İsrail krizi ve Erdoğan’ın haklı çıkışı

Büyükelçimiz hepimizi topladı; son gelişen olayları konuşuyoruz, yurt dışında bir yerde.

Ermeniler diplomatları öldürüyor, (Şans eseri karımla birlikte el bombasından kurtuluşumuzu hatırlıyorum,) Yassar Arafat kükrüyor, karşısında komünist bir lider var, ülkeyi ele geçiriyor, görev yaptığımız ülkenin diktatör lideri hangisini destekliyor, bilemiyoruz, bizim devrimciler dost (!) Filistin kamplarında Türkiye’ye karşı eğitiliyor, Kıbrıs elden gidiyor, Türkler öldürülüyor. Ve biz susuyoruz.

Ne Ermenilere karşı bir harekette bulunuyoruz, hükümetler ölenlerin ailelerine baş sağlığı diliyor sadece,  en büyük tepkimiz ah vah oluyor. Dünya Asala’yı kahraman, Ermenileri mağdur gibi kabul ediyor. Filistin liderleri Türkiye’de ağırlanıyor, dönünce ülkelerine aleyhimizde bağırıp çağırıyor, gençlerimize gerilla dersleri veriyor, Yunan, Rum cinayetler işliyor, ama dünyayı Türkiye’ye karşı ayağa kaldırıyorlar. Onlar öldürüyor, biz barbar oluyorduk; hükümetlerimiz susuyordu.

Genç bir üçüncü katip atanmış elçiliğimize, büyükelçi konuşurken dayanamadı, “biz niye susuyoruz, bir hareket yapmıyoruz, suçlu gibi hep savunuyoruz, niye bir atakta bulunmuyoruz?” diye soruverdi. Elçimiz, sapsarı oldu, “suçlular yaygara koparır, haklılar susar, biz haklıyız, bu nedenle susuyoruz, dünya bizi anlar. Onların seviyesine asla düşmeyiz.”

Yıllardır tam tersi oluyordu, elçinin dediği onların seviyesine düşmek değil, onların seviyesine bile çıkamıyorduk. Dünya, hükümetleri, halkından, basınından, yedisinden yetmişine kadar  karşımızdakileri hep haklı kabul ediyordu, bizi hep kusurlu, suçlu buluyordu, “haksız olsalar, bir yerleri yanmasa neden bağırsınlar, feryat figan etsinler,” diyorlardı. Bizim dışişleri, hükümetlerimiz  kafalarına yerleşmiş klişelerden kurtulamıyorlardı.

Haysiyetsiz, gurursuz bir ülke haline gelmiştik.

Amerikalılar askerimizin başına torba geçiriyor, susuyorduk. AB, Rum Kıbrıs’ı, Bulgaristan’ı Romanya’yı  birliğine dahil ediyor, “yahu onların ekonomisi sıfır, nasıl alıyorsunuz, diye soramıyorduk. Kuzey Irak Kürtleri PKK’yı destekliyor, susuyorduk, PKK silahlarını dost ilişkilerimiz olan ülkelerden satın alıyor, susuyorduk. PKK liderleri Avrupa’da at koşturuyor, elimiz kolumuz bağlı seyrediyoruz.  Kerkük’te Kürtler, karargahımızı basıyor, susuyorduk. Rus, doğal gaz vermeyeceğim, İran ben de, diyor, dudaklarımız açılmıyordu.

Zaman zaman kahve sohbetlerinde, meyhane sohbetlerinde “ulan bir İsrail kadar olamıyoruz,” diye hayıflanırdık. Bir İsrail askeri kaçırılır, İsrail orayı yerle bir ederdi.

Bugüne kadar.

Davos’a geldik.

Bize bağıracaklar, çağıracaklar susacaktık. Kıçı boklu bir gazeteci çıkacak Türkiye Cumhuriyet’inin Başbakanı’nı omzundan sarsarak “sus,” diyecekti.

Alıştırmıştık, Başbakan pusacaktı.

Erdoğan belli ki dolu gitmişti. İç politika, dış politika anlamam. Başbakan doluydu, Ortadoğu barış görüşmeleri yapılıyor, Türkiye çağrılmıyordu. Başbakan İsrail sınırında yarım saat bekletiliyordu. Başbakan Ortadoğu arabuluculuğu yapmak  istiyor, o ülkeye bu ülkeye koşuyor, kimse oralı olmuyordu. Şaşkınlığından AB listelerinde terorist bir teşkilat olarak bilinen Hamas’la bile konuşuyordu. Başdanışmanı bir ev kedisi gibi bir yerlere sokulmaya çalışıyor, pist diye uzaklaştırılıyordu.

Mustafa Kemal’den,  CHP döneminden sonra haysiyetsiz bir ülke haline gelmiştik. Son 6 yıldan beri haysiyetsiz ülke sıfatımız iyice pekişmişti.

Başbakan artık bunu içine sindiremiyordu, geçmiş hatalarının, günahlarının acısını hem kendi, hem ülke çekmeye başlamıştı,.Başbakan  “”hamdolsun,” durumun idrakine varmıştı.

Davos’ta boşaldı. Ağzına sağlık. Bir Türk başbakanına o yaraşırdı.

Dünya bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğunun farkına vardı.

Gevşemeyelim. Davos’tan sonra İsrail’in haline bakınız, çıkışlar da yapsa, Türkiye’ye yeniden yanaşmaya uğraşıyor. O çıkışları, Dışişleri Bakanı’nın önceki günkü sözleri sadece blöf. Kendi hükümetlerinin kaybolan gücünü kurtarmaya çalışıyorlar. Türkiye’nin büyüklüğünü anlatmayı bilmeliyiz. Köhnemiş dış politikamızla bu iş yürümez. Biraz daha cesur olursak, Barzanisi, marzanisi ayaklarınıza kapanacaktır. Yeter ki siz haysiyetli, gururlu olunuz.

Ah, Erdoğan’nın yumuşak karnı olmasaydı. 2006 seçimlerinden sonra dünyanın terorist olarak kabul ettiği Hamas’ı Ankara’ya davet etmeseydi.

Erdoğan’a düşen bir görev var şimdi. Ortadoğu’da, Filistin’de, İran’da kahraman olduğuna göre, Hamas’ı yola getirmeli. Hamas’a silahı bıraktırmalı, Filistin’in yasal hükümetini, Cumhurbaşkanı’nı Hamas’ın tanımasını sağlamalı.

Son söz: Bu krizden başbakan zeki davranırsa Türkiye ve Ortadoğu kârlı çıkar. Türkiye’nin büyük devlet olduğunu dost ve düşman kabul eder.

Yayın Tarihi
01.02.2009
Bu makale 1491 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!