Geçen hafta Kent Müzesi kuruluş hazırlıkları içinde organize ettiği açık hava sergisini gezdim. Kısaca bayıldım, heyecanlandım, sergiyi gezerken dudaklarımın arasından durmadan “harika, bravo,” sözcükleri döküldü durdu.
Serginin davetiyesini aldığım zaman doğrusu pek oralı olmamıştım, hatta bu kez dudaklarıma istihzalı bir gülücük de yapışmıştı. Davetiyede belirtilen konu, “Antalya’nın Denizleri,” idi. Her gün karşısında bir çok dakikalar durduğum, seyretmeye doyamadığım, kısaca âşık olduğum Antalya’nın denizi hakkında bu sergi bana ne verecekti? “Herhalde “ diyordum, birileri birkaç fotoğraf çekti, onları sergileyecekler.” Gitmeye, görmeye değmez. Üstelik Belediye Başkanı da bir konuşma yapacaktı. Önyargılı olarak, “başkana seçim propagandası için bir fırsat olur,” diyordum içimden. Son günlerde gırtlağımıza kadar doyduğumuz, nerdeyse ikrah düzeyine geldiğimiz seçim laflarını dinlemeye kendi ayağımla gidemezdim, dinleyemezdim. Çekilmezdi doğrusu.
Yine de konu, Antalya’nın denizi, aşkım olunca dayanamadım. Birkaç güzel resim görmek hani hiç de fena olmazdı. Hiç kimse Antalya’nın denizinden çirkin fotoğraf çekemezdi, denizim izin vermezdi.
Seçim nutku dinlememek açılışa yarım saat geç gittim.Ve… iki saatte çıktım. Ertesi günü bir daha gidip, rahat rahat dev resimlerin önünde durdum; Antalya’yı bir kez daha sevdim.
Korkunç zeki bir buluştu. Bir “deniz” motifi ile ben Antalya’nın tarihini, kahramanlarını, coğrafyasından, tarihsel gelişimi içinde sosyal hayatını bir kez daha öğrendim.
Gururlandım, hazırlayanların gönlüne, ellerine sağlık, dedim.
Yarabbim o ne büyük emekti, o ne büyük çalışmaydı.
Sordum soruşturdum, sergi açılışına müzenin kurucu başından bekçisine kadar herkes uykusunu feda edip sabahlara kadar çalışmışlar. Sergiyi ilk gün gezerken, Orhan beyin, o genç delikanlıların –fazla isim bilmiyorum, Cem Cimrin başta- gözlerinden,
yüzlerinden mutluluk akıyordu, güzel bir şey ortaya koymanın, başarının, Antalya’ya lâyık olmanın mutluluğu. Hepinizi kucaklarım, sağ olun.
Eğer daha gidip ziyaret etmediyseniz, lütfen kaçırmayın, güzel kentimizi dört yanıyla görün, sevinin, gururlanın.
Benim tarafımdan işin kötüsü şu oldu. Kent Müzesi çalışmalarına, etkinliklerine katılamadığımdan içimde duyduğum eziklik, üzüntü duygum da daha güçlendi. Cumartesi etkinliklerinin saati bana uymadığından gidemiyorum, bu da ben de hem üzüntü yaratıyor, hem de müzemize saygısızlık yapmışım gibi bir duyguya kapılmama neden oluyor. Umarım en kısa zamanda Kent Müzesi kendi binasına taşınır, etkinliklerinin saati de herkesin katılabileceği bir saate çekilir.
Bir de dileğim, Başbakanlık arşivinde bulunan Antalya ile ilgili zengin bilgiler bir yolu bulunup müzemize kazandırılır.
Çerçöp
Başbakan buyurmuşlar: “AKP belediyeciliği “3C” üzerine kurulur. Çöp, çukur, çamur.”
Doğru söylemişler, sanki Antalya’yı anlatmışlar. Sahil bandından beş metre içeri girdiniz mi, Antalya’nın çöp, çukur, çamur içinde olduğunu yaşayanlar biliyor.