Erken Yaşlanmak

İnsanoğlu, her canlı gibi doğar, yaşar ve ölür. Ömür denilen bu sürecin huzur ve güzellikler içerisinde geçmesi genellikle bireyin içinde bulunduğu çevre ve o çevrenin yarattığı koşullarla birebir bağlantılıdır.
Bazılarına göre “Bir rüzgâr gibi geçen yaşamda” hep genç ve dinamik kalmak için dünya var olduğundan bu yana başta lokman hekim olmak üzere günümüz tıbbı da, gençlik iksirini, gençlik aşısını aramaktadır.
Buna rağmen, bilhassa bizim toplumumuzda insanlar erken yaşlanır. Birkaç yıl önce gördüğünüz bir dostumuz ve arkadaşımızla karşılaştığımız zaman geçen bu ömür sürecinde, son gördüğünüzde eski konumunda fiziksel değişikliklerin, yüz hatlarındaki yaşam çizgilerinin daha yoğunlaştığının farkına varırsınız ve ona bize has boşboğazlık ve iş güz arlıkla dersiniz ki;
“Dostum sizi gördüğüm son üç beş yıl önce böyle değildiniz, ne oldu, neden birden çöktünüz veya hasta mısınız? Diye sorarız.
Halbuki insan olarak, karşınızda bulunan, dostumuza, arkadaşımıza veya insana karşı yaptığımız en büyük gaf ve ayıbımız o an olur. Aslında o insana, sizi iyi gördüm, güzel gördüm derseniz ve bilhassa sevdiğiniz insanı yaşama yeniden motive etmek gibi onurlu bir görevi yerine getirmiş olursunuz.
Ve karşınızdakini “demek ki biz çökmüşüz, kötü durumdayım” vehminden üzüntüsünden kurtarmış olacağımızı hiç düşünmeyiz.
Ve onun üzüntüsüne siz neden olursunuz.
O halde nasıl hitap etmemiz gerekir.
Ya hiç görmemezlikten gelecek veya çok iyisiniz. Tanrı uzun ömürler versin diyeceksiniz.
“Sizi iyi gördüm” de dememek lazım, karşılığı ne o yani kötü mü görecektin? Olabilir.
Kim bilir o insan hangi hayat koşulları içersinde (Maddi ve manevi) bu çöküntünün içine girdi bu hale geldi. Hani koca Yunus ne demişti. “Bir ben var, bir de benden içeru”
Acılarla örülmüş, çileler mi çekti? Ezgilerle donanmış gam mı yaşadı?..
Öyle ya “Ağacı kuraklık, duvarı nem, yiğidi gam öldürür.”
Bir de onurlu insanı, borçlar, yoksulluk, zamanından önce çürütür, hastalandırır ve öldürür.
Yoksulluk, parasızlık bireyin ömür törpüsüdür. Yavaş yavaş insanı bitirir, tüketir.
İngiltere’de Colloge London Üniversitesinin bir araştırmasına göre, gelir düzeyi düşük ve az para kazananlar, kazancı üst düzeyde olan gelir sahibi zenginlerinden, sekiz yıl daha erken yaşlanıyorlarmış.
Günümüz Türkiye sinde de öyle değil mi? Üst düzey gelir ve büyük kapital sahibi zenginler, herhangi bir genetik hastalık olmadıktan sonra, yetmişinde çocuk sahibi oluyorlar, seksen, doksan yaşından önce bu misafirhaneden gitmiyorlar. Tabi bu insanların yaşamına kazanma ihtiraslarının katkısı da yok değil.
Esasında, yoksulun, fukaranın çabuk çökeceği herkesin malumudur. Bunu araştırmaya gerek bile yok. Bunun kıstası nedir. Neden on beş yıl yerim yıl altı yıl değil de sekiz yıl?
Bu araştırma gerçeği yansıtmıyor bana göre. Bir çok yoksul insan, toplumdaki gelir dengesindeki adaletsizlik karşısında, bırakın erken yaşlanmayı, yaşamının baharında, yoksulluk ve onur savaşında bu dünyadan göçüp gitmeyi tercih ediyor.
Yaşamda sağlık, huzur ve mutluluk ve buna bağlı olarak genç kalmak. Toplumun her kesimde insanca yaşayabilecek, adaletli bir gelir dağılımının sağlanmasıyla mümkün olabilir. Aksi taktirde, erken yaşlanma ve vakitsiz ölümler kaçınılmazdır. İçe dönük bir sosyal patlamanın da nedeni bu değil midir?.

Sağlık ve Sevgiyle kalın…

Yayın Tarihi
15.03.2011
Bu makale 8915 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!