Biri yiyor, biri bakıyor, Milli ekonomi çöküyor…!

Nasıl bir düzen, nasıl bir sistem? İnsanımız nasıl böyle bir yaşamı kabulleniyor. Nasıl bazı olumsuzluklarda şükredebiliyor. Anlayan varsa beri gelsin. Kimisinde para çuvalla, çoğunluk ise akşam evine götürebilecek ekmeğin derdinde.  Çoluğunu çocuğunu yaşatabilmek için adeta kendi içinde yaşam savaşı veriyor. Asla bir denge yok. Toplum olarak yaşadığımız huzursuzlukların, kargaşa ve bir türlü önü alınamayan terörün kökeninde bu dengesizlik yatıyor.
 Her türlü yaşam nimetlerinden yeterince hatta daha fazlasının var olduğu insanları hiçbir zaman kanunsuz bir eylemi isyan içerisinde görmeniz asla mümkün değildir.
 Toplum içerisinde huzurun ve düzenin sağlanması için Bireylerin emek ve alın terlerinin karşılığında, fırsat eşitliği, eşit haklar elde etmesi, gerekir. Aynı ülkede aynı topraklarda ve aynı bayrak altında yaşayan, aynı çalışma gücü karşısında ekonomik açıdan farklı konumlarda olması hatta uçurumun oluşması, büyük bir haksızlık ve adaletsizlik değildir de nedir? Bu nedenle de topluluk içerisinde hakkını alamamak, düzenin bozukluğu, sistemin çarpıklığını ortaya koyarken kavga, anarşi ve terörün olmasından tabii ne olabilir.
 Hiç çalışmadığı halde çalışanlardan daha fazla hakka ve daha fazla servete sahip olanlar kargaşanın en büyük nedenidir.
 Şimdi bakalım günümüz Türkiye’sine Milyonlarca işsiz, genç beyinler, anne babanın büyük umutlarla yemeyip yedirdiği, giymeyip giydirdiği, tüm sıkıntılara rağmen okuttuğu yüz binlerce Üniversite mezunu sokakları arşınlıyor. Tüm kapılar yüzlerine kapalı. Ve bir bunalım içerisindeler. Fabrikalar bir bir kapanmış ve ya yabancı sermayeye satılmış. Köylü, çiftçi, Küçük esnaf, zanaatkâr, memur, emekli perişan durumda, hayvancılık sektörü yok olma noktasında, Yerli üretim artık sona yaklaşırken Yabancılara o faizlerle teşvik veriliyor. Ve ithal malın kullanımı had safhaya ulaşmış. Vatandaş yerli malı tüketimine duyarsız hale getirilmiş sonu gelmeyen ithal malı reklamları ile.
 Bakın şimdi, başta lüks otomobil olmak üzere 2010 yılı ilk altı ayında % 120, Buzdolabı ve mobilya % 54, ithal et % 23, Balık % 80 Meyve % 21 hatta % 32 yumurta ithal etmişiz. Bu da bize gösteriyor ki birileri yani bir kısım insanımız ithal otomobile biniyor. (Bu da petrol faturasının geçen yılın aynı dönemine göre % 54,3 oranında artarak 449,5 Milyon Dolara yükselmiştir)
 İthal beyaz eşya, mobilya kullanıp, ithal yiyip içiyor ithal giyiniyor, garibanın yoksulun bu ithal ürünlerle elini uzatması ne mümkün Yine bunlar o burjuva dediğimiz ve ayrıcalıklı havadan para kazananların kullanımına açık. Halbuki Ülkemizde başta otomobil üretiliyor Buzdolabı ve mobilyanın Avrupa’dan daha kalitelisi bizde üretiliyor. Hani gıda olarak bir zamanlar kendi kendine yeten 7 ülkeden biriydik? Bugün ne oldu da Tarım sektörümüz batma noktasında. Hele hele bir Antalyalı olarak meyve ve sebze ithalatının % 21,5 artmasını asla kabullenemiyorum.
 İşte Milli ekonomimizin çöküşü, sanayicinin fabrikasını kapatması, Devletin elinde hantal olmayan fabrika ve kurumların satışı, çiftçinin köyünden kaçışı, zanaatkârların emeğinin karşılığını alamayışı, hayvancılığın da bitişi neticesinde bir çığ gibi büyüyen işsizlik, her geçen gün kötüye giden milli ekonomi, insanlarımız arasında gelir adaletsizliğini, uçurumu daha da büyütürken sosyal patlamalara zemin hazırlamaktadır.
 Her ne kadar konuşmayan bir çoğunluğun olduğu söylense de artık insanımız yalılar, villalar ile gecekondunun, havyarlarla hamsinin arasındaki farkı çok net görmeye başladı. Onun için aklımızı başımıza alıp kıyameti çabuklaştırmayalım.
SAGLIK VE SEVGİYLE  KALIN,
Yayın Tarihi
28.05.2010
Bu makale 2108 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!