Bu kriz götürür

Türkiye’de hükümetleri hep ekonomik krizler götürür.

Götürür de bugün daha zamana ihtiyaç var. Şöyle iki üç yıl, belki de daha erken.

Büyük şehirlerin zengin bölgelerine kriz bomba gibi düştü ama biraz içerlerde bir tas çorba ile gününü geçirmeye alışmış yoksul kesim, aldığı sadakalar ile daha işin pek farkına varmadı daha.

Çok değil, Temmuz, Ağustos’ta kafalarına dank diyecek önce, sonra midelerinde yangın başlayacak.  Dilerim “hay elim kırılsaydı,” demezler.

Yerel seçimler Martta değil, bu aylarda yapılsaydı,  AKP yüzde kırkları masal gibi hatırlardı. Ve son Osmanlı padişahı birinci Recep Tayyip Erdoğan vaktiyle aynı kaderi paylaşan hemşerisi Mesut Yılmaz’la Kasımpaşa’da ya da Beşiktaş’ta tavla partileri düzenlerdi..

Ekonomik krizin kırsal kesime, varoşlara ulaşması biraz zaman alacak. Bu açık.

Bu açık ta Türk halkı yine  gelecek genel seçimlere kadar “ya sabır,” çekmek zorunda

Kalacak.

Kriz kapımızdan girip yemek masalarımıza kadar çökmüşken hükümet kılını kıpırdatmıyor. Böyle bir hükümetin dünyada eşi benzerini gören varsa lütfen bildirsin de biz de öğrenelim.

Hükümet edenler diyor ki, “bu kriz, bizim kabahatimiz, günahımız değil, Amerika’dan çıktı, dünyaya sıçradı.”

Anladık Amerika’dan çıktı, suya atılan taşın halkaları gibi tüm dünyaya yayıldı da sen ne yapıyorsun, ne önlem aldın? Senin hiç mi günahın kabahatin yok?

Cumhuriyetin tüm ekonomik ve sosyal değerlerin sattın, ne limanların kaldı, ne fabrikaların, ne telekomünikasyonun, ne enerji üretiminin, ne madenlerin, ne bankaların… Hepsini yabancılar aldı. Özelleştirme diye tutturdun, tüm milli işletmelerimiz İngiliz oldu, Fransız oldu, İtalyan oldu, Arap oldu. Onlardan sağladığın paralarla altı yıl mirasyedi beyzadeler gibi har vurup harman savurdun.

Tarıma altı yıl içinde ne yaptın, ne katkıda bulundun. Köylü perişanız derken, “ananı da al git,” dedin.  Tarım üretimi her geçen gün geriye düştü, ne oluyor yahu demedin. Bir zamanlar kendi kendimize öğünürdük: Dünyada kendine yeten, dışarıya gereksinimi olmayan yedinci ülkeyiz diye. Şimdi yediğimiz ekmeğin buğdayını bile ithal ediyoruz. Köylerden kente göçü Özal’dan miras aldın, teşvik ettin. Tarım üretimi düştü düştü. Şu Antalya’mızda bir zamanlar pamuk vardı, iplik fabrikası vardı. Nerede bunlar? Sebze, meyve ihracatımız bile ilaçlı diye elimizde kalıyor.

İhracatımızın yüzde doksanı sanayi üretimi diye böbürlendin. Şimdi sanayin çöktü, fabrikalar durdu. İşsizliği Türkiye’nin tanımadığı oranda artırdın. İşsiz sayısı 10 milyona koşuyor. Çoluk çocuk evde ekmek beklerken işsiz babalar sokaklarda sürünüyor.

Tarım üretimini, hayvancılığı teşvik etseydin, köylüyü kovmasaydın bu ekonomik krize güler geçerdin.

En çok ihracatımızın Avrupa Birliğine olduğunu rakamlar doğruluyor. Neden mi, yakınız, komşuyuz. Tırla bile 48 saatte bilemedin, Avrupa’nın en uzak noktasına 72 saatte ulaşıyorsun.  Uçakla dersen, Erzurum’dan İstanbul’a gider gibi.

