"Yorumsuz."
14 yıldır cumhurbaşkanı.
Bush rejimine karşı. Amerika ile hiçbir ticari ilişkisi yok. Amerikan mallarının, sermayesinin ülkesine girmesini yasaklamış. MacDonald hariç. "O benden önce gelmiş, karışmam," diyor.
Amerika onu hiç sevmiyor: Saddama pasaport verdiğini iddia ediyor.
Nato’ya karşı. Nato’nun askeri kanadına karşı. Nato’yu tehdit edici buluyor.
Batı onu hiç sevmiyor, "demokratik bir ülke değil," diyor, ama ticari ilişkilerden de vazgeçemiyor. Çünkü Rusya’ya açılan kapı. Rusya Birliğinde 350 nüfus var. Rusya’ya üç günlüğüne buradan vizesiz geçebiliyorsunuz. Rusya ile hudutlarında pasaport kontrolü yok.
Batı sevmiyor. Hâlâ KGB var.

Venezuala, İran, Küba, Arap ülkeleri, Kuzey Kore, Çin ile sıkı ilişkileri var. Komşuları ile kavgasız. Ermenistan, Azerbaycan, Polonya ile dost. Türkiye ile müteahhitlik ilişkilerini, ticareti artırmayı düşünüyor, ciddi yatırım yapacak Türk işadamlarını bekliyor, her türlü güveni veriyor.
Sekiz kameranın önünde bakanlar kurulu toplantısı yapıyor, televizyondan yayımlatıyor. "Bizim demokrasimiz açık, şeffaf demokrasi," diyor.
Bir bakanına soru soruyor, ya da bir konuda "kalk ayağa bunu halka açıkla," diyor. Bakan kameraların önünde ayağa kalkıyor, soruyu yanıtlıyor. Ya da konuyu açıklıyor, millet televizyondan izliyor.
Başkan aldığı yanıttan tatmin olmadıysa, "bu işi halkın yararına düzeltemezsen istifan daha doğru olacak," diyebiliyor halkın karşısında, televizyonda.
Devlet alış-veriş merkezleri, kolektif tarım çiftlikleri var. Serbest piyasayı, rast gele fiyat artışlarını bu yolla kontrol ediyor.
Batı basını onun için "Avrupa’nın en son diktatörü," ya da "komünist diktatör," diye başlıklar atıyor.
Kendisi, "Durumum ve devletim benim diktatör olmama izin vermez. Ancak benim otoriter bir karakterim var, devlet işleri disiplin içinde, açıklıkla yürütülmelidir," diyor.
Kendisine Batı basınının manşetleri hatırlatılınca, gülüyor, "Ben halkın adamıyım, 14 yıldır duyuyorum böyle suçlamaları, alıştık artık," diye yanıtlıyor.
Adı Alexender Grigoryevich Lukashenko.
Halk sadece Lukashenko diye onu anıyor.
Belarus ( Beyaz Rusya) halkı da başkanlarına güven duyuyor. Sokakta dolaşırken siz de onun gerçekten halkın içinde olduğunu hissediyorsunuz., her işte, her konuda o var. Örneğin bir şey satın alırken, eğer yanınızdakine "bu nasıldır, iyi midir," diye bir soru sorarsanız, alacağınız yanıt, "Ooo, Lukachenko kotrol etmiştir," oluyor. Ya da "hiç işportacı yok." "O Lukashenko izin vermez.". "Kentiniz çok temiz, otobüsleriniz zamanında geliyor," "Eee Lukashenko dikkat ediyor, o her işe bakar."
"Geceleri sokaklarınız çok güvenli."
"Tabii Lukashenko hep denetliyor."
"Muhalefet nasıl? Var mı?"
"Var, ama Lukashenko onları düzenliyor."
Evet, her yerde, her işte cumhurbaşkanı var.
"Buz hokeyi takımınız Avrupa Şampiyonu oluyor."
"Tabii, Lukachenko oynuyor."
Cumhurbaşkanlığı buz hokeyi takımı kurmuş, kendisi takımın kaptanı. Her hafta maç yapıyor.
54 yaşındaki Lukachenko gerçekten çok iyi bir hokey oyuncusu. Oynarken kendini oyuna kaptırıyor, gol atınca arkadaşları ile kucaklaşıyor, tıpkı yirmi yaşındaki bir delikanlı gibi heyecanlanıyor, hopluyor, zıplıyor.
