Kıyısından köşesinden turizmimize bulaştığımız oldu. İlk Turizm Teşvik Kanunu hazırlanırken cahilliğimizle içindeydik. Yurt dışı görevlerinde deneyim kazandık, Güney Antalya Gelişim Projesi çalışmalarında heyecanımızı, Rodos’ta kırk bin turizm belgeli yatak var, ya bizde, diye hayıflanmalarımızı geç saatlerde bir kadeh rakıyla yatıştırabildiğimizde mutlu günlere inancımız arttı. Sonraları küçük işletmemizde birikimlerimizi deneme fırsatı bulduk.
Hep derdimiz, güneşin, denizin dışında bu ülkeyi tarihi ile kültürü, insanı ile sağlık turizmi ile eğlencesi ile tanıtıp turizmi nasıl on iki aya çıkarabilirizdi. Dünyanın en sağlıklı termal sularının kanallara boşuna aktığına üzülürdük.
Kırk yıldır konuştuğumuz bu gün de güncel olunca ilgisizliğe, vurdum duymazlığa üzülsek mi, şaşırsak mı bilemiyorduk. Turizm Bakanı rahmetli Barlas Küntay’ın attığı adımların meyvesini yemeye alışmıştık, hayalini bile kuramadığımız Rodos’u kat kat geçmiştik, turist güneşe, denize geliyordu, rehavete kapılmıştık; Almanlar birinci, Ruslar ikinci diye övünüp duruyor, dünya turizm pastasından artıklar yediğimizin farkına varmıyorduk.
Kolayımıza geliyordu, işçini baharda al, mevsim bitince kapının önüne koy. Yazın kazandığını kışın ye. Ama ne oluyordu, turizm gelişmiyordu; Ruslarla avunuyor, Tez Tur ile Odeon Tur’a dua ediyor, her şey dahil sistemi ile ayakta durmaya çalışıyorduk.
Son günlerde bakıyordum da seviniyorum; güçlü kıpırdanmalar var. Devlet uyusa da Antalyalı turizmci silkelenmeye başladı. Sadece turizmciler değil, bu kentin ekmeğinin turizmden geldiğini anlayan kuruluşlar, odalar, başta Asat, belediyeler yeni bir oluşum içine girdiler.
Tur operatörlerinin de bunca yıl sonra akılları başlarına geldi, Antalya’nın kışın da bir hazine olduğunu keşfettiler; üçüncü yaşlar için mekân aramaya başladılar.
Zira turizmimizde yavaş yavaş tehlike çanları duyuluyordu, Mısır ataklar tazeliyor, ellerinden kaptığımız Rusları yeniden çekmek için fiyat politikasından o ülkedeki reklam ücretlerini ödemeye kadar, tüm Rusya’da, hatta Litvanya, Estonya, Letonya, Belarus gibi küçük ülkelerde bile tanıtım kampanyalarına hız veriyordu. Turizmimiz hâlâ tüm Rusya’ya dağılmış değil, bir iki bölge dışında diğer potansiyel yerlere ulaşmada tembeliz. Tez Tur’un Rusya’da, hemen hemen her gün Euro News Tv. de bile yaptığı reklâmlardan başka bir çabamız yok. Elbette diğer acentelerimizin da hakkını da bu arada yemeyelim. Devletin çabası ise sıfır.
Gelelim tehlikelere:
Komünist dönemde Ruslar için tatil mekânı olan Karedeniz ülkeleri de eski pazarlarını yeniden kazanmaya çalışıyorlar. Bunlar içinde Bulgaristan ön plana çıkıyor, Varna tam bir turizm merkezi, yanına Burgazı da ekliyor. Tatil, bizdeki -otel, lokanta, eğlence- fiyatlarının yarısına. Romanya tesislerini, - bu arada dağ ve spa tesislerini- yeniliyor. Bir de bunların üstüne Rusya’ya, Avrupa’ya yakınlığı korsanız, gerisini siz düşünün. Vaktiyle Romanya’nın Rusların, Ukraynalıların yazlık evi olduğunu unutmayalım. Romanya’da turizm 12 aydı, yazın yüzlerce km. lik o dönemde modern tesisleriyle Karadeniz kıyısı, kışın kış sporları, termal ve sağlık turizmi ile cazibe odağıydı.
O nedenle Antalya’daki oluşumu benimsiyorum, umarım işi uzatmazlar, ciddi çalışmalar içine
hızla girerler.
(Cumhuriyet Akdeniz’den.)