O bıyıklı adama teşekkür ediyorum

Yazımı yazacağım. Ne yazacağımı bilmiyorum. (Pek çok yazarın ileri sürdüğü bir bahane benimki de.)

Kafam, yüreğim karma karışık. Gazetelere bakıyorum, Tv.de haberleri dinliyorum. Bunalıyorum. (Bir yandan da ağrılarım ciğerime çöküyor.)

Artık, böyle çirkin günleri yaşamak istemiyorum.

Annemin bir duası aklıma geliyor: “Yarabbi, bu milletin sahibini ver.”  Atatürk ve İsmet Paşa öldükten sonra annemin günlerce ağladığını görür gibi ölüyorum.

Bir taraftan da Radyo Box’ ta Çarşamba günleri yayımlanan “Yakın Tarih” adlı programıma çalışmak istiyorum. 14 Mayıs 1950 tarihi gözümde canlanıveriyor. Demokrat Parti seçimleri kazanmış, 27 yıllık Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı son bulmuş.

Hatırlıyorum o günü.

Gururlu ve onurlu bıyıklı bir adam, “Türkiye’ye demokrasiyi getireceğim,” demiş, ve “çok partili düzene geçeceğiz,” demiş, seçimi kaybedeceğini bile bile dediğini yapmış. Seçileni değil, dediğini yapan adamı dünya alkışlamış. Dünya O’nun bir kahraman olduğunu biliyor.

 

Türkçe sözlük masamda duruyor, hep durur. Nedense ellerim sözcüğe uzanıyor. Alıyorum, sayfaları karıştırıyorum:

Cahil,

Çirkin ,

Haddini bilmez,

Nankör,

Pislik,

Utanmaz,

Terbiyesiz,

Yakışıksız,

Yüzsüz,

Vefasız,

Zalim,

Sözcükleri birbiri ardına beliriyor. Bu sözcüklerden  nefret ediyorum. Dilimin ucuna bile getirmek istemem.  (Çocukken de bu sözcükleri söylemek bize yasaktı.)

Bu sözcükler bana ne anlatıyor, neden gözlerim bu sözcüklere takılıyor, bilmiyorum. Kendime kızıyorum. Sözcüklerin  anlamlarını okumuyorum.

 

Antalya’yı düşünüyorum; güzelliklerimi arıyorum,  penceremden dağlara bakıyorum, dağlar dumanlı, tepeleri görünmüyor, bulutlar eteklere kadar inmiş.

Denizde ufuk yok, kararmış.

Güneş solgun.

Oysaki baharı yaşamak istiyorum.

Mayıs’ı içimde duyumsamak istiyorum. Geç de kalsam güzellere aşkımı söylemek istiyorum.

Neden sözlükteki bu dillemekten nefret ettiğim sözcükler gelip huzurumu bozuyor.

Ben güzel sözcüklere hasretim.

Radyo Box, programım için bugün çalışmaktan vazgeçiyorum.

Ama, o adam kır düşmüş bıyıklarıyla, o güzel tebessümü ile karşımda duruyor: Gençlik kuruluşu olarak her yıl Dumlupınar’a yaptığımız yürüyüşte cumhurbaşkanlığı bayrağını Dumlupınar’daki abideye asmak için bize verirken yanaklarımızı okşadığını, alnımızdan öptüğünü yeniden yaşıyorum.

Ekmek karnemiz vardı, ama Rusların çizmelerine, Almanların tanklarına köle olmamıştık.

Hürriyetimi kimin verdiğini, demokrasiyi bize kimin aşıladığını bu gün daha iyi anlıyorum.

Ona teşekkür ediyorum.

Yayın Tarihi
16.05.2010
Bu makale 5480 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Bugün ulu orta konusanlar ülkede hukugu ve demokrasiyı ayaklar altına alanlar özgür ortamda, bu mevkiye ve maka ma gelmislerse o bıyıklı adama ve onun silah arkadasına sükretsinler...Türk Cumhurıyet tarıhınde bu kadar ucuz ,bu kadar düsük belden asagı kasetlerden medet umarak si yaset yapılmadı... saygılarımla

Sedat Tuac,Almanya 16.05.2010

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!