Şehri komikler

 

Gazetelerde okudukça, televizyonlarda izledikçe dünden bugüne hep komiklik yapanları, komiklikleri hatırlıyorum; Meddah Kelhasan’dan Dümbüllü’ye, Beyaz’dan  Cem Yılmaz’a… Tabii keyiften dört köşe oluyorum bu sıkıntılı günlerde.  En çok da Meddah Kelhasan’ı düşünüyorum. Kendisini görmedim, duymadım, ama büyük meddahmış. Kürsüye çıkınca saatlerce konuşur, insanları kırar  geçirirmiş.

Dikkat ettiyseniz ilk cümlemin öznesi yok. Kim, neyi okudukça, ya da izledikçe komikleri, komiklikleri hatırladığımı yazmadım, yazmama gerek yok galiba, zaten anlamışsınızdır.

Bizim Türk Tiyatrosunun babası meddahlardır. Sonra orta oyunu gelir. Orta oyunu adından anlaşılacağı gibi ortada, açık alanlarda, meydanlarda oynanır. Kışları da kapalı alanlarda oynandığı  görülmüştür. Orta oyununda iki tip vardır, biri halkı temsil eden, zaman zaman kurnaz, zaman zaman da saf olan pişekâr, diğeri soylu sınıftan, hükmeden kavuklu. Pişekâr aslında “açmaz-kolpa” verir, kavuklu da espriyi patlatır. Hani karagöz oyunundaki hacivatla karagöz gibi. Karagöz oyunundaki bilgiç hacivat da halkı temsil eder, karagözde tepelerdekini. Bir gelenek de kavuklu, kavuğunu kendinden sonra komiklik yapabileceğine inandığı kişiye verir, bazen isteyerek, bazen de mecburen. Yani el verme gibi. Kelhasan, Dümbüllü’ye vermiştir kavuğu, Dümbüllü de Ferhan Şensoy’a.

Sanırım Ferhan Şensoy beceremediği, ya da yapmak istemediği kavuklu rolünü yakında birisine teslim edecektir. İnanıyorum ki Ferhan Şensoy uzun yılardan beri kavuğu kime teslim edeceğini düşünüp duruyordu; bugünlerde bir karar arifesine gelmiş olmalı.

Evet gazetelerde okudukça, televizyonlarda izledikçe keyfimden dört köşe oluyorum, katıla katıla gülüyorum. Meselâ pişekâr, “sen yolunu bile bulamazsın,” diyor, kavuklu “oo biz yolumuzu çaktırmadan buluruz,” diye yanıtlıyor.

Bizim yeni komik, yani yeni kavuklumuz, hatta kavuklularımız orta oyununda olduğu gibi meydana biraz geç çıkıyor, önce diğer oyuncular halkı kızıştırmaya çalışıyorlar, halk kıvamına gelince ortaya atılıyorlar, başlıyorlar atmaya, tutmaya.

Geçmişte orta oyunun kavukluları güler yüzlü, neşeli adamlar olurmuş, bugün modern zamanların kavukluları ise zamana uyuyorlar, bağırıyorlar, çağırıyorlar, tehdit ediyorlar, korkutuyorlar, korku tiyatrosu kuruyorlar, çok sıkışınca da küfrediyorlar.

Onlara oy vermeyin,  dediklerine inanmayın, verirseniz, inanırsanız, başınıza gelecekleri bilin, ananızı da alıp gidecek yer arayın kendinize, o yandaş gazeteleri okumayın,  okursanız başınıza külah yaparım,  o televizyonları izlemeyin, izlerseniz çanaklarını eğirip büküp… gibi esprilerini döktürüyorlar. Pişekârla eskiden olduğu gibi karşılıklı atışmıyorlar, sadece onun bir yerlerde ettiği sözleri kavuklu diline doluyor, örneğin yolsuzluk dediğine , one minute one minute,  az mı yol yaptık ulan, diye ver yansın ediyor.

Bu günün pişekârları da az buz hergele değiller hani, kavukluya durmadan yükleniyorlar, ne oğlunun, ne kızının, ne damadının, ne  yandaşlarının birden bire nasıl zengin olduğunu, millet beş kuruşa muhtaçken onların pırlantalar içinde yüzdüğünü, gemiciklerine açık denizlerde yelken açtırdıklarını sayıp döküyor, kavukluyu kızdırıyorlar.

Aslında ayıp ediyorlar, hiçbir orta oyunu döneminde böyle yolsuzlukların çoğalmadığını sıralayıp duruyorlar. Kavuklu kızıyor, kızıyor, gözlerini açıyor, yumruğunu sıkıyor,  bir hayt! diye eski Yenikapılı  külhanbeyi narası çekiyor, sonra “bak küfredeceğim,” filan gibi kükremeye başlıyor. Dinleyenler, seyredenler de kahkahalarını bırakıyorlar.

Kavuklunun, ya da kavukluların, pişekârın iddiaları, doğru sözleri karşısında kendisini bağırarak,çağırarak gölge boksu yapar gibi savunmaya çalışması insanları güldürüyor.

“Devri Nuh’ta kalmış tramvay rayları döşedin,” diyor,  pişekâr, “trafiği alt üst ettin, esnafı kana buladın,” kavuklu ,” cahil, ona raylı metro derler,” diyor, “esnaf bir otobüsten 40 kişi inecek diye beklemeyecek, 400 kişi metrodan dükkânlara koşacak,” diye yanıtlıyor, esnaf gülmekten yerlere yatıyor. “Kartla mı yoksa rantla mı bineceğiz tramvaya?” diye soruyor pişekâr, “cahil, çağdaş ol, çağdaş, seni cebinde para taşımaktan kurtardım, hem istatistik tutacağım, ” diye yanıtlıyor kavuklu.  “Bu rant,  şey o kart seni götürür,” diye inatlaşıyor pişekâr, kavuklu suratını asıyor, “beni değil, -bu arada gülüyor,- benden sonra geleni de götürürsün, diye yaptık,” diye espriyi bastırıyor.  

Gördünüz mü kavuklular kendilerini savunurken ne güzel espriler yapıyorlar, değil mi?

Ben de ondan gülüyorum. Seviyorum modern zamanların kavuklusunu, kavuklularını.

Ha bir dakika, Sayın Ferhan Şensoy, şu emanet aldığın kavuğu sahibine teslim etme vaktin geldi de geçiyor. Zaten kullanmıyorsun. Ama haklısın o kadar çok kavuklu adayı var ki bu günlerde kime vereceksin, nasıl seçeceksin çok zor. En iyisi mi sen bir keçeciye git, şöyle elli altmış tane kavuk yaptır, kimsenin hakkı kalmasın. Biz de şu seçim arifesinde bol bol neşemizi bulalım.  

 

 

Yayın Tarihi
15.02.2009
Bu makale 1976 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!