Tarıma inanıyor. Köylüyü köyünde tutuyor, ama tarımı en ileri teknoloji ile işliyor. Köylünün yaşam seviyesini yükseltmiş. Tarımdan gelen geliri, teknolojisi eskimiş fabrikaların gelişmesine harcıyor. Dünyanın en büyük taşıt aracı lastiği fabrikası Belarus’ta. Teknolojisi gerilediği için tam randımanla çalışamıyor. Dünyanın en iyi ketenini Belarus yetiştiriyor. İpek gibi.
Lukachenko pedagoji okumuş, sonra Tarım Akademisini bitirmiş. İki fakülte eğitimi var. Rus ordusunda "Hudut Koruma Muhafızı" olmuş. Askerlikten sonra Konsomolların başına getirilmiş, aldığı eğitimle ilgili olsa gerek, modern tarım fikrini Rusya’da geliştirmiş. Halen kolektif tarım fikrinden vazgeçmiş değil. İsrail’de bile hâlâ uygulanıyor bu kolektif çiftlikler.
Sovyetler dağılınca 1990’da milletvekili seçilmiş. Dönem rüşvetin, yolsuzlukların, hortumlamaların zirveye çıktığı, mafyanın devlete hakim olduğu bir dönem. Lukashenko mecliste yolsuzluklarla mücadele komisyonun başına getirilmiş. Bir polis şefi, bir savcı gibi yolsuzluklarla, mafya ile savaşmaya başlamış. Bir Minskli işadamı şöyle anlattı, "O zaman, liberal ekonomi geldi diye okul arkadaşım bir Alman’ın verdiği sermaye ile küçük bir dükkan açmıştım, her akşam dükkanımın önüne bir araba gelir, içinden silahlı iki kişi çıkar, kasamı açar, içindekileri sayar, yüzde yirmisini alır giderdi. Karşı koymaya kalkarsan ertesi günü işyerini bombalanmış bulurdun."
Bir diğer Minskli anlatıyor: "Akşamları güneş battıktan sonra sokağa çıkamazdık. Soyarlardı, döverlerdi, öldürürlerdi, kızlarımıza, karılarımıza tecavüz ederlerdi."
Sonra başbakan oluyor ve…
1994’te yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde altı aday arasından en yüksek oyu alarak Lukashenko cumhurbaşkanı seçilir. Bir yıl sonra Belarus’ta ne mafya kalır, ne rüşvet, ne hortumlama, ne yolsuzluk, ne sokak haydutları. Ekonomi nerdeyse sıfırdır o zaman, memurlar maaş alamamaktadırlar, alsalar da bir haftalık mutfak masraflarına ancak yetmektedir, Halk fakirdir, köylü perişandır, işsizlik yüzde seksenlerin üzerindedir. Bir yıl sonunda ekonomi düzelmeye başlar, maaşlar muntazam ödenir, hızla yeni iş imkânları yaratılır, tarıma destek verilir.
Bugün işsizlik sıfır. Universite mezunu oranı nüfusa göre, yüzde 98.8. Ekonomik büyüme %15. (yüzde on beş) Elektrik üretimin yüzde 99’unu fosil yakıtlardan sağlıyorlar. Yaz tatilinde üniversite öğrencileri isterlerse belediye hizmetlerinde çalışabiliyor. Nüfusun yüzde onu yurtdışına tatile gidebiliyor.
Belarus kanal 1 televizyonun 21 haberlerinde bir akşam Lukashenko, bakanlarına ders veriyordu: "Bizim ekonomik sistemimiz, demokrasimiz halka dönüktür. Aldığınız her kararda halkın yararını ön planda tutmalısınız. Halka karşı, halkın aleyhine ekonomik bir sistem, ya da demokrasi bizim düşüncemizde yoktur. Halktan vergi alacağınıza, ihracat yapmayı düşünün, ihracatımızı artırıcı önerilerle bana gelin. Kazançtan alınan vergi sadece adildir. Halka yükleyeceğiniz vergi demokrasi dışı bir davranıştır, adalet duygularıyla ters düşer."
