Cumhuriyet’in 50, 60 yaş ve üstü okurlarına sesleniyorum. Siz ömrünüzde bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının bizzat, bir Türkiye Cumhuriyeti Orgeneraline suç duyurusunda bulunduğunu duydunuz mu? Ben bu yaşıma kadar böyle bir şeyi ne okudum, ne de duydum. Dünyada bunun bir örneği var mı bilemem, tarihçiler söylesinler. (Nazi Almanya’sı hariç.)
Orgeneral Saldıray Berk “kamu görevlisine hakaret”ten Başbakan tarafından savcılığa verildi. Haberi gazetenizde okumuşsunuzdur.
Ben sadece konunun anlamı üzerinde duruyorum. “Daha neler duyacağız yarabbi,” diye kendi kendime soruyorum.
Bir bakan çıkıyor, “referanduma hayır diyenler vatan hainidir, ya da ahmaktır,” diyebiliyor.
Bir başbakan çıkıyor, “hayır derseniz, yok olursunuz,” diye işadamlarını tehdit ediyor.
Nasıl bir ülkede, daha doğrusu nasıl bir rejimde yaşıyoruz, bilemiyorum, kafam karma karışık, inanın. (Avrupa’da nazizim hortlamış.)
Eğer bu referandum kabul edilir, o iki madde çıkarsa, sonra neler olabileceğini siz düşünün.
Aslında çok uygun bir tesadüf 12 Eylül tarihi. 12 Eylül darbesi ve bu darbenin hazırladığı anayasa referandumunda da tehditler, hapisler gırla gitmişti. Zorla halka “evet,” dedirtilmişti. O günleri yaşayanlar bilir. Olanları, yapılanları, söylenenleri gördükçe, duydukça o 12 Eylül darbecilerinin referandumdaki baskılarını hatırlamamak elden gelmiyor.
Gün öyle gün oldu ki hayırlı sabahlar, hayırlı referandumlar, bile diyemiyorlar, şimdi...
“Gün aydın’a” alışacaklar. Aslında Başbakanın tüm devlet dairelerine yolladığı bir genelge var, (12.8.2010) Resmi Gazetede yayımlandı. Ekte okuyabilirsiniz. Bu genelge de “hayırlı sabahlar, hayırlı günler,” gibi selamlamayı yasaklıyor. (Korku dağları bekler.)
Şimdi bakınız, bu hükümet kimlerle işbirliği yapıyor. Muhalefet haykırıyor, PKK’nın temsilcileri ile yaptığınız anlaşmayı açıklayın diye. PKK saldırıyı 12 Eylüle kadar durdurdu. Bunun karşılığı, ya da nedeni ne, bileniniz var mı?
Terör başı, çocuk katili ile İmralı’da görüşüldüğü ileri sürülüyor. Bu bir.
PKK’nın temsilcileri Diyarbakır’da bir toplantı yaptı; “evet” için şartlarını sıraladı: Etti mi iki.
Gelelim üç’e. 3 Eylülde Başbakanın Diyarbakır’da mitingi olacak ve sanırım BDP’nin isteklerinin hangilerini kabul edilebileceğini duyuracak. Bugün değilse de yarın.
Memleket bu denli nasıl ucuzlatılır, bir “evet” uğruna nasıl ayrımcılarla bir araya gelinir?
Buyurun, yanıtını verin.
Kurumlar bile baskıya dayanamıyor. İşte TRT ortada. Buna bir de Cumhuriyet’in Anadolu Ajansı katıldı. Üzülsek mi, yoksa inceldiği yerden kopsun mu desek, ikilemi insanda huzur bırakmıyor.
Bazen kader insanın elinde oluyor. 12 Eylül sonrası bir “hayır”ın hayatımıza neler katacağını göreceğiz.