Bu yazıyı Mir’aç Kandili akşamı yazıyorum. Televizyonu karıştırırken bir kanalda “Mevlût” okunuyordu. Hatta bitmişti, duası yapılıyordu. Sonuna kadar dinledim duayı. Dinledim, ama kafam çok gerilere, çocukluğuma, Ramazan günlerine gitmişti. İçime bir huzur doluverdi: Ankara’da Hamamönü’nde Hacı Musa camiinin şerefesine bakıyorum, ışıklar yanacak, eve koşacağım. Çocuklar toplanmış, “hoca kalk, kandili yak,” diye tempo tutuyor.
Müezzin minareye çıkacak, “Tanrı Uludur,” diye ezanı okuyacak. Bekliyoruz.
Oruçlu muyuz? Sahura kalkmışızdır, ama çocuğuz, arada bir kaçamak yapmışızdır.
O gece, Mevlût’den sonra Hafız, Bestekâr Saddetin Kaynak’ın Hicaz makâmında okuduğu Türkçe ezanı internetten bir kez daha dinledim: Yarabbim! Ezanın her sözcüğünü yüreğimin derinliklerinde duyuyordum. Neden ezanı Arapça dinlerken aynı coşkuya kapılamıyorum? (Lütfen siz de bir dinleyiniz.)
Çocukken Ramazan günlerinde müezzin amcalar mahallenin çocuklarını da minareye çıkartır, bize sırayla ezan okuttururlardı. Bayılırdık minareye çıkmaya.
Genelde teravih namazından sonra caminin avlusunda Karagöz-Hacivat oynatırlardı. Ankara’da o tarihlerde Hayali Küçük Ali çok ünlüydü. Nadir de olsa, kuklacı da gelirdi.
Şimdi iyi dinleyin: Bu yıl, Büyükşehir Belediyesi Aksav ile “1.Uluslararası Ramazan Festivali” düzenliyor. Bir garip ses geliyor Diyanet-Sen’den, yapamazsınız, caiz değildir. Hoca da “iki yıl önce neredeydiniz?” diye o sesin payını veriyor. O garip ses, hiç mi duymamış Osmanlı zamanında İstanbul’daki Direklerarası’nı… Tiyatro’yu bırakın, dansöz oynatılıyordu. Bu katı tavırlar halkı dinden soğutuyor.
1932 den 1950 ye kadar ezan ülkemizde Türkçe okunurdu. Ezanın anlamı çağrıdır, bildirmedir. Her millet kendi dilinde ezanı okuyabilir; Arapça okunacak diye dinde bir şart ta yoktur. Osmanlı zamanında bile ezan Türkçe okunmuştur. (Macar Halk Bilimci İgnaz Kunoş 1926’da İstanbul üniversitesinde verdiği konferans da açıklamıştır.)
Ziya Gökalp şöyle diyordu: “Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur/ …../ Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın.”
Bakalım bir aslan yavrusu çıkacak mı bu Ramazan ezanı Türkçe okuyacak?
Türkçe Ezan:
“Tanrı uludur, (dört kez.)
Şüphesiz bilirim bildiririm Tanrıdan başka yoktur tapacak. (iki kez)
Şüphesiz bilirim bildiririm Tanrının elçisidir Muhammed, (iki kez)
Haydin namaza, (iki kez). Haydin felaha, (kurtuluş) (iki kez)
Tanrı uludur,Tanrı uludur. Tanrıdan başka yoktur tapacak.”
Sabah namazında küçük bir ek yapılır. “Haydin felaha,” dan sonra iki kez okunmak üzere “namaz uykudan hayırlıdır,” tümcesi eklenir.
(Cumhuriyet Akdeniz)
SULARIMIZ ÇOK KİREÇLİ
Doktor Sabahattin Şen, evlerimizde akan suyun çok kireçli olduğunu, içmek bir yana çay bile demleyemediğimizi, Büyükşehir Belediyesi “Amanhocam,” sitesine yazar, “bu soruna ne zaman çare bulacaksınız,” diye sorar.
ASAT’tan bir yanıt gelir: Yanıtta suların sağlığa zararlı olmadığından, daima kontrol edildiğinden söz edilir. Ama Şen’in bu soruna nasıl çare bulacaksınız, sorusuna bir yanıt verilmez. Aslında ASAT’ın yanıtını burada yayınlamak isterdim, ama bir hatayla Şen’in bana gönderdiği ASAT mektubunu yanlışlıkla sildim.
ASAT derki, “sularınızın sağlığa zararlı olduğu hakkında kuşkunuz varsa, hemen tahlil yaparız. Çok gelişmiş laboratuarlarımız var.” Güzel…
Geçenlerde Kent Konseyi sularımızla ilgili bir rapor yayımladı. Raporda dip su kaynaklarının içinde çeşitli sağlığa zararlı metaller olduğunu, bunun tahlilinde çok pahalıya geldiğini, ASAT’ın böyle tahlilleri ancak arada bir yapabildiğini belirtti. Bunun için bir bütçe gerekli dendi raporda.
Şimdi ASAT sularımız sağlığa zararlı değil derken, çok nadir olarak yaptığı bir tahlile nasıl güvendiği merak konusu.