Gerçekten Belarus’ta her türlü vergi çok düşük. Otomobil vergisi hemen hemen sıfır, bina vergisi yok, temel gıda maddelerinde, petrolde içki ve sigara fiyatlarında nerdeyse vergi olmadığından Türkiye’nin dörtte biri fiyatlar. Beş nüfuslu bir ailenin mutfak masrafı 200 doları geçmiyor. Minsk’te (başkent) ev kiraları yükselmiş, evler mobilyalı kiraya veriliyor; 200-300 dolar arası iki, üç odalı bir daire bulmak mümkün. Kiraların artmasına neden olarak yabancı öğrencilerin, iş kuranların Minsk’e gelmesini, özellikle de bazı Arapların yazlık olarak Minsk’i tercih etmesine bağlıyorlar. Başkentin dışındaki kentlerde yaşam çok çok daha ucuz.
The Times Dergisinde tanınmış gazeteci Jeremy Page, Belarus gezisi izlenimlerini şöyle anlatıyordu: "Ücretler düşük. Fakat gerçekten fakir ya da gerçekten çok zengin tek bir kişi bile yok."
Dünyanın gerçek sarışınlarının, güzellerinin ülkesi Belarus’ta dokuz hafta kaldım. Halkla, işadamları ile yaşlılarla, gençlerle konuştum, kafelere, lokantalara, meyhanelere gittim. Her yer akşamları tıklım tıklım dolu. Eğlence yerleri harıl harıl işliyor. Böyle yerlere gidemeyenler için devlet, belediyeler sık sık binlerce kişinin katılabileceği yaz festivalleri adı altında ücretsiz eğlenceler düzenliyor, yurt içinden yurt dışından tanınmış şarkıcıları, müzik, dans gruplarını getiriyor. Sporun her dalına büyük önem veriliyor, halkın, gençlerin spora yönelmeleri teşvik ediliyor. Belki de Beijing olimpiyatlarında aldıkları altın madalyalar bunun sonucu.
Gençlerin çoğunluğu politika ile ilgilenmiyor. Bir şey sorduğunuzda, "Lukachenko bilir," diye yanıtlıyorlar, üniversite öğrencileri KGB’den rahatsız. "Eğer demokrasi varsa bu ülkede, KGB hâlâ niye duruyor," diye soruyorlar. Zaman zaman KGB binası önünde küçük gösteriler yapıyorlar. Aslında KGB Sovyetler zamanındaki gibi güçlü değil, Lukachenko KBG’nin birçok tasarrufunu kısıtlamış. Onlar da bundan rahatsız, eski güçlü günlerini arıyorlar.
Lukachenko görülen polis gücüne önem vermiş. Halkın bir kısmı, Lukachenko polis gücüne dayanıyor, diyor. Sovyetler döneminden kalma tepkiyle polisi sevmiyorlar. Ama benim bulunduğum, dolaştığım yerlerde insanı rahatsız edecek şekilde, örneğin bizim Antalya’da olduğu gibi resmi elbiseli polisi çok az gördüm. O da sokakta sızan sarhoşları evlerine götürürlerken. Yaşlılar, emekliler rejimden memnun, emekli aylıkları artmış, "Sovyetler zamanında emekliler sürünürdü," diyorlar, ama gıda fiyatlarının çok arttığından şikâyetçiler. "Eskiden bir kilo süt 200 Rubleydi (10 kuruş), şimdi 600 BYR. (30 kuruş) bir kilo dana eti 2500 BYR. İdi, (1.250 lira, şimdi 12.000 BYR’.e (6 lira) çıktı." Eh, gelin bir de Türkiye’deki fiyatları görün, diyemiyorum. (Pardon yorumsuz olacaktı.)
Batı basını Lukachenko’yu eleştirirken, ekonominin hızla gelişmesini, halkın yaşam düzeyinin yükselmesini bir şekilde mucize olarak nitelendirmekten de kaçınmıyor. Batıya göre, Lukashenko Kuzey Kore modelini uyguluyor.
Umarım bizim yöneticilerimiz de uyanır, Belarus ile daha sıkı siyasi ve ekonomik ilişkilere girer. Belarus Kuzeyin açılan kapısı, Rusya’ya, Letonya’ya, Estonya’ya, Letonya’ya hatta Litvanya’ya ile Finlandiya’ya ulaşan yol. Belarus’ta bizim iş adamlarımız için büyük fırsatlar var, özellikle tekstil, inşaat, küçük ve büyük imalat sanayi alanında. Gelecek yazımızda bundan da söz edeceğim. Beş-on bin Türk işçisine de iş olanağı yaratılır.
(Haftaya Belarus’ta Türkler)