72 milyonluk koskaca ülkede 4 milyonu geçmeyen gazete okur sayısı, bir acı gerçek yetişkin 7,5 milyon insanımızın da okur yazar olmaması. Bugün geldiğimiz noktada daha düşündürücü ve elem verici olduğu kadar Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde yaşayan bu ülkenin vatandaşı olan insanlarımızın televizyon programlarında Türkçe bilmediklerini beyan etmesi ise bir oturup bin düşünmemizi ve hicap duymamızı gerektirmez mi? Ekonomik sorunlar insanlarımızı kıskıvrak sararken, çarşı pazarda domatesin kilosu 10 TL, etin kilosu 50 TL yaklaşırken memur, işci, emekli, köylü ve küçük esnafın sıkıntıları hergün bir önceki güne nazaran katlanırken kentin sosyal sorunları hergeçen gün artarken görevin en büyüğü, sorumluluğu, her zaman evvala yaşadığımız kentlerin mahalli basın, yerel tv ve haber sitelerine düşmektedir. Yalpalamadan kimseye yağdanlık ve kapıkulu olmadan, sadece gerçekleri, hakikatleri ilk elden su yüzüne çıkaracak yerel medya kuruluşlarıdır. Her evde, her kahvede ve tüm umuma mahsus yerlerde yerel en az bir gazetenin görünürde olması, okunması ve yerel kanalların izlenmesi kent halkı olarak vatandaşımıza düşen en büyk sorumluluk olması gerekir. Haberin kaynağı, olayların meydan çıkması, yaşanan faciaların sıkıntıları birebir yaşayan o kent değil midir? Paparazinin dışında kalan günlük kültür ve sanat olayları bulunduğumuz kentte organize olmuyor mu? Ama ne yazıktır ki biz ne yapıyoruz? Ulusal bazı kanallara ve basına yönlendirilmişiz kendimizi, yoksulun bir ömür boyu göremeyeceği kaldıysa şayet bir orta hallinin yılda bir sefer kurabileceği , zengin sofralarının yarışma programını izliyoruz. Ağzımız sulanaraktan, iç geçirerekten, gazetelerin ise ancak paparazzi ve kadınımızı teşhir eden resimlerine bakmakla yetiniyoruz. Ve yine ne izliyoruz? Başta ulusal kanallarda, kutsal evlilik müessesini insanı düşündüren hali, hemen hemen her kanalda aynı isimle izdivaç veya dest-i izdivaç … Çalgıcısı, solisti, hokkabazı tekmili bir arada, oradan buradan toplanan akıl hocaları, falcısı türbinde, alkışlamak ve olur, olmaz demek için bekleyişteler. Tv programımı yoksa traji komik insan pazarımı belli değil. Sözde evlililik sözde yuva kurma peşinde, çoğu yaşamın sonbaharında saçlarına aklanmış kadın ve erkeklerimiz. Evlenecek kişi tulüat sanatcısı gibi her telden çalışıyor, çoğunun başörtülüsü, türbanlısı hemen hemen herkesin öyküsü ve isteği aynı ‘’eşimden boşandım, eşimi kaybettim, çocuklarımı baş göz ettim, rahatlık, huzur istiyorum ‘’ devam ediyor . ‘’Yaşanabilir bir evi olsun, iyi maaşı olsun ve arabası olsun beni dövmesin, beni gezdirsin, şehirli köylü olması farketmez’’… Böylesine insanı düşündüren bu tür programlarla, ulusal kanallarda günler, ayları kovalıyor ve yurdum insanının ekran başında, harcanan boşa gecen zamanları. İşte bu tür anlamsız, manasız ve topluma hiçbirşey vermeyen programları izleyeceğimize yerel basın, yerel tv’leri bunlara bağlı internet sayfalarını takip etsek inanıyorum ki yaşadığımız kentte, daha fazla hizmet etmiş olacağız.. Yaşadığımız kentin coğrafi konumu tarihi ve ören yerlerini, en önemlisi sosyo ekonomik yapısını ince detaylarına kadar öğrenme fırsatını bize veren yerel yazılı ve görsel basına destek vererek bizim yani kentin sorunları karşısında daha duyarlı olmalarına katkıda bulunacağımızdan, yerel medya dünyamıza bir Antalyalı olarak sahip çıkmamız başta gelen görevlerimiz arasında olmalıdır. Unutmamalıdır ki medya bir kamu görevi yapar. Halkın insanca, duyarlıve barış içersinde yaşaması için bir vazgeçilmezdir. Medya sosyal yaşamın öncüsü vatandaşın gözü ve kulağıdır. SAGLIK VE SEVGİYLE KALIN,