Üç hafta oldu mu “Kadınlar Günü” geçeli? Hesaplıyorum, olmuş; tam bu gün üç haftasını doldurmuş.
Ne oldu o, toplantılara, o haykırışlara, o dertlere? Koca dayağı bitti mi? Yoksa kadın cinayetleri sona mı erdi?
Partiler listelerini kadın adaylarla mı dolduracaklar?
İstedikleri hakları kadınlarımız aldılar mı?
Unuttuk hepsini. Kadınlarımız da, onların dernekleri, birlikleri de unuttu.
Bir unutmayan “Cumartesi Anneleri.” Sessiz göz yaşları hâlâ içlerine akıyor.
Ee, 8 Mart geçti, her gün miting, toplantı, basın toplantısı yapılmaz, yazı yazılmaz ki.
Öyle oldu ki, ne bir ses var, ne bir nefes!
Yılda bir gün yeter kadınlara içlerini dökmeleri için.
Kadın hakları şimdilik sadece polis bültenlerinde. “Bir kadın otuz yerinden bıçaklanarak öldürüldü.”
Her gün beş kadın öldürülüyordu şu memlekette. 8 Mart’tan beri ne oldu bilen yok. Belki günlük üretim altıya çıkmıştır. Adalet Bakanlığına göre cinayete kurban giden kadınların sayısı son yedi yılda yüzde 1,400 yükseldi. 2002 yılında 66 kadın öldürülürken 2009’da binin üstüne çıktı.
Koca dayağı yüzünden kaç kadın evden kaçtı 8 Mart’tan beri bileniniz var mı?
Ya 8 Mart’tan beri tecavüze uğrayan kadınlar? Tecavüz bu memlekette biraz da vakayı adiyedendir. (Aslı vakayı adliye) İçe atılır, sineye çekilir.
Devlet nükleer santral yapıyor, kadın sığınma evlerine para yok.
Kadın koca dayağından sonra evden kaçıyor, polise gidiyor, polis sığınma evi varsa oraya götürüyor kadını. Yoksa? Polis çaresiz:
“Kusura bakma bacım.”
8 Mart’tan beri kaç kadın koca dayağından polise sığındı? Bilmiyorum. Belki kadın derneklerimiz biliyordur. Belki her ay bir bülten çıkarırlar da bizler de öğreniriz.
Hem değil mi ya konu gündem de kalır.
Elimizden başka bir şey gelmiyor gazeteci olarak, kendi derdimize bile derman olamıyoruz.
Gazeteciye Özgürlük Yürüyüşleri
Ne hale geldim kendimden utanıyorum. Antalya’da olan bitenden haberim olmuyor. Türkiye’nin dört yanında tutuklu gazeteciler, basın özgürlüğü yürüyüşleri yapılırken Antalya’da yapıldı mı yapılmadı mı bilmiyorum. Yapılmıştır da ben haberdar olmamışımdır herhalde.
Aslında basın özgürlüğü benim hiç ilgimi çekmiyor. Elli yıldır, baskıya, tehdide, yokluğa, açlığa alıştık. Yürüyüş yapılınca mı basın özgürlüğü gelecek?
Süleyman Demirel’in deyimiyle: “Yollar yürümekle aşınmaz.”
Sayın Gül bile Türkiye ile ilgili değil. O İran’daki, Libya’daki yabancı gazetecileri hapisten kurtarıyor.
Not: Bu yazıyı postalarken, ÇGD’nin (Çağdaş Gazeteciler Derneği) Ahmet Işık’ın kitap taslağı “İmamın Ordusu,” hakkında yayınladığı bildiriyi okudum. Şükürler olsun,dedim, sağ olsunlar.