar onarıldı. Üsten bir yedi sekiz kat yıkarlarsa bir tehlike kalmaz. Ancak küçük bir depremde gider. Çünkü dere yatakları akan alandır. Yani toprak kayar.”

Anlaşılıyor ki ileride bina yıkılacak.

İnsan içinden klişe deyimiyle yazık değil mi bu milletin parasına, milli servete diyor.

Biz de hak adalet arayan, sorumluyu meydana çıkarma, yargılama gibi bir müessese olmadığından  milletin parası işte böyle güme gider.

Kömür Dağıtımı

Aman ne yazacaksın bu konuda? 6 milyon ton kömür dağıtıldığını mı? Bu kömürün maliyetinin 3 milyar katrilyon olduğunu mu? Yoksa bu para ile işsizliğe çare olacak yeni yatırımlar yapılabileceğini mi? Her neyse;

Artık alıştık, al kömürü, ver oyu. Öyle beleş yok!

Hepsi güzel de, benim paramla, milletin parasıyla caka satmalarını hazmedemiyorum.

Gerdeğe girer gibi. 

Şu CHP Nereye Gidiyor?

Bir yere gitmediğini biliyorum, alıştığı yerde, oturtulduğu yerde uslu çocuklar gibi duruyor. Arada bir sesleri çıkmasa bizler de unutacağız nerdeyse.

Benim demek istediğim bu değil, yani derim ki: Sağlam bir ses çıktı geçenlerde, tartışıp duruyoruz. İnsaf;

Hâlâ bitmedi şu, çarşaf üstü altıok tartışması.

Yahu başka işiniz, gücünüz mü yok allahaşkına da nereye parti rozetinin takıldığını konuşup durursunuz. Kırk yılda iyi bir iş yapılmış, tökezletmeye uğraşıyorsunuz.

Üstelik daha çok konuşanlar da CHP taraftarları. Hadi öbürleri korkudan konuşuyor, dini bütün kardeşlerimiz CHP’ye kayıyor, diye;  ee size ne oluyor? Adamlar öyle bir korktular ki ne diyeceklerini bilemiyorlar. Baktılar iş gidiyor, yiğidin elini öpmekten başka çare bulamadılar. Başbakan teşekkür etmiyor mu?

Benim anam çarşaflıydı, oyunu hep CHP’ye verirdi. DP’nin en hızlı dönemlerinde de. Son zamanlarda çarşafı çıkarmıştı, itiraf edeyim. Gerekçesi de benim oğlum büyüdü, anası kara çarşaflı demesinler, diyeydi.

Konuşulacak çok şey var CHP hakkında.

Baykal’ımı eleştirmek istiyorsunuz, şu ekonomik krizde çıkıp ta şu adamlara bir ders vermediğini konuşun. Koskoca mektebi mülkiye hocası.

Diğerleri gibi beleş bir yerlerden mezun, ya da alaylı değil.

Antalya Adayı

Önümüzde seçimler var. Şurada dört ay kaldı.

Sayın Baykal, lütfen şu Antalya belediye başkan adayını açıklayınız artık.

Yoksa millet dedikodudan birbirine girecek. Susturunuz lütfen dedikoducuları.

Siz sustukça onlar konuşuyor. Üstelik biliyorlar da, yeni Antalya Belediye Başkanının adının kimin dudaklarının arasından çıkacağını.

Ah, sabır! Nerelerdesin?

Tesadüfen bazı arkadaşlar arasına katıldığımda kendimi vallahi kötü hissediyorum: Şu belediye başkanı olmalı. Yok efendim, olmaz, o fazla kibar. Ee peki şuna ne dersiniz, o da fazla atılgan. Ya bu?

Armudun sapı var, üzümün çekirdeği var.

Dayanamayıp vallahi bu gidişle adaylığımı koyacağım. Nasıl olsa garanti bir oyum var.

Hamiş, bu yazı yayınlandığı zaman belki Melli’ye icazet gelecek.- Aslında geldi gibi. Yıldıray Sapan da CHP İl Başkanı olacak.

Kurşunlu Şelalesi de Gitti

Düdenbaşı rezil oldu Büyükşehir alınca. Baraka dükkânlardan bit pazarına dönüştü. Şimdi de Doğa Koruma Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Kurşunlu’yu ihale ile bir iş adamına verdi. Rakam astronomik. O para nasıl çıkacak? Atatürk Parkı nasıl Atatürk Çarşısı oldu ise, Kurşunlu da Kurşunlu çarşısı olur yakında. Benim anlamadığım ihaleyi yapan Doğa Koruma Milli Parklar Genel Müdürlüğü. Ey genel müdürlük sen yerinde dur da  şu adından “doğa koruma” kelimelerini çıkar lütfen.

Bana Gelen Kitaplar:

Kırlangıç olurduk yaz vakti/ Yağmur yakalardık/ sen beni,/ ben seni yaşardık Gündüz vakti yıldız alacasında.

Bu dizeler, Faik Ardahan’ın  “Kırlangıç Göçü”  adlı kitabından. Okuyunca seveceksiniz şiirleri. Ben sevdim.

Yayın Tarihi
17.12.2008
Bu makale 1016 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!