Bir dertleşme: Biraz huzur

âbı-âli yüksek kapısından

Yek bir atlı süvari

Mürûr edip geçerken

Tesadüfen rast geldi.

 

Buradaki her dize sanki barındırdığı sözcüklerin çevirisi gibi: Bâbı âli, yüksek kapı;süvari atlı; mürûr geçmek; rast da tesadüf demektir.

Hani “ilgi ve alâkanızı beklerim,” der gibi.

Bizim politikacılarımızın çoğunluğunun Türkçesi zayıf olduğundan sık sık buna benzer yanlışlar yaparlar, biz de alıştık.

Benim derdim politikacılar değil, üstelik AKP’li politikacılar hiç değil. Şu dokuz günlük bayram tatilinde (trafik kazaları hariç) kafamız dinlendi. Üstelik  televizyonlar da bağıran, çağıran, çevreye tehdit yağdıran ali kıran baş kesenler yoktu, ama cami avlusunu miting yerine çeviren hükümet başkanını gördük.

 

Bu dokuz günlük tatilde biraz da olsa huzur bulduk, diyebiliriz. Kuşkusuz herkesin bir başka huzur arayışı vardır:

Politikadan uzaklaşınca bizim gönlümüz de  huzuru bulduğumuz  edebiyata, yazıya, şiire kaydı.

Baktık ki Antalya’mızda yayımlanan gazetelerin bazılarında Türkçeye pek dikkat edilmiyor. Kuşkusuz bunda günlük yazı yazmanın ivecenliğinin katkısı olduğu kadar, anlamını sağlam bilmediğimiz sözcükleri kullanmanın da etkisi var. Yazının başında aldığım anonim dört dizede olduğu gibi, aynı anlama gelen sözcükleri kullanmakta bir sakınca görmüyoruz. Hani bir şeye vurgu yapmak istediğin zaman böyle bir kullanım olabilirse de vurgu gerektirmeyen yerlerde aynı anlamda iki sözcüğü artarda kullanmak kabul edilemez. Hadi buna neyse diyelim, ama  cümle bozukluklarına dur demeyi, “de” leri “da” ları  artık ayırmasını bilmeliyiz.

Esas benim derdim; bundan sekiz on yıl öncesine kadar, edebiyat sever arkadaşların bir lokantada toplanması,  şiir, roman, öykü konuşmalarının bitmiş olması. Önceki gün, o günlerden bir dost, “bize ne oldu abi, o eski konuşmalarımız nerde?” diye yakındı. “Bi seninle konuşabiliyorum.”  Aslında birlikte konuştuğumuz da yok ya, o’na öyle gelmiş olmalı.

Gerçekten beş on yıl önce Antalya’mızda bir edebiyat ortamı vardı. İki, üç dergi çıkardı.   Sık sık etkinlikler düzenlenir,  haftalık toplantılarımızda kıyasıya tartışır, birbirimizi aydınlatırdık. Üstelik çok sabırlı idik. Belki de en çok bana sabır gösterirlerdi. O gün, yazdığım romandan parçalar okur, ne gibi bir tepki gösterecekler, diye dinleyenlerin yüzüne bakardım. Algıladığım tepkiler olumlu gelirse ertesi gün daha bir iştahla yazmayı sürdürürdüm. Şimdi düşünüyorum da o toplantılar, -dört yıldır tek bir satır yazmadığıma göre- benim için bir kamçılanma, bir yüreklendirme oturumları imiş. Sanırım diğer arkadaşlar için de aynıydı.  

Hepimize huzurlu günler.

Yayın Tarihi
01.12.2010
Bu makale 5184 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!