Avrupa ülkeleri, krizden sanayi ürününü senden alamayacak duruma düştüyse, tarım üretimin olsaydı,  senden alırdı. Aç kalacak değiller ya, makine alacak parası olmayabilir, ama ekmeğini yapacak buğdayına, yemeğine koyacak etine, sebzesine para ayırmak zorunda değiller miydi?

Ekonomik verilerin dibe vurunca, “IMF ye boğazımızı sıktırmayız,” diyordunuz, şimdi IMF sizinle görüşmeye, yani batık ekonomiyle görüşmeye tenezzül etmiyor bile.

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım.

Kriz Amerika’dan çıktı. Tamam. Peki, Amerika’da, Avrupa’da durum nedir?

Hepimiz gördük, riskli ülkeler listesinde Japonya’dan sonra ikinciyiz. Verilen rakamlara göre Amerika’da risk yüzdesi yüzde 10, Almanya, Fransa’da yüzde 12. Bizde yüzde 28. Niye? Onlar önlemlerini aldılar. Biz, güldük geçtik, “teğet”lerle kendimizi kandırdık.

Teğet dediğinize bir teğel bile atamadınız.

Fabrikalarımızın kapasitesi yüzde ellilere düştü, sadece bugün için. Gelecek günler de ise bir ışık görünmüyor. Kapılara kilit vurma dönemi başladı. Kapanan fabrikaların birini duyarsak onunu duymuyoruz.  

Hâlâ ekonomik krizde bir hatamız, günahımız yok mu diyorsunuz?

İşsiz sayısı kısa biz zaman sonra 10 milyonu aşacak dedik. O zaman ne yapacaksınız? Hata kimin olacak? İşsizler de analarını alıp gitsinler mi?

Memura, emekliye bir defaya mahsus  vereceğinizi söylediğiniz  300 lira ile mi ekonomiyi kurtaracak iç piyasayı canlandıracaksınız?  Rahmetli Özal, maaşlara yüzde yüz zam yapmıştı da istediği sonuca yüzde yüz ulaşamamıştı.  Siz geçmişten de ders almıyorsunuz.

Krizler hükümetleri götürür. Şanslısınız yine de. Genel seçimlere üç yıl var. Ama akıllı bir iktidar partisi, memleketi düşünen bir iktidar partisi bu üç yılı beklemez, erken seçim kararını hemen alır, memleketi sizden kurtarır.

Korku dağları bekliyor, genel seçim varmış gibi meydanlarda dolaşıp, tehditler savurarak, bize oy vermezseniz belediyelerinize devlet yardım yapmayız, diye milleti korkutarak, oy dilenmenizi yemezler artık.

Son olarak diyeceğim şudur ki, bizim Antalya’nın size güvenerek har vurup harman savurmaya alışmış belediye reisi de bu krizden nasibini alacaktır. Seçilse de şunu yapacağım bunu yapacağım, diye bol keseden ileri sürdüğü  vaatlerinin, -tenis kortu yapacak-  hiçbirini gerçekleştiremeyecektir. Bir kere gırtlağına kadar borca gömülmüş bir belediye var. Borçları 2028 de bitecek. Eğer ödenebilirse. Gelecek dönemde hükümetten yardım alması ihtimali çoktan ortadan kalktı. Kendisi muhtaç-ı himmet bir dede oldu,  nerde kaldı belediyeye himmet ede.

Menderes için en şanslı durum seçilememesi olur. Seçilemezse, -ibreler aleyhine dönmeye başladı zaten,- Allaha şükretmelidir.

Olan hocaya olacak, borçları nasıl ödeyeceğim, ulaşımı nasıl düzelteceğim, şu Antkart kıyağından vatandaşı nasıl kurtaracağım diye kıvranıp duracak.  “Yaparsa hoca yapar” da hocanın işi zor.

Yayın Tarihi
14.03.2009
Bu makale 1857